Sonradan hilafetin kaldırılmasına büyük tepkiler göstermiş olan dönemin İslâmcı aydınlarının bu yönde eleştirileri vardı.
Said Nursi’den Elmalılı Hamdi Yazır’a, Mehmed Akif’ten İskilipli Atıf Hoca’ya
kadar hemen bütün İslâmcı düşünür veya ulema, halifelik makamını işgal edenleri veya hilafet makamının kullanılma biçimini yerden yere vuran eleştirilerde bulunmuşlardı. Mısır’da Hilafet hakkında literatüre geçen
risalesinin muhtevası, Osmanlı’nın İslâmcı aydınlarınca hilafetin kaldırılması seçeneği sözkonusu olmadığı taktirde paylaşılamayacak gibi değildi. Malum,
bu risalesi, 1927 yılında
’un damadı olan
tarafından çevrilerek Türkçe basılmıştır. Bu risalesinde
, Hilafetin dini olmaktan ziyade siyasi bir kurum olduğu üzerinde duruyordu ve bunun Osmanlı sultanlarının eline geçmiş olmasının Osmanlılara dini bir otorite sağlamadığını, Müslümanların değişik durumlarda başka organizasyonlarla bu siyasi varlıklarını ortaya koymalarının caiz olduğuna hükmediyordu. Bu eserin yayımlandığı esnada Türkiye’de Hilafetin henüz tamamen ilga edilmemiş olduğu, onun bütün vazife ve keyfiyetinin TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiç olduğu duyurulmuştu ki,
Cumhuriyetin kadrolarına yeterli bir güven duyulması halinde böyle bir çözümün dönemin İslâmcı düşünürlerinin siyasal ufkunda zaten mevcut olduğunu söylemek mümkün.