“İmkansız Devlet”

04:0024/06/2023, Cumartesi
G: 24/06/2023, Cumartesi
Yasin Aktay

Dünyada uygulanması imkânsız modeller, ütopyalar tasarlayarak onlara varmak için toplumu ve siyaseti zorlamanın tarih boyunca çok acı verici trajik sonuçları olmuştur. Ütopyalar zaten özleri itibariyle imkânsız bulunduğu için en nihayetinde ve en fazla mevcut durumlar üzerinde baskılar oluşturmak suretiyle sonuna kadar gidemese de belli bir istikamette bir değişime zorlar. Bu açıdan tarihsel rolleri bir yere kadar olumlu olabilir. İnsanlar neticede mevcut durumu beğenmediklerinde daha iyisi için



Dünyada uygulanması imkânsız modeller, ütopyalar tasarlayarak onlara varmak için toplumu ve siyaseti zorlamanın tarih boyunca çok acı verici trajik sonuçları olmuştur. Ütopyalar zaten özleri itibariyle imkânsız bulunduğu için en nihayetinde ve en fazla mevcut durumlar üzerinde baskılar oluşturmak suretiyle sonuna kadar gidemese de belli bir istikamette bir değişime zorlar.
Bu açıdan tarihsel rolleri bir yere kadar olumlu olabilir. İnsanlar neticede mevcut durumu beğenmediklerinde daha iyisi için kolektif hayaller kurarak, onu gerçekleştirme yönünde siyasal bir motivasyonla hareket ederler.
Ütopik siyasi projeksiyonlar aynı zamanda onları savunanları anlamak açısından da önemli veriler sağlarlar.
Kimin neyi hayal ettiğinden yola çıkarak kimin neler yaşadığı, yaşadıklarını nasıl algıladığı da anlaşılır.
Kendisi için istediğini başkalarına da ne kadar isteyip istemediğini, gönlünün ne kadar insanı, ne kadar insan farklılığını, çeşitliliğini kucaklamaya, misafir etmeye veya iyilik istemeye açık olduğunu bu tasarımlardan anlayabiliyoruz.
Sosyalist ütopyaların ne kadar dar olduğunu,
kendi tasarladıkları insan tipinden başka hiç kimseye hiçbir alan ayırmadıklarını ütopyalarından anlayabildiğimizi söylemiştik mesela.
Milliyetçi veya ırkçı ideallerde
durum farklı değil tabi. Ama
Yahudi ve Hıristiyan
gelecek tasavvurlarında da durum farklı değil.
Kendi gelecek tasavvurlarında kendilerinin dışındaki insanlara da yer ayırmak bakımından İslam radikal bir fark ortaya koyar.
Kur’an’ı Kerim’de Müslümanların dışındaki insanları tanıyan, kıyamete kadar onlarla birlikte yaşama projeksiyonu kuran bir anlatım vardır. Üstelik Kur’an’ı Kerim bunu bir gelecek tasavvuru olarak yapmaz sadece. Kıyamete kadar Müslümanların birincil referansı olacak olan bu
Kitapta gayr-ı Müslimlerle fiilen devam eden bir hayatın kuralları konuluyor, fiilen yaşanıyor
ve kalıcı bir ilişki biçimi olarak tanımlanmış oluyor. Onlarla (kadınlarıyla) evlenilebilir, yemekleri yenilebilir yani sofralarına oturulabilir, düşmanlıkları görülmediği sürece iyi davranılır, hukukları kutsal bir çerçevede gözetilir.
Yönetimdeyken, yani iktidardayken kendileri dışındaki insanların hukukunu bu dostane yaklaşımla temin eden başka bir söylem veya siyaset yok.
Modern dünya ve devlet genellikle ilhamını hiç de dostane olmayan yaklaşımlardan aldığı için İslam’ın bu siyaseti bu ufuklarda imkânsız görünüyor.
O yüzden
Wael B. Hallaq’
ın İslam Devleti’ni “
imkânsız bir devlet
” olarak görmesi çok normal. İslam devletinin modern dünyada veya modern devlet formatında imkânsız olması, ona

göre İslam’ın değil modernitenin eksiği.

Modern devlet
meşruiyetini veya varlık sebebini dayandırdığı ulusal ideolojilerle genel olarak insana değil belli bir ulusa, ırka, territoryal mensubiyete dost bir yaklaşımla, ahlak ile hukuku birbirinden ayırmak suretiyle
bir İslam devletinin tutunabileceği toplum dokusunu telafi edilemeyecek şekilde bozmuştur.
İslam’ın siyaset pratiği veya felsefesi dini duygu ve perspektiften ayrıştırılamaz.
Bu perspektifte ise sadece bütün insanların değil, bütün varlığın sahibi olarak Allah’ın bütün yaratıklarına karşı dini-ahlaki bir sorumluluk vardır.
Dolayısıyla kendi dindaşı olmayanların da en azından aynı Allah tarafından yaratılan, rızıklandırılan ve gözetilmekte oldukları bilinci insanı da bu gözetime paralel bir yaklaşımla bağlı kılıyor.
İslam’ın başka dinden olanlara aslında istisnai sayılabilecek bu yaklaşımı bu geniş nazardan geliyor.

Ezcümle, bugünün modern dünyasında herhangi bir devletin tabi olması gereken format özünde insana yabancıdır ve başka türlü bir devlet kurmak da bugünün dünyasında mümkün değildir.

Uzun yıllarını İslam hukuku üzerine araştırmalar yaparak geçiren ve bu alanda gözardı edilemeyecek bir yetkinlik ortaya koymuş olan
Filistin kökenli Hıristiyan profesör Hallaq
’ın İslam’ın tarihte pratikte ortaya koymuş olduğu insan ilişkileri, hukuk, din ve ahlak ilişkileri modeline yaptığı nostaljik atıflar çok güçlü bir modernizm eleştirisi olarak yerini buluyor.
Aljazeera
’ya verdiği bir mülakatta
bir Hıristiyan olarak İslam’ın geçmişte ortaya koyduğu bu siyasal düzende (Şeriat) yaşamayı modern bir devlette yaşamaya tercih edeceğini söylemekten de çekinmemiştir.
Bu sözleriyle aslında İslam’ın bu modelini modernizmle hesaplaşırken bir araç olarak kullanıp kullanmadığı sorusuna “bir ölçüde doğru” diyen Hallaq’ın
İslam devletini modern dünyada “imkânsız” olarak nitelemesi ilginç bir biçimde İslam karşıtı çevrelerde bir müjde gibi karşılanmıştır.
Hatta zaman zaman tekrarlanan “
İslamcılığın sonu
” kehanetlerinin yeni bir soluğu gibi de algılanabildi.
Hallaq elbette ki bu tür basit müjde beklentileri içinde olanlara hitap etmekten çok farklı bir bağlamda konuşuyor. Dikkatle dinlendiğinde o beklentileri coşturacak bir şey söylemediği de hemen fark ediliyor.
Bilakis o beklenti içinde olanlara şimdiki duruşlarına, tavırlarına ve maruz kaldıkları yozlaşmaya dair ciddi uyarılarda da bulunur.
Ne var ki, Müslümanların İslam’dan ilhamla devlet ve siyaset düzeyinde geçmişte uygulamaya sokmuş oldukları bir felsefenin, bir ahlak veya siyasetin bugün tekrarlamasının imkânsız olduğunu söylemek,
bir modernizm eleştirisi adına da olsa bir hayat dini olarak İslam’ın tabiatına uygun değildir.
İslam’ın devlet pratiğinin bugünkü dünyada uygulanmasının imkansızlığına böyle bir vurgunun, özünde modernleşme eleştirisi de olsa, İslam’ın bu çağa ait olmadığını söyleyen oryantalist söylemle birleşme riski vardır.
Bugünkü dünyanın aşırı yozlaşmasından
İslam’ı gereğinden fazla tenzih etmek, İslam’ı imkânsız bir ideal haline getirir
. Oysa
Hallaq’ın
da çok iyi gördüğü gibi İslam gerçeklerle, gerçeklerin içinden, gerçeklere uygun bir din anlayışına sahip.
İmkansızın değil, mümkün olanın fıkhını üretir
. Tamamı elde edilemeyenin tamamından vazgeçmemeyi öğreten bir gerçekçilik anlayışı ile yanlış uygulamalara teslim olmama, onları değiştirmeye çalışma iradesini aynı anda besler.
Elbette bütün zamanlar ve mekanlarda aynı şekilde uygulanabilecek sabit, kapalı bir sistemi yoktur
. Böyle bir sistem tasavvuru hayatın gerçeklerine terstir zaten ve modern ütopyacılık hastalığından mülhemdir.
Neticede hayatın gerçeklerine aykırı olan, İslam’a uygun olamaz.
#Filistin
#Wael B. Hallaq
#İslam Devleti