Hz. İbrahim’in çağdaşı olmak

04:0011/07/2022, Pazartesi
G: 10/07/2022, Pazar
Yasin Aktay

Kurban Bayramını idrak ettiğimiz şu günler, gelip geçici olanların ötesinde, hiç de geçici olmayan bir zamanın içine bizi tekrar çeken ve bizi asıl kaynağımızla tekrar irtibatlandıran günler.Bizi Hz. İbrahim ile, İsmail ile, Hacer ile çağdaş kılan, bizi aynı yaşam döngüsünün içine çekip aktör kılan günler.Bugün yaşadıklarımız ne kadar yeni olursa olsun, bu yeniliğin bizi ilk insandan koparamayacak bir geçicilikte olduğunu da anlatan günler.Kurban ve Hac günleri, hayatımızda ne kadar ayrışmış ne

Kurban Bayramını idrak ettiğimiz şu günler, gelip geçici olanların ötesinde, hiç de geçici olmayan bir zamanın içine bizi tekrar çeken ve bizi asıl kaynağımızla tekrar irtibatlandıran günler.
Bizi Hz. İbrahim ile, İsmail ile, Hacer ile çağdaş kılan, bizi aynı yaşam döngüsünün içine çekip aktör kılan günler.
Bugün yaşadıklarımız ne kadar yeni olursa olsun, bu yeniliğin bizi ilk insandan koparamayacak bir geçicilikte olduğunu da anlatan günler.

Kurban ve Hac günleri, hayatımızda ne kadar ayrışmış ne kadar değişmiş ne kadar farklılaşmış olursak olalım, hayatımızın temposu hangi hızda ve nereye doğru ilerliyor olursa olsun bizi tekrar 5 bin yıllık bir tarihle, belki Hz. Adem’in kurban tecrübesi dolayısıyla ilk insana bağlayan bir zamanı restore ederek, yaşadıklarımıza bakışımıza bambaşka bir derinlik ve bambaşka bir ruh haliyle bakmamızı sağlıyor.

Hz. İbrahim’in tecrübesi çok muazzam bir tecrübedir ama bu tecrübenin bütün ayrıntılarından bütün insanlığa evrensel mesajlar çıkmış
ve insanın yeryüzündeki bütün yolculuğunda takip edeceği yol işaretleri bu tecrübenin ayrıntılarına döşenmiştir.
İsteyen istediği kadar tarihselcilik yapsın, tarihsel veya kültürel kökenlerine dalarak olayı mitolojik, bizi ilgilendirmeyen bir geçmiş masalına indirgemeye çalışsın.
Hz. İbrahim’den beri hiç durmaksızın tekrarlayan hac ibadeti, bütün menasikiyle bu olayı bütün insanlığın ortak tecrübesi haline getirip tekrar sahneye koyar.
Orada, Arafat’ta bütün insanlar önce rablerini bilir, böylece kendilerini bilir, böylece birbirlerini bilirler. O bilginin en üst düzeyi ayrıştırıcı kılık kıyafetlerin, unvan ve rütbelerin, ırk ve kavimlerin, yaşın, dünyalık bütün müktesebatın, hatta cinsiyetin aradan kalktığı ihram formu içinde somutlaştırılır.
Hepimiz Allah’tan gelmişiz, hepimiz ona aitiz ve tekrar ona döneceğiz. Arab’ın Arap olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap olana tabi.
Bu dünyada edindiğimiz bütün müktesebatın ulaşacağı nihai son budur işte. Hiçbir kimliğin hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığı nihai nokta. Allah bir erkek ve bir dişiden bütün insanları yarattı, sonra
birbirleriyle tearuf etsinler, birbirini arif olsunlar diye kavimler ve toplumlar halinde yarattı.

Ama bazı cahiller bu farklılıkların sebeb-u hikmetini unutup bunu böbürlenmek, kendine üstünlük gerekçesi kılmak, başkalarına haksızlık etmek veya başkalarının karşısında aşağılık kompleksine girmek için gerekçe kıldı.

İşte şimdi Arafattasınız. Babanız Adem ile Havva’nın cennetten kovulduktan sonra yeryüzündeki ilk buluşma ve birbirlerini tanıma noktasında.
Allah’la kendileri arasındaki ilişkinin olması gereken şeklini bildikleri ve bunun adil, Müslümanca davranışları için nirengi noktası kılındığı noktada.
Arafat’ta bu bilince ulaşan insanların ilk yaptıkları işlerden biri kendilerini dünyaya bağlayan bu
farklılaştırıcı, uzaklaştırıcı, yabancılaştırıcı engelleri aşmaya çalışmaları oluyor. Müzdelifeden
topladıkları taşlarla kendilerini bu birliğe, bu farksızlığa, bu evrenselliğe yaklaştırmaktan meneden şeytanları taşlamaya koşarlar.
İnsanı birlik, eşitlik, adalet fikrine götüren yol şeytanın iğvalarıyla, ideolojileriyle, o iğva edici ideolojilerin, vesveselerin hannaslarıyla dolu.

Dört bir yandan yaklaşırlar, nereden yaklaştıklarını farkettirmeksizin, en ikna edici, en rasyonel, en bilimsel, en tarihsel argümanlarıyla. Şu ırkın bu ırktan daha üstün olduğuna ikna olamıyorsanız, şu ırktan Müslüman olanın bu ırktan Müslüman olandan daha hayırlı, daha üstün olduğuna ikna etmeye çalışır yakalayıverirler sizi.

Arafat’taki toplantı veya dünyanın her yanında ifa edilen kurban ibadeti her yıl aslında bizi şeytanın iğvalarına karşı uyarıcı bir etki de yapıyor olmalı.
Yapmıyorsa bir şeyler eksik demektir. Sadece kesilen hayvanların etleri ve onlardan yapılacak lezzetli yemeklere indirgenmiştir Kurban. Bizi daha fazla yaklaştıracağına, hakka, hakikate, kardeşlerimize, kendimize daha fazla uzaklaştırmış olur, daha fazla yabancılaştırmış olur.
Neresinden bakılırsa bakılsın, şükredelim ki, Türkiye halkıyla, devletiyle bugün kardeşlerini daha fazla bilmiş, tanımış onlara daha fazla yaklaşmıştır. İfa edilen kurban ibadeti halkı birbirine daha fazla tanıtmakta birbirine daha fazla yaklaştırmaktadır.

Bu yakınlaşmadaki, bu tanıma ve bilmedeki bereket Türkiye halkını hiç kuşkusuz çok daha fazla güçlü kılmaktadır. Ancak ne kadar köklü olursa olsun bu ibadetin bereketinden mahrum kalmayı, kendini bu bilince, bu marifete kapatabilen nasipsizler de var.

Hala cahil cahil kafasını sadece başkalarına karşı bir fark yaratmak ve bu farktan kendine bir meziyet, bir şeref, bir üstünlük payesi çıkarmaya çalışanlar var. Her an kapılarını çalabilecek kadar yakın olan ölümün onları Allah’ın huzuruna Arafat’taki gibi her türlü dünyevi müktesebatlarından kopararak çıkaracağı gerçeğini bile hala idrak edemiyorlar.

Arafat’ı, kurbanı yaşayan biri için ne kadar açık bir gerçek değil mi?

Buna dahi kör olanın gözünü açabilecek şey ne ola?

#Arafat
#Hz. İbrahim
#Müzdelife