Yeni Şafak·YASİN AKTAY - Hangi defterleri karıştırırsanız karıştırınMüflis tüccar eski defterleri karıştırır, belki bir alacak çıkar, durumu kurtarmasa da bir teselli oluşturur. Büyük bir kazanç umarak büyük suçlar irtikap edenler de enselenmeseler o kazançlarıyla kendilerine bir dünya kurarlar, ama enselenirlerse evdeki bulgurdan da olurlar. Darbe suçunu irtikap edenlerde ise durum çok daha vahim. Bütün darbeler suçların tamamını içinde barındırır, ama başarılı olmaları halinde bu suçların hepsi
Müflis tüccar eski defterleri karıştırır, belki bir alacak çıkar, durumu kurtarmasa da bir teselli oluşturur. Büyük bir kazanç umarak büyük suçlar irtikap edenler de enselenmeseler o kazançlarıyla kendilerine bir dünya kurarlar, ama enselenirlerse evdeki bulgurdan da olurlar. Darbe suçunu irtikap edenlerde ise durum çok daha vahim. Bütün darbeler suçların tamamını içinde barındırır, ama başarılı olmaları halinde bu suçların hepsi silinir.
Zaten darbeye tamahkarca ayartan en büyük balık da her zaman bu olur.
Ne kadar ahlaksızca bir suç olursa olsun, hatta ahlaksız suçların tamamını ne kadar barındırırsa barındırsın, darbeleri yapanlar bütün suçlarını, yalanlarını birer stratejik akıl, zekice atılmış adımlar, kendilerini de birer kahraman olarak sunabilirler.
Dünyanın birçok yerinde kahraman, kurtarıcı diye bilinen yöneticilerin büyük çoğunluğu aslında darbeci olmaları dolayısıyla özde hırsız, yalancı, hain, ahlaksız şahsiyetlerdir.
Ama bu özellikleri bilinmez çünkü darbeleri başarılı olmuştur ve geriye dönük bütün tarihi onlar yazmaktadırlar. Belki olayların ardındaki gerçekler diye utana sıkıla, korka çekine bir yazan olur, ama zaten işin mantığı budur.
Başarısız darbe durumlarında ise iş, darbeciler açısından oldukça trajiktir. Hainlikleri, suçları, yalancılıkları, tamahkarlıkları bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar.
Söyleyecekleri hiçbir söz, kendilerini savunacakları hiçbir argümanları olmaz. Herşey ayan beyan ortadadır çünkü.
15 Temmuz’da da darbeciler suçüstü yakalandı, kötülükleriyle, uzun süredir herkesten gizleyerek yapmış oldukları bütün hazırlıklarıyla bir ülkenin kaderine çökmeye kalktılar ve enselendiler.
Herkes gördü ve bildi yaptıklarını. İlk zamanlar, hatta uzunca bir zaman darbecilerin uzağındaki yakınındaki hiç kimse ağzını bile açmadı. Kendilerine isnat edilen darbenin daha ilk günlerde FETÖ’cü cenahtan sorumluluğunu reddeden bir açıklama bile gelmiyordu. FETÖ’nün elebaşları 15 Temmuz gecesi halkı sokağa çıkmamaya, darbeye teslim olmaya bile açıktan davet ediyordu.
Ancak olayın üzerinden bir zaman geçince, iş artık sıradan savunma meselesine geldi.
Savunma ise sarılabileceği en ufak bir delile, argümana veya karışıklığa dahi büyük bir umutla sarılmaya başladı.
Bu ceza davalarında savunma makamının her zaman en normal hali.
az önce cinayeti herkesin önünde işlediği silahıyla suçüstü yakalanan kişi bile o anda avukatını istemiş ya.
İşitenler, “şu halinle avukatın sana ne yapabilir?” diye sormuş. O da “doğrusu ben tam da onu merak ediyorum, şu halimde beni bir avukat nasıl savunabilir?”
15 Temmuz darbecileri ilk zamanlar sanırım o halde nasıl savunulabileceklerini bile merak etmediler.
Çünkü darbelerinden emin oldukları için, nasılsa darbe sonrası geçmişi kendileri yazacakları için hiçbir hazırlıkları yoktu.
Ancak biraz zaman geçince böyle bir durumun nasıl savunulabileceğine dair zekanın ne büyük icatlar üretebileceğini göstermeye koyuldular.
en çok sarıldıkları savunma argümanı oldu. İyi de bütün aklı ve yaşanan gerçekler bir kenara bırakılıp bu kontrol tezine bir nebze kulak verilse bile, bu en fazla, darbeye maruz kalan tarafın, yani hükümetin darbeye teşebbüs edenleri önceden bildiğini ve hazırlığını yapmış olduğunu anlatır.
Alçakça darbeye teşebbüs edenleri aklamaz ki. Sonuçta darbe hainliği en açık biçimiyle orda yaşandı.
Bu kontrollü darbe için zaman zaman eski defterleri karıştıran FETÖ’cüler geçtiğimiz günlerde büyük bir delil ele geçirmiş gibi bir alakayı büyük sansasyon gibi gündeme getirdiler. Neymiş? O gece Cumhurbaşkanının CNN Türk’e bağlanışı esnasında
’ın telefonunda
’ın telefonla araması girmiş araya. Yeni bir buluş gibi ve çay demletecek bir alaka gibi,
FETÖ’cüler ve CHP’liler büyük bir umutla takıldı bu bilginin peşine.
Nuh Yılmaz Hande Fırat’ı o gece aradıysa veya bir gün önce görüşmüşse bu herşeyin önceden zaten biliniyor olduğunu ve herşeyin planlı olduğunu gösteriyormuşa kadar varan muhteşem bir çıkarım. Muadili, “Yaz kızım! Üç bacağı koparılan pirelerin kulağı duymadığı için ‘zıpla’ komutuna cevap vermiyor” olan bir akıl.
O gece şahsen TBMM’ne varmadan önce de, geldikten sonra da bir sürü televizyon kanalını bizzat arayıp bağlanmak istedim.
Af edersiniz ama darbeye maruz kalanların direnmek için, tedbir almak için o gece bütün imkanlarını seferber etmelerinden doğal ne olabilirdi?
Aradığım televizyon kanallarından bağlanabildiklerim oldu, bağlanamadıklarım da oldu. CNN Türk’ü de arayıp yayına katıldım, darbecilerin “
geldikleri gibi gideceklerini”
söyledim.
Şimdi alın size yeni bir bulmaca:
ben bu sonucu, yani geldikleri gibi gideceklerini önceden bildiğimden mi söyledim, içimdeki direniş iradesinden ve kazanacağımıza olan inancımdan mı söyledim?
CNN Türk’e sanırım darbecilerin baskın yaparak yayını kesmelerinden önce bağlanan son kişiydim ve sözlerim darbecilerin baskınıyla kesilmiş oldu.
Hani Ömer Muhtar kendisine Libya’da bulduğu Roma dönemine ait para üzerine Libya topraklarında hak iddia eden İtalyan subayına diyor ya: “bizim çöllerde bu paralardan çokça bulabilirsiniz, gömülmüştür orda. Bu, artık buralarda geçmeyen paraları göstererek bir vatanı satın alabileceğinizi düşünmeyin”
Bu tür kel alakalara sarılarak ne 15 Temmuz’un haince bir darbe olduğu gerçeğini değiştirebilirsiniz ne de ona karşı duran milletin destanını küçültebilirsiniz.