Gül Yetiştiren Adam veya “Özyurdunda Garip” bir Elmalılı

04:0026/03/2022, Cumartesi
G: 26/03/2022, Cumartesi
Yasin Aktay

Elmalılı M. Hamdi Yazır’ınHak Dini Kur’an Diliisimli muhteşem eseri Cumhuriyet’in ilk yıllarında TBMM tarafından alınmış olan Kur’an’ın Türkçe meal ve tefsiri ile hutbelerin Türkçe okunması kararı muvacehesinde yazılmış bir tefsirdir vebu özelliği dolayısıyla sadece bir Kur’an tefsiri değil, aynı zamanda bu dönemde din ve laiklik konusunda yaşanmış ibretlik bir tarihin de en canlı şahidi olarak okunabilir.Bugünlerde CHP’nin bu muhteşem eser ve müellifinin büyüklüğünden kendine bir miras payı ummuş

Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın
Hak Dini Kur’an Dili
isimli muhteşem eseri Cumhuriyet’in ilk yıllarında TBMM tarafından alınmış olan Kur’an’ın Türkçe meal ve tefsiri ile hutbelerin Türkçe okunması kararı muvacehesinde yazılmış bir tefsirdir ve
bu özelliği dolayısıyla sadece bir Kur’an tefsiri değil, aynı zamanda bu dönemde din ve laiklik konusunda yaşanmış ibretlik bir tarihin de en canlı şahidi olarak okunabilir.
Bugünlerde CHP’nin bu muhteşem eser ve müellifinin büyüklüğünden kendine bir miras payı ummuş olması kuşkusuz ayrı ve daha derinlemesine mütalaaları hak ediyor. Ondan ne umduğu elbette onu nasıl yorumladığı ve nasıl bir tarihsel ve siyasal konuma oturttuğu ile ilgilidir.
Oysa Elmalılı’nın tefsirinin Cumhuriyet döneminde ve TBMM kararı ile yazılmış olması onun hikayesinin sadece bir ayrıntısını oluşturuyor.
Asıl büyük hikâye dinin kaynaklarının ve ibadetlerinin Türkçeleştirilmesi ve bunun da toplumun dinin etkisinden mutlak anlamda uzaklaşmaya götüreceği beklentisine dayalı bir din politikasıydı.
Hikâyenin anlamlı bir özeti de bu politikada niyet edilen şey ile ulaşılan sonuç arasında radikal anlamda bir farkın oluşmasında yatar. İbadetin Türkçeleştirilmesinin resmi gerekçesi
açıkça ifade edilmiştir. Türk milletinin evlatları ibadetlerini anladıkları dille, kendi anadilleriyle yapacak, okudukları din kitaplarını da anlayarak okuyacaklar.
“Bir memleket ki minarelerinden Türkçe ezan okunur”
diye başlayan temenniler şimdi uygulanabileceği bir zemin, bu zemini zorla destekleyecek bir iktidar gücü bulmuştur. İnsanların ibadetlerini anladıkları dille yapmaları üzerine her zaman çok ikna edici argümanlar, gerekçeler ileri sürülebilir, söylemler işletilebilir, işletilmiştir.
Ancak ibadetlerin Türkçeleştirilmesinin arkasındaki asıl niyet
de belki resmi olarak değil ama gayrı resmi olarak da politikaların fiili dilinde açığa çıktığı ölçüde gizlenmemiştir. Nihayetinde
bu Kur’an’ın ve hadislerin Türkçe okunması ölçüsünde Türk evlatları bu dinin nasıl uydurma hurafelere ve saçmalıklara dayandığı bizzat görülmüş olacak, insanlar böylece dine soğuyacak ve hedeflenen pozitivist-laik tunç nesiller yetişmiş olacak, her yaştan.
İslam’ın kitaplarıyla, ibadetleriyle Türkçeleştirilmesi projesinin arkasında böylesine kendinden emin, pozitivist-sekülerist özgüven var.
İslam’ın veya bütün dinlerin kaynağının mitoloji ve hurafe olduğundan hiçbir kuşkusu kalmamış, aydınlanma vehmine fena halde kapılmış bir zihin var. Bu projenin kendisini hala bu dine inananlar nezdinden meşrulaştırma çabası elbette
“dini ve Kur’an’ı anlamak”
şeklinde İslamcıların da hiçbir şekilde itiraz etmedikleri, edemeyecekleri masum bir gerekçeye dayanacaktı.
Nitekim bu politika 4 büyük projeyle somut adımlar teklif ettiğinde, bu projelerde görev almayı kabul edenlerin hiçbirinin bu somut gerekçelere bir itirazları olmayan, ama elbette bu talebin ardındaki niyetle uzaktan yakından da alakası olmayan isimlerden olması yeterince anlamlıdır.
Hutbeler
in vaaz kısmı Türkçe okunacak,
Mehmet Akif Ersoy
Kur’an Meali,
Elmalılı M. Hamdi Yazır
bir Kur’an tefsiri ve
Babanzade Ahmed Naim
de Sahih-i Buhari’nin tercüme ve şerhini yapma teklifini kabul edecekler.
Bu isimlerin hepsi de İslamcılıklarıyla temayüz etmiş ve çok açık ki, bu projenin arkasındaki niyetle uzaktan yakından alakası olmayan şahsiyetlerdi.
Ancak dini ve ibadetlerini Türkçeleştirme projesinin arkasında yatan ve bu Türkçeleştirme ile insanların dinin ardındaki gerçeği görüp dinden soğuyacakları beklentisine dayana
n o laikçi özgüvenden çok daha büyük bir özgüven bu isimlerde tam aksi istikamette mevcut.
Bu isimler de aksine insanlar Kur’an’ı anladıkça İslam’ın azametini, inceliğini, mucizevi tutarlılığını ve derinliğini daha iyi göreceklerine dair kesin bir inanca sahipler.
İki farklı niyetin aynı pratik projede ilginç bir buluşması böyle bir projeyi mümkün kılmış oldu.
Nitekim bu projeyi uygulama görevi Diyanet İşleri Başkanı adına yine İslami duruşuyla bilinen
Ahmed Hamdi Akseki’
ye ait olacaktı.
O belli ki bu iki niyetin buluşmasından bir hikmet ummuş ve bunu kendine göre bir siyasete dönüştürmüştür.
Nitekim dine karşı tam bir kasırga gibi gelmekte olan saldırılar karşısında bu projeyle elde edilecek herşey bir kazanıma dönüşecek ve
neticede Kur’an’ın tercümesini okuyabilen nesiller, bu projeyi öne sürenlerin niyetinin aksine Kur’an’ın mesajı karşısında daha fazla etkilenecek, ona daha fazla bağlanacak, daha fazla inanacaktı.
Mehmet Akif Ersoy
yapmayı kabul ettiği mealin farklı amaçlarla kullanılacağını gördüğünde projeden çekildi ve avans olarak almış olduğu parayı da iade ett
i. Doğrusu yeni siyasal ortamda kendini rahat hissetmeyeceği için Mısır’a gitmişti ve oradayken böyle bir talepten geri çekilmek nispeten daha kolay olmuştu.
Diğerlerininse bu vazifeyi tevdi edenlerin niyeti ne olursa olsun kendi niyetlerinin daha geçerli olacağına dair güvenleri bir yana, zaten böyle bir vazifeden çekilmeleri o kadar kolay olamayacaktı.
Elmalılı bu vazifeyi kabul etmeden kısa bir süre önce İstiklal Mahkemesinde idamla yargılanmış ve görev aldığı medrese kapatılmış olduğu için işsiz kalmış bulunuyordu.
Elmalılı bu yargılamadan beraat ettikten sonra İstanbul’daki evinde
inzivaya
çekilerek hayatı boyunca bir daha dışarı çıkmamıştır.
Böylece tefsir çalışmalarını aslında kendi inzivasında, dışarıda kurulup uygulanmakta olan düzenden tecrit olarak yürütüyordu.
Onun bu inzivası
Rasim Özdenören
’in meşhur
“Gül Yetiştiren Adam”
tiplemesinin en somut ve en tipik örneklerinden birisini oluşturuyordu.
CHP’nin Elmalılı gibi adamlara sağken reva gördüğü hayat tam da yaşadıkları hayat ile inandıkları ve tefsirini yapmaya çalıştıkları Kur’an arasındaki bu derin çelişkiydi.
Bu çelişkiyi aşmaya bir nebze bile çalışmanın alternatifi
İskilipli Atıf
gibi idam edilmek veya
Mehmet Akif
gibi bu diyardan gitmek idi.
Gerisine
“öz yurdunda garip, öz vatanında parya”
tecrübesini yaşamak düşüyordu.
#İskilipli Atıf
#Rasim Özdenören
#CHP
#Elmalılı M. Hamdi Yazır
#TBMM
#Kur’an