Yaşadığımız dünyanın belirleyici karakteri haline gelmiş olan kalabalıklar içindeki yapayalnızlık, güvensizlik, insanların birbirine artan nefreti, artan mesafeleri bütün siyasi ve sosyolojik analizleri yeni baştan ele almayı gerektiren bir buhran hali. İnsanlık tarihinin kaydetmiş olduğu en büyük maddi nimetlerle dolu olan dünyamız aynı zamanda yine insanlık tarihinin kaydettiği en büyük ve en yıkıcı savaşlara, vahşet, kıyım, düşmanlık ve birbirini-çekememezliğe, nefrete de sahne oluyor. İnsanların
Yaşadığımız dünyanın belirleyici karakteri haline gelmiş olan kalabalıklar içindeki yapayalnızlık, güvensizlik, insanların birbirine artan nefreti, artan mesafeleri bütün siyasi ve sosyolojik analizleri yeni baştan ele almayı gerektiren bir buhran hali.
İnsanlık tarihinin kaydetmiş olduğu en büyük maddi nimetlerle dolu olan dünyamız aynı zamanda yine insanlık tarihinin kaydettiği en büyük ve en yıkıcı savaşlara, vahşet, kıyım, düşmanlık ve birbirini-çekememezliğe, nefrete de sahne oluyor.
İnsanların birbirine tahammül edememesi, farklı olana, yabancıya karşı sergilenen tüm olumsuz duygular, bir şeylerin eksik olduğunu gösteriyor.
O eksik olan şey aslında kaybedilen bir şey, maddi varlık ve refahta ilerledikçe elimizden yitip giden bir şey. Yabancıyı Allah’ın bize göndermiş olabileceği bir mesajı, bir ibreti, bir dersi taşıyan bir kişi olarak merak edip, karşılayıp, kucaklamak yerine onu düşmanlaştırmaya, bizden uzak tutmaya dair tedbirleri akla getiren ideolojilere daha fazla zebun oluyoruz.
Bu tabloda eksik olan halkanın dostluk olduğuna dair genel bir kanaat var.
Batılı sosyologlar küreselleşmenin bütün mesafeleri kapatan fiziksel seyrine karşılık insanları giderek yalnızlaştıran etkisine, bu çelişkisine de dikkat çekerken çözümün dostluğun yeni bir paradigma olarak yeniden yaşamımıza dönmesi olduğu üzerinde duruyorlar. Ancak burada dostluk teorileri, felsefeleri veya yaklaşımlarının dostluğu aşırı idealize ederken onu imkansızlaştırdığını görmüştük.
Dostluğu tarif ederken işaret edilen imkansız idealler onu aynı zamanda yaşamamızda bir kez daha öldüren bir etki yapabiliyor.
Oysa
ve
’dan sonra, İslam filozofları dahi, bütün dostluk felsefelerine ve söylemlerine hakim olan eğilim onu olabildiğince
olarak resmediyor. Dostluğu bugün, hemen şimdi gerçekleşebilecek bir yol olarak inşa eden Rasulullah’ın “ashab” pratiği genellikle ihmal edilmiştir. Birbirinden nefret eden düşmanlardan birbirini seven kardeşler kılmanın devrimci yanı, üstelik imkansız olmayan devrimci yanı nedense görülmez.
Bu nasıl olmuştur? İslam filozoflarının bile ihmal ettiği bu yolu Gazali görmüş ve bu yolun bütün kavşaklarını, düzünü, eğrisini, yokuşunu, inişini işaret eden bir metin ortaya koymuştur.
Aslında Gazali’nin yaptığı şey kendisine özgü de değil, belki kendisinden önce başka İslam alimlerinin (filozofların değil) başka vesilelerle ortaya koyduğu, uyguladığı Rasulullah’ın sünnetini işaret etmiştir sadece. Çok özgün bir felsefe ortaya koymanın telaşı görülmez metninde. Bilakis Ayetler, hadisler, ashab-ı kiramın sözleri veya pratikleri ve bunlara paralel İslam bilginlerinin sözleri.
İhyau Ulumuddin’de “Farklı Sınıftan İnsanlarla Dostluk, Kardeşlik, Beraberlik ve Sosyal İlişki Kurma Adabı
” başlığı altında uzunca bir bölüm ayırmıştır. Bu bölümde Gazali
hem kendisine hem de birbirlerine düşman olanlardan birbirleri için can verecek kadar birbirini seven kardeşler topluluğu oluşturan Peygamber Efendimiz’in bu yolunu, sonraki bütün Müslümanların takip ettiği ve edebileceği bir yol olarak işaret eder.
Bu yaptığı bir bakıma bugünkü dostluk söylemlerinin kullanmayı çokça sevdikleri ama bir türlü başarılı bir modelini ortaya koyamadıkları bir
nın bütün unsurlarını ortaya koyar.
Dostluk politikası, her şeyden önce hakikat sevgisi, bizi seven bir Allah’ı sevmekle, ona hamd ve şükretmekle temel motivasyonunu alan bir politikadır.
Nitekim
’nin ifadesiyle “Allah için birbirini sevmek ve O’nun yolunda kardeş olmak yakınlıkların en erdemlilerinden ve örf ve adetler arasında kendisinden en güzel şekilde yararlanılan itaatlerdendir.”
Diğer İslam veya Yunan filozoflarının kriterlerini kendi geliştirdikleri ve bir türlü pratiğini ortaya koyamadıkları, hatta günün sonunda ortaya konulmasından umutlarını kestikleri dostluk hakkında,
o dostluğa bağlanmanın veya kopmanın sebepleri de yolları da Gazali’de böylece radikal anlamda farklılaşır.
Bu yol zaten vardır ve gösterilmiştir. Nitelikli dostluğu Kur’an ve Sünnet’in içinde tanımlayan Gazzâlî, Müslümanların insanlarla Allah’a olan yakınlıkları ve uzaklıkları ölçüsünce dostluğun gerçekleşebileceğine inanır. İnsanların hem sevaba hem de günaha eğilimli olduklarına ve dostluk pratiğinin ölçülü bir siyasetle yönetilmesi gerektiğine inanır.
Birbiriyle Allah sevgisi temelinde yoldaş olanların yollarının birleşmesinin de dostluklarının sağlıklı bir biçimde devam etmesinin de bazı şartları vardır.
Ayrıca gözetilmesi suretiyle kardeşlerin belaların pisliklerinden ve şeytanın vesveselerinden arındıkları bir hukuk vardır. Bu hukuk yerine getirildiğinde Allah’a daha fazla yakınlaşılır, bu hukuk korunduğunda en yüksek derecelere ulaşılır.
Bu temelde Gazali dostluk ve kardeşlikle ilgili bahsinde bu kuralları, bu hukuku bir dostluk politikasının gerektirdiği pratik ilkeler olarak ortaya koyar.
içindeki bu kitabının birinci bölümünde
Allah için yakınlık ve kardeşliğin erdemi ve şartları, dereceleri ve faydaları
hakkında Kur’an, Peygamber hadisleri, ashab-ı kiram ve bilgelerin sözlerinden şiirlerinden ilerler. İkinci bölümde ise “Dostluğun hukuku, adabı, hakikati ve gerekleri”ni ortaya koyar. Üçüncü bölümde ise
Müslümanın, akrabanın, komşunun, mal ve mülkiyetin hakları ve bu kimselere nasıl davranılacağı
anlatılır.
Gazali, diğer dostluk söylemleriyle farkını böylece en net biçimde ortaya koyar:
başkalarından ideal dostluk beklemeden, ideal dostluğu dışarıda aramadan, kendin başka insanlara nasıl gerçek bir dost olabilirsin?
Bunun da yolu belli, adabı, fıkhı, hukuku, sünneti belli. Bu yola riayet edildiğinde dostluğun,
başta hepimizi birbirimize dost kılan Allah’a olan dostluk hiç de uzak olmayan bir gerçek tecrübe olarak yaşanır.
Gazali çok özel dostlukları veya dostluk tecrübelerini de tanımıyor değil elbet. Onların yeri ayrı, ama onları idealize ederken dostluğu imkansız kılan ve başka hiç kimseye bir faydası olmayan, dostlar arasında gereğinden fazla özel ve başkasından tamamen esirgenen bir iyilik olarak düşünmez.
Aksine, dostluk politikası bütün insanlara, hatta tabiata da iyilikleri sirayet ettirir. Ve aslında bu yola riayet edildiğinde oluşan iklimlerde o tür çok özel dostluklar bile çok fazla bollaşır.
Dolasıyla “
” bir erdem olarak
sadece Müslümanlara sirayet eden bir nimet değil.
Bu temelde tesis edilen bir toplumda bu dostluktan herkes nasibini alır.
Nasıl aldığına bakmak için Müslümanların 1400 yıllık tarihsel medeniyet tecrübelerine bakmak yeter.
Böyle bir dostluk günümüzde bir politika olarak üzerinde düşünülmeyi, işlenmeyi ve uygulamayı bekliyor.
Yitiğimizin nerede olduğunu söyleyen bir davettir bu.
#Edebiyat
#Ahlak
#Yasin Aktay