’i bir İmam-Hatip Lisesi öğrencisi olduğum yıllarda düzenli olarak takip ettiğim
gazetesindeki bu yazıdan duymuştum ilk. Çok kısa süre sonra da kitabın Türkçesi çıkmıştı. Cemil Meriç’in alıntıladığı şekliyle Said şöyle diyordu: “Doğu, Avrupa’nın maddi kültürünün ve uygarlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Oryantalizm, bu uygarlığın kültürel ve ideolojik açıdan değişik bir anlatım şeklidir, değişik bir kelime hazinesi, bir eğitim ve öğretim, kurumlar beraberliği, hayaller ve düşünceler toplamı, doktrinler ve hatta sömürge yönetimi için gerekli bürokrat kadrolar ve yerel yönetim elemanlarıdır oryantalizm. Doğu hakkında ders veren, yazı yazan ve araştırma yapan herkes oryantalisttir. Ayrıca genel veya özel anlamda, etnolog, sosyolog, tarihçi ve filozofları da, kendi bilimsel disiplinleri ile birlikte oryantalizmin içine katmak mümkündür. 18. yüzyılın sonu ele alındığında oryantalizm, Doğu’yu konu edinen kurumların tamamı, verilen beyanatlar, takınılan tavırlar, yapılan benzetmeler, bir cins öğreti, yönetim biçimi veya hükümet şeklidir. Bu cins oryantalizm, Batı’nın üstünlük sürdürme taktiği, Doğu üzerinde otorite kurma çabasıdır… Kısaca, oryantalizm, İngiltere ve Fransa’nın Doğu’ya karşı özel bir ortaklığıdır. BU kelime, hiç olmazsa 18. Yüzyıl başlarına kadar, sadece, Hint kıtasını ve İncil’de adı geçen ülkeleri kapsamına almış bulunuyordu. Fransa ve İngiltere 19. yüzyılın başından İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Doğu’nun Doğuculuğun yegâne egemen güçleri idi. Savaştan bu yana Doğu’da Birleşik Amerika öne geçmiş ve konuya aynen İngiliz ve Fransızların geleneksel görüş açıları ile yaklaşmıştır…. Oryantalizm coğrafi bir ayırım değil, bir seri çıkarlar toplamıdır”