Kurban Bayramı aynı zamanda ve aslında hacc bayramıdır. Haccın da bütün menasikiyle birlikte kurban olan, yakınlaştırıcı olan, yakınlaştırırken uzaklaştırıcı olan boyutları vardır. Her anı, her sahnesi, her menasiki ayrı bir imtihanla yüklü olan hacc yolculuğunda insan yaptığı tercihlerle Allah’a, velilerine, iyiliklere, merhamete, genişliğe, kucaklamaya, kardeşliğe, şefkate yaklaşırken onun düşmanlarından, kötülerden, kötülüklerden, bağnazlıktan, ırkçılıktan, dar görüşlülükten uzaklaşır. Veya imtihanı başaramaz, tam tersi bir yakınlaşma içinde olur.
Her yakınlaşma, her kurban, başka bazı şeylere uzaklaşmayı gerektirir. Her gün, her an sınanıyoruz, bizim tercihimiz ne oluyor, kurbanımız nereye doğru oluyor?
Bu yıl Covid 19 münasebetiyle kurbanın hacc boyutundan büyük ölçüde sadece bizatihi kurbanı, hedyi, udhiyeyi idrak edebiliyoruz.
Her vesileyle öğreniyor ve biliyoruz ki, Hz. Adem’in iki çocuğu ilk kez kurbanla imtihan edildiğinde neler yaşandıysa, o zamandan bu yana her kurban hadisesinde hemen hemen aynı şeyler yaşanıyor.
Kurban insanlık tarihinde sadece bir ibadet biçimi olarak var olmaya devam etmedi, aynı zamanda her kurban ibadetine eşlik eden duygular, tartışmalar, vesveseler ve iğvalar da her yıl kurban hadisesiyle bir kez daha sahneleniyor.
Kurbanı hiç bilmeyen, tanımayan, onu yaşamayı baştan reddedenler bir yana. Onlar kurban ibadetinden tamamen uzak kalsalar başka ihsan istenmez onlardan. Ama genellikle bu olaya dair bir tavırları oluyor ve onlar da böylece imtihan hadisesinin bir yerinde,
tam da oynamaları gereken rolü oynamaktan geri durmamış oluyorlar. Vesveseleriyle, iğva çalışmalarıyla şeytanın temsilciliğini yapmaya devam ediyorlar.
Her seferinde kurban imtihanını Kabil gibi, elindeki en kolay gözden çıkarılabilecek varlıklarıyla, ucuza kapatma arzusuna sahip olanlarla bunu Habil gibi hakkıyla yerine getirmeye çalışanlar arasında muhteşem bir insan çeşitliliğine şahit oluruz.
Yıllar önce tavuktan horozdan kurban üreterek içtihat mertebesi kapmaya çalışanlar gördük bu sahnede.
Bir hayvanı keserek kurban etmek yerine bedeli kadar parayı bağışlama vesvesesini fısıldayanlar her zaman sahnedeki yerlerini almaya devam etti. Bu yıl da bu vesveseleri fısıldayanlar eksik olmadı. Dün arkadaşımız
yazdı, böylece bunu da gördük. Kurbana, fersah fersah uzak birinin Müslümanlara
“Kurban paranızı SMA hastalarına verin, böylece hayvan öldürmektense insan yaşatın”
aklını vererek kendi şeytani makamına yaptığı daveti. Maazallah o davete icabet eden kişi kurban vermekten uzaklaşmış mı olacak?
Yoksa Allah yerine kula mı yakınlaşmış, ona mı kurban olmuş olacak?
Hz. İbrahim’in İsmail ile olan hikayesi, kurbanın tarihinde kuşkusuz çok özgün bir hikâye ve kurbanın tarihini ve formatını bir anlamda o belirliyor. O hikâyeye bakarak insanın yeryüzündeki varoluşunun bütün anlam kodlarını çözümlemek mümkün.
Kimin kimi ne kadar anlayabileceğinin veya anlayamayacağının sırlarını da içeriyor Hz. İbrahim’in bu kıssası.
En sevdiği varlıktan Allah için vazgeçemeyenlerin kurban hakkında her türlü vesveseye neden meyilli olabildiğini de anlatır. Kurban yolunun her zaman özgür iradeyle yapılan bir tercih olduğunu ve bu tercihin bir yere yaklaştırırken kaçınılmaz olarak bir yerden uzaklaşmayı gerektirdiğini de anlatır.
Bir tercih varsa şeytan da vesvesesi de hiçbir zaman eksik olmaz.
Yolun her durağında, her aşamasında gidilen yolun, yapılan tercihin yanlış olduğunu telkin eden birileri olur. Bazen çok ikna edici bilimsel, felsefi, insani veya çıkarcı argümanlarla yapılan tercihin yanlışlığı telkiniyle tereddütler üretilir.
Kurban yolunu hayat yolu olarak benimseyenler yaptıkları her tercihin yapmamış oldukları sayısız başka tercihe şayan olduğu noktasında sebat ederler.
Kurban, bir tercihi yaparken, aynı anda başka tercihleri gözden çıkarmayı içeren bir eylem.
Bu yanıyla da eylemin insanı şekillendiren, inşa eden varoluşsal yanına ışık tutar.
Hz. İbrahim bu coğrafyada yaşadı. Bu coğrafyada Nemrud’a karşı durdu; kendi babası bir put imalatçısı olduğu halde onun yaptığı putları kırdı, karşılığında ise ateşe atıldı. Ateşin yakma emrini yüce Mevla’dan almadığı takdirde kendinden hiç bir etkiye sahip olmadığına, bir serinlikten ibaret olma vasfına bu topraklarda şahitlik edildi.
İbrahim, kurban imtihanını de bu coğrafyada geçti.
Bu, onun imtihanını ve bu imtihan esnasında yaşadıklarının anlamını evrensel olmaktan alıkoymuyor tabi.
Ama kuşkusuz bu coğrafyada yıllardır yaşadıklarımızla kurban hadisesi ve imtihanı arasındaki ilişki çok daha canlı gibi.
Bugünlerde canlarını kurtarmak üzere Türkiye’ye
sığınmak zorunda kalan mültecilere karşı sergilememiz gereken yaklaşım konusunda çeşitlenen fikirler, böyle basit bir konunun bile ne kadar çetin bir imtihana dönüşebildiğini gösteriyor.
Gelenlerin yediklerinde birilerinin gözü kalıyor? Ama daha kötüsü birileri onların yediklerine karşı başka birilerini kışkırtıyor ve o birileri sorumluluk sahibi olması gereken siyasetçiler.
Gelenler bizim rızkımızdan götürdüğü cahiliyesine sığınıyor. Bu cahiliyeyi başkalarına da öğretiyor, ezberletiyor Kılıçdaroğlu, hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan.
Unutmayalım, cehalet de öğrenilen, öğretilen ve başkasına aktarılabilen bir meziyettir.
Şu soruları sorarak cahiliyeyeyi telkin edebilir, öğretebilirsiniz mesela: Daha ne kadar misafir etmeye devam edeceğiz? Gelenlerin kimlerden olduğuna ve kimlerden kaçtığına dikkat etmeli miyiz etmemeli miyiz? Gelenler ihtiyaç sahibi ama hayatımızın bütün düzenini altüst etmelerine, sokaklarda dilenmelerine, ucuz istihdam ile “bizim kendi insanımız”ın istihdamının önüne geçmelerine ne demeli?
İsterseniz her biri ayrı bir imtihan konusu olan bu soruları daha çok uzatabiliriz.
Bu sorulara kurbanın manası üzerinde bir lahza durup düşünmeden cevap vermeyelim. Öyle yapalım ki, kurbanın manasını gerçekten en münasip biçimde idrak etmiş olalım.
Kurban Bayramı’nı böylece bayram kılalım. Hakka yaklaşıp batıldan uzaklaşalım. Kim olursa olsun zalimden uzaklaşıp, kim olursa olsun mazluma yaklaşalım.
Bayramınız mübarek olsun.