2022… ve ömürden bir yıl daha geçti

04:001/01/2022, Cumartesi
G: 1/01/2022, Cumartesi
Yasin Aktay

2021 yılını geride bıraktığımız, 2022 yılının şu ilk günü ülkemize, milletimize, dünyaya, insanlığa iyilikler getirsin bu vesileyle dualara tek icabet edecek kudrette olan Rabbimizden dileyelim ki, Hayırlar feth ola, Şerler def ola, Gönüller şâdu handân ola, Müşkilatlar hallu âsân ola, Hastalar şifâyâb, Dertliler devâyâb, Borçlular edayâb, Nâ-murad olanlar ber-murad ola, Kalplerimiz mesrûr, Ayıplarımız mestûr, Günahlarımız mağfûr, Dünyamız mamûr, Ahiretimiz mezkur, İçimiz, dışımız pürnûr ola, Ahir

2021 yılını geride bıraktığımız, 2022 yılının şu ilk günü ülkemize, milletimize, dünyaya, insanlığa iyilikler getirsin bu vesileyle dualara tek icabet edecek kudrette olan Rabbimizden dileyelim ki, Hayırlar feth ola, Şerler def ola, Gönüller şâdu handân ola, Müşkilatlar hallu âsân ola, Hastalar şifâyâb, Dertliler devâyâb, Borçlular edayâb, Nâ-murad olanlar ber-murad ola, Kalplerimiz mesrûr, Ayıplarımız mestûr, Günahlarımız mağfûr, Dünyamız mamûr, Ahiretimiz mezkur, İçimiz, dışımız pürnûr ola, Ahir ve akıbetimiz hayrola…

Bir yeni yılbaşı günü bu dünyadaki varlığımız, eylemlerimiz, yapabileceğimiz halde yap(a)madıklarımızın bir muhasebesine vesile olacaksa bir anlamı olmalı.

İnsanoğlu ileriye doğru yaşayan bir varlık, yaşarken ölümünün adım adım geldiğini hisseden tek canlı.
Yaşadığımız her an, geçirdiğimiz her gün, ömrümüzden eksilterek bizi mukadder ölümümüze daha da yaklaştırıyor. Bu dünyada azalan zamanımızla kendimizi daha bir misafir, fani, gelip geçici hissetmemiz gerekiyordur.
Ölüm diyorsak da varlığımızın sonundan bahsetmiyoruz elbet. Ahirete inananlar için ölüm hiçbir şeyin sonu değil, başlangıcı.
Yaptığımız her işin hesabını vereceğimiz, zerre kadar iyilik yapmışsak da zerre kadar kötülük yapmışsak da karşılığını mutlaka göreceğimiz büyük günün başlangıcı.
O büyük hesap gününe en iyi hazırlık arada bir gailesine kapıldığımız bu dünyada kendimize soluklanacağımız, soluklanırken dönüp yaptıklarımızın veya yapmadıklarımızın ara hesabını göreceğimiz vesileler vardır. Ramazan ayı, bayramlar, Cuma günleri ve tabii ki neden olmasın, doğum günleri, yılbaşıları bu muhasebeyi yapmak için gerekli fırsatları veriyor,
hatta bu muhasebeyi yapmak için uyarılar yapıyor zaten.
Kimi bu uyarıyı görüyor, hissediyor ve gereğini yerine getiriyor, kimi de özelikle yılbaşılarını, doğum günlerini bu şuura hiçbir alan açmadığı bir unutma ve gurur nedeni kılıyor.
Buradan yola çıkarak hiçbir ortak özellikleri olmayanların tek ortak yanları olan ölümü ahlak için bir zemin olarak işaret etsek de tesiri yine bilene olur.
Bu bilgi insanlık tarihi kadar eski, ama insanın unutmaya da en meyyal olduğu kesin bilgi.
Geçtiğimiz yıl bir önceki yıl gibi Covid19 salgınının etkisiyle yaşanan hemen hepimizin hayatında ölümü hayatımızın daha sık bir rutini haline getirdi.
Muhtemelen bir veya birçok yakınını bu salgın dolayısıyla kaybetmeyen olmamıştır. İlk başta, komplo teorileriyle bu salgını sıradan bir gripten farksız göstermeye çalışanlara inat salgın hiçbir gribin yapmadığını yaptı ve herkesin yakınlarına kadar sızıp can aldı. Kendi açımdan kardeşim mesabesinde can dostum
Gıyasettin Sim ile Dr. Celal İpek’i
validesiyle birlikte toprağa verdim.
Ancak Covid19 ile yarışır gibi başka nedenlerle gerçekleşen ölümlerle tam bir hazan mevsimi gibi yaşandı bu yıl. İlim, fikir, sanat ve siyaset dünyamıza müstesna katkılar yapmış her biri kendi aleminde bir yıldız gibi
M. Emin Saraç, M. Ali Sabuni, Doğan Cüceloğlu, Mehmet Genç, Özdemir Bayraktar, Oğuzhan Asiltürk, İsmet Uçma, Maşallah Nar, Sezai Karakoç, Yılmaz Yalçıner, Güldal Akşit, Teoman Duralı, Alaattin Yavaşça
ve isimlerini hatırlamadığım nice tanıdık ismi iyiliklerine şahit olarak toprağa verdik. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin, makamlarını âli, kabirlerini pürnur kılsın.
2021 yılının Türkiye ve dünya açısından uzun bir muhasebesini yapmanın yeri yok tabi, ama
bu yılın en önemli hadisesi
nedir diye sorulursa Covid19 salgınının doğrudan ve dolaylı etkilerini bir kenara bırakırsak, hiç tereddütsüz İsrail’in 10 Mayıs’ta arkasına almış olduğu “Yüzyılın anlaşması” ve teslim olmuş Arap rejimlerinin destek rüzgarlarıyla başlattığı saldırının karşısında
Gazze halkının son sözünü söylemesi ile ABD’nin Afganistan’dan çekilmesidir derim.
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin kuşkusuz ön hazırlıkları yıllardır yapılıyordu. ABD’nin Afganistan’ı işgal ettiği gerekçelerin hiçbiri tamamen yok olmadığı, bu işgalden umduğu hiçbir hedefe ulaşmadığı halde bu çekilmenin gerçekleşmesinin bir yenilgi olduğu hiç kuşkusuz.
En modern savaş makinasının son derece ilkel araçları geriletmesi hiç kuşkusuz insanlığın güç algısı, azim, sabır ve zafer konusundaki yerleşik, tabulaşmış ezberlerine meydan okudu.

Yenilmez zannedilen ABD ve İsrail’in en asimetrik güçleriyle Taliban ve Hamas tarafından hezimete uğratılması anlayana önemli ibretlik dersler içeriyor.

Esasen dönemin süpergücü, yenilmez addedilen tiranı Calut’u da deviren nihayetinde sapanıyla Hz. Davut idi.
Gücünü çok iyi bildiği halde teknik olarak iyi çalışıp onu en zayıf yerinden vurma stratejisi ve becerisi Hz. Davud’un önüne hiçbir matematik hesapla açıklanamayan bir mülkün yolunu açmıştı.
Taliban’ın İslam anlayışı, modernliği vs üzerine çok şey söylendi, hepsini biz de burada değerlendirdik. Onun başarısını teslim etmek veya Afganistan’ın hâkimi olduğu gerçeğini görmek elbette onun hiçbir şeyini onaylamak anlamına gelmiyor. Gelmesi gerekmiyor, ama nedense Türkiye’de böyle bir söz bile en az bu kadar açıklamayı farz kılıyor.

Türkiye açısından elbette çok açıdan değerlendirilmesi gereken bir yıl oldu.

En önemli konu pek de hayırlı sayılmayacak bir gidişat. Birbirimizle birçok konuda ihtilaf içinde olmamız toplumun tabiatının kaçınılmaz bir yanı.
Ancak kaçınılmaz olmayan bir toplumsal beden bütünlüğünü hedef alan kasıtlı tarz-ı siyasetimiz.
En ufak bir konuyu bile birbirimize sövmenin, kin ve nefret kusmanın vesilesi kılmak siyasal söylem ve kültürümüzün bir parçası haline gelmiş durumda.
Birbirimizle konuşmayı unutmuştuk, geçen yıl bize adam gibi konuşmanın gereğini yeterince hatırlatamadı.
Yetmiyor gibi bir de başka ülkelerde gördüğümüzde bizde yok diyerek kendimizle gurur duyduğumuz ciddi bir yabancı düşmanlığı, mülteci nefreti ve ırkçılık hastalığı kaptık.

Bu hastalık her türlü vebadan da bulaşıcı, hedeflediği yabancıyı değil, bizzat onu taşıyanın insanlığını öldürüyor önce. Allah şifasını versin.

#Koronavirüs
#Ramazan
#Gıyasettin Sim
#Celal İpek
#ABD
#Afganistan
#Gazze