Sağlam durmak nasıl olur

Türkiye’de yatırımları olan yabancı yatırımcılar Türkiye’nin ekonomik temel göstergelerine ilişkin görüşlerinin pozitif olarak kalmaya devam ettiğini söylerken, yerli olarak gördüğümüz içimizden birilerinin felaket tellallığı yapmaları hoş değil.

Türkiye’deki yatırımlara yaklaşımlarının uzun vadeli olduğunu belirten UniCredit Başkanı Fabrizio Saccomanni, Milano’da düzenlenen Bloomberg Sermaye Piyasası Forumu’nda katıldığı bir panelde, “Taahhüdümüz Türkiye’de kalmak” demiş.

**

İş dünyası temsilcilerinin sık sık ülkeye olan güven ve desteklerini ilan etmesi lazım.

Ticaret savaşlarının her ülkeyi etkilediği bir ortamda, herkesin dikkatli konuşması lazım.

Doların bütün dünyayı salladığı bir küresel ekonomide sağlam durmak çok önemli hale geldi.

Safları sıklaştırmak lazım.

Düşmanlıkları değil, ortak noktaları ısıtmak lazım.

Herkesin riskleri ve faturayı gücü nispetinde üstlenmesi lazım.

İsraftan kaçınması lazım.

Ayaklarımızı yorgana göre uzatmak lazım.

Yani lazımlar çok.

Bir de en önemlisi söylediklerimizin lafta kalmaması, görünmesi lazım.

**

Türkiye ekonomisinin pozitif taraflarına dikkat çeken Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR’in Başkanı Orhan Ökmen’e göre de Türkiye’de kamu finansmanı sürdürülebilir, finansal esneklik sağlıklı, iş ortamında ve rekabetçilikte istikrar sürüyor.

Ökmen’e göre ekonominin negatif yanları makro göstergeler ve dış finansman alanındaki bozulmalar.

Yeni sisteme dair hala belirsizliklerin olduğuna dikkat çekiyor. Özel sektörün borçluluk finansman yapısında stresin devam ettiğini söylüyor.

Ayakkabı sektöründeki iki büyük marka Hotiç ile Yeşil Kundura’nın borçları yapılandırmak için konkordato ilan etmesi stresin en net fotoğrafı.

Türkiye’nin temel sorununun TL’nin giderek değersiz hale gelmesi olduğunu söyleyen Ökmen’e göre “Kur şu an politik nedenlerle zayıflıyor.

Orta Vadeli Program’ın bunu yerine koyması gerekiyor.

OVP’den tek beklediğimiz şey Türkiye’ye döviz üretme gücü kazandırılması. Kısa vadede de hukuk alanında yapılması gerekenler var.”

**

Yani yapılması gerekenler çok zor şeyler değil.

Ve bu sorun iktidarın sorunu değil, muhalefetiyle, iş dünyasıyla, bürokrasiyle, çalışanlarıyla herkesin vazifesi ve herkesin sorunu.

Hatta küresel ekonomik sistemin içindeki bütün ülkelerin ortak sorunu.

Herkesin üzerine düşeni yaptığında çözülecek bir sorun bu.

Türkiye’de yatırımı olan yabancı yatırımcı bu ülkeye ne kadar güveniyorsa biz de en az onlar kadar güvenmeliyiz.

Ve güvendiğimizi hem söylemeli hem de ona uygun adım atmalıyız.

Adım atarsak yürürüz, atmazsak yerimizde de duramayız gerileriz.

Bu kadar derinlik olmamalı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılına ilişkin Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarını açıkladı.
Araştırma sonucuna göre en zengin yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 0,2 puan artarak yüzde 47,4’e çıkarken en fakir yüzde 20’lik grubun payı 0,1 puan artarak yüzde 6,3 oldu.
En zengin ile en yoksul arasındaki uçurum bayağı derin.
Sadece bizde değil, dünyada da böyle.
Dünyada obezite tedavisine harcanan para, yoksullara harcanan parayı geçmiş.
Sürekli yoksulluk oranı, 2016’da yüzde 14,6 iken geçen yıl yüzde 14 olarak hesaplandı.
Sürekli yoksulluk alanında az da olsa azalma var.
**
Nüfusun, yüzde 69,2’si konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri veya borçları olduğunu beyan etmiş.
Her zaman dikkat çektiğim sorun bu.
Vatandaşın evindeki yorganla beynindeki yorgan aynı boyda değil.
Beynindeki yorgana göre yaşadığı için de ayaklar dışarıda kalıyor ve sürekli üşütüyor.
Toplumların ciddi bir tüketim hastalığı var.
Temel ihtiyaca yönelik tüketim değil bu, temel ihtiyaca dönüştürülen lüks tüketim.
Yani bizi borçlandıran tüketim.
Bu kötü alışkanlığı değiştireceğiz, başka yol yok.
Gereksiz biçimde çok üreten ve ürettiği için de gereksiz tüketimle ayakta duran bir küresel ekonomik sistem var.