İstanbul’da Kadıköy’ün merkezinde kaldırımlarda yıllardır yaşayan ve hergün oradan geçen on binlerce insanın göz ucuyla da olsa dikkatini çektiği
Sami Babacan Hilton Oteli’nin
önündeki kaldırımda soğuktan donmuş halde bulunmuş.
O gece
meydanından otobüslere binerek bir an evvel sıcak yuvalarına kavuşmayı hayal eden binlerce insandan bir tanesinin bile aklına belediyeye telefon etmek ya da yardım etmek gelmemiş.
O gece oradan geçen insanlardan bir tanesi bile 5 dakikasını ayırmamış
Bir an önce sokaktaki dondurucu soğuktan kaçıp sıcak evine gitme telaşından unutulmuş, es geçilmiş,
arabalara binilerek evin yolu tutulmuş.
Eğer o gece yoldan geçen, yahut oradaki esnaftan biri kaldırımın kenarında duran bu adam için kendine bir saniye içinde
diye sorsaydı bugün 65 yaşındaki bu sokaklarda yaşayan adam Belediyenin sığınma merkezlerinden birinde yaşıyor olacaktı.
Birilerinin
bir telefon etmesi yetecekti, donmaması ve yaşaması için.
göz ucuyla bakılıp geçilen Sami Babacan’ın donarak ölmesi onu sosyal medya kahramanı yaptı.
Elinden geleni yapmamaktan dolayı
boşaltıldı.
Herkes suçu karşı tarafa yükledi ve rahatladı.
Kimse üstüne alınmadı ama herkes suçlu olduğunu bal gibi biliyordu.
Elinden gelen esirgemişti.
Demek ki salgının öğretmeye çalıştığı bir arada
bile bir işe yaramamış.
Demek ki duyarsızlığımız salgın gibi kalıcı hatta daha tehlikeli.
“
” diyeceğim ama bazılarımızın içinde kalan son merhamet kırıntısını da yok etmekten korktuğum için diyemiyorum.
“
” biraz daha kibar olduğu için onu kullanıyorum.,
Duyarsızlığımıza giydirdiğimiz kutsal elbiseler o kadar çok ki.
Dilencide bile nitelik, karakter arar, cebindeki onu rahatsız eden bozuk paraları vermek için.
Suriyeli sığınmacıların çocuklarının fazlalığından rahatsız olur.
Sokaktaki tartı aleti ile bu soğukta
bekleyen gençlere de “Taşı sıksa toprak çıkarır” diyerek kızar.
satanların yanından bir eliyle cebindeki bozuk paraları oynayarak geçer.
İşsiz akrabasını, aşsız komşusunu
diyerek yukarıya havale eder.
Vicdanımızın harekete geçme çıtasını çok yükseltmişiz.
Daha önce duyarlı insanlar tarafından huzurevine yerleştirilmiş
Huzur evinin sıcak odalarına, sıcak çorbasına, yemeğine, temiz mekanlara güler yüzlü çalışanlarına, sağlığıyla ilgilenen hasta bakıcılarına ısınamamış belki de.
Her seferinde sokaklara geri dönmüş.
Sokaklarda yaşadığı bunca
eziyeti huzur evlerine tercih ettiğine göre
o evlerde huzur bulamamış anlaşılan.
Belki de
düşkünmüş, bilemiyoruz.
Özgürlük güzel şey de, soğuk havalarda kimse sokaklarda kaldırımlarda, terkedilmiş binalarda yatmaktan keyif almaz.
Belediyelerin böyle havalarda onlar için otel, yurt ya da
açıp, oralarda bir müddet soğuktan koruduğunu herkes biliyor.
bile temas etmekten korktuğunuz sokakta yaşayanlara, belediyenin beyaz masasına bir telefonla ulaşarak yardım etmek mümkün iken biz nasıl bu kadar savrulabildik.
Çözüm konusunda vatandaşın aklına gelenler yetkililerin aklına neden gelmez, onu çözmek de çok zor.
Sokak hayvanları için parkların bir köşesine
diğer köşesine
barınakları yerleştirmek
aklına mı gelmiyor?
Şehirlerde uygun olan
bahçelerine yapılacak
içinde banyosu ve tuvaleti olan küçük bir oda yaparak burada sokakta kalanların barınmasına imkan sağlamak bu kadar mı zor.
O caminin cemaati bahçeye yapılacak küçük bir odada kalacak
bir sıcak çorba bir de temiz elbise veremeyecek kadar aciz mi?
. Hocadan “yeryüzündekilere merhamet edenlere gökyüzünden merhamet yağar” sözünü sık sık duyan cemaate böyle bir yardım imkanı verin fazlasını bile yaparlar.
Onlar yapmasa çevredeki esnaf yapar.
“Sen şiirlerinde insanları hicvederken neden isim vermiyorsun” diyenlere
şöyle cevap vermiş; Neden olacak bütün
üstüne alınsın,
gibi kullanılsın diye”. Şair isyanında haklı ama numarasız gözlük bile yetersiz, kimse üstüne alınmıyor.
Sosyal medyada gazını boşaltıyor ve bildiği yoldan devam ediyor.