Türkiye var olan su kaynakları itibariyle dünyanın su zengini ülkeleri arasında yer almadığı gibi su fakiri bir ülke de değil.Su kaynakları iyi planlandığındaOrtadoğu’dakiuluslararası politikaların şekillenmesinde, zamanı geldiğindepetrolkadar etkili bir ekonomik ve siyasal enstrüman olarak kullanılabilir.Türkiye, sınır aşan sularıyla da komşu ülkelere su sağlıyor.Ayrıca Türkiye’nin sahip olduğuuzun deniz kıyıları, ilerde arıtma teknolojisiningelişip maliyet bakımından verimlilik seviyesini yakaladığında,
Türkiye var olan su kaynakları itibariyle dünyanın su zengini ülkeleri arasında yer almadığı gibi su fakiri bir ülke de değil.
Su kaynakları iyi planlandığında
uluslararası politikaların şekillenmesinde, zamanı geldiğinde
kadar etkili bir ekonomik ve siyasal enstrüman olarak kullanılabilir.
Türkiye, sınır aşan sularıyla da komşu ülkelere su sağlıyor.
Ayrıca Türkiye’nin sahip olduğu
uzun deniz kıyıları, ilerde arıtma teknolojisinin
gelişip maliyet bakımından verimlilik seviyesini yakaladığında, deniz suyunun arıtılıp değerlendirilebileceği bir potansiyeli taşıyor.
Hepsinden en önemlisi su konusunda şimdiden bir
oluşturmaktır.
verilerine göre genel olarak Türkiye’nin su varlığına baktığımızda, ortaya çıkan tablo şudur: Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık
olup, yılda ortalama
suya tekabül ediyor.
Bu suyun
toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönüyor.
’lük kısmı yeraltı suyunu besliyor.
kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalıyor.
Yeraltı suyunu besleyen
69 milyar m3 lük suyun 28 milyar m³’ü
pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılıyor.
Ayrıca, komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama
su bulunuyor.
Son
Türkiye’deki sulak alanların yarısı, su miktarı ve kalitesi bakımından, sağlıklı yapısını kaybetmiş.
Bir başka deyişle
büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirmiş.
Risk sadece yüzey sularımızla da sınırlı değil, yeraltı sularımızın da seviyesi alarm veriyor.
İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya
küreselde su riski yüksek kentler listesinde bulunuyor.
Şehirler kalabalıklaştıkça susuzluk riski artıyor.
Buna da bir çare bulunması lazım.
Bugün
%61’i,
%28’i ve
%14’ü, Büyük Menderes Nehri’nin suladığı Aydın ilimizden geliyor.
Ancak yıllık 1,7 milyar metreküplük su potansiyeli ile
“su riski taşıyan havza” kategorisinde.
Yüzyılın sonuna doğru havza sularının
oranında azalması öngörülüyor.
Bunun yanı sıra hızla
de düşüyor.
Türkiye’de tatlı suyun
tarımda kullanılıyor.
Damla sulama yöntemi ile ortalama
su tasarrufu sağlanabileceği varsayımı ile tarımsal sulamada tamamen bu sisteme geçebildiğimiz takdirde ülkemizde her yıl toplam
tasarrufu yapmak mümkün.
Bu da,
yakın nüfusa sahip Türkiye’de, yaklaşık
evsel su ihtiyacına denk düşüyor.
Evlerde kullanılan suyun, toplam su tüketimi içindeki payının
olduğu ülkemizde kişi başına
günlük su tüketimi 216 litre.
Sanal su, yani gıdamız ve kullandığımız eşyaların üretiminde kullanılan su miktarı dikkate alındığında ise Türkiye’de kişi başına su tüketimi
çıkıyor.
Susuzluğun bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk olduğuna dikkat çeken
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli’
nin çağrısına uymamız hepimizin menfaatine;
“Doğada suyun doğduğu ve geçtiği
koruyarak; tarımda sulama yöntemlerimizi iyileştirerek, acilen damla sulamaya geçerek;
sanayide suyu kirletmeden,
verimli kullanarak;
yatırımlarını teşvik ederek;
üretiminde açığa çıkan yüksek kimyasal ve ağır metal içeren
geri basılması yerine yüzeysel su kaynaklarına bırakılmasının önüne geçerek;
denetimlerde sıfır tolerans
yaklaşımını benimseyerek; kentlerimizde
dağıtım kayıplarını ve kaçakları
önleyerek;
her damlayı tasarruf ederek;
tüketim alışkanlıklarımızı
değiştirerek suyumuzu korumayı birlikte başarabiliriz”.
Suyu korumanın ilk adımı
güncellemektir.
Onu başarabilirsek birçok şeyi değiştirebiliriz.
Herkes tüketim alanında kendi
asgariye indirmeye çalışırsa yaşanabilir bir çevre ve
yaşanabilir bir sosyal ortam
kendiliğinden oluşacaktır.
Havayı, suyu, toprağı kirletmek; ağaçları, bitkileri yok etmek; milyarlarca canlıyı öldürmek demektir.
İnsanoğluna bu cinayetin bedeli de
salgın, deprem, sel, kuraklık, susuzluk ve yüksek enflasyonla
ödetilir.