Ekonomi deyince ne anladığımız önemli

04:007/06/2020, اتوار
G: 7/06/2020, اتوار
Yaşar Süngü

“18. yüzyılda İstanbul’da 300 kadar dilenci varken, nüfusu İstanbul’dan daha az olan Paris’te 10 bin dilenci vardı” diyor Osmanlı iktisat tarihi konusunda uzman olan değerli tarihçimiz Mehmet Genç.Dunyabulteni.net sitesi adına kendisiyle söyleşi yapan Aynur Erdoğan’a Osmanlı kapitalizm ilişkisini anlatmış.O günlerden bugünlere geçen süreçte kapitalizmdeki değişimle bizdeki değişimi görmek açısından önemli bilgiler veriyor bize söyleşide yer alan konuşmalar.İki farklı medeniyetin ekonomiye bakış

“18. yüzyılda İstanbul’da 300 kadar dilenci varken, nüfusu İstanbul’dan daha az olan Paris’te 10 bin dilenci vardı” diyor Osmanlı iktisat tarihi konusunda uzman olan değerli tarihçimiz Mehmet Genç.

Dunyabulteni.net sitesi adına kendisiyle söyleşi yapan Aynur Erdoğan’a Osmanlı kapitalizm ilişkisini anlatmış.

O günlerden bugünlere geçen süreçte kapitalizmdeki değişimle bizdeki değişimi görmek açısından önemli bilgiler veriyor bize söyleşide yer alan konuşmalar.

İki farklı medeniyetin ekonomiye bakış açısını şöyle anlatıyor Mehmet Genç Hoca;

Osmanlılar ekonomiye, çağdaşı olan Batılılar gibi; merkantilistler ve kapitalistler gibi bakmıyor.

Ekonomiyi siyasi sistemin, sosyal sistemin ihtiyaçlarını karşılayacak bir organizasyon ve faaliyetler kümesi olarak düşünüyorlar.

Ekonominin ilk işi insanların mal ve hizmet ihtiyaçlarını karşılayacak ve bu arada da tabii devlete gelirler sağlayacak bir organizasyondur.

**

Provizyonizm ve fiskalizm baştan beri yani 16. yüzyılda ekonomik sistemin ana hatlarıyla profilinin teşekkül etmesinden sonra iki önemli temel ilke olmuştur.

Provizyonizm ve fiskalizmin ne olduğunu da şöyle açıklıyor Hoca;

Fiskalizmle; şüphesiz hazinenin boş olmaması devamlı dolu olması amaçlanır.

Her ne pahasına olursa olsun hazineyi dolduralım diye bir fikirleri yok.

Öncelik provizyonizmdedir.

Amaç toplumun yaşamasını sağlayan bir sistem kurmaktır.

Buna da şöyle bir örnek veriyor Tarihçimiz;

Kaza, birkaç kilometrelik şehrin etrafında 100-200 kadar köyün oluşturduğu idari bir birimdir.

Başında bir kadı vardır.

Bu köyler ve kasaba bir bütün olarak düşünülür ve dolayısıyla orada yapılan üretim orada tüketilir.

Oradaki üretimin birinci hedefi bölgenin ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Ancak bundan sonra mallar kazanın dışına çıkabilir.

Önce İstanbul’a gider. Çünkü orada zamanın şartlarına göre kolay iaşe edilmesi mümkün olmayan büyük bir nüfus kitlesi vardır.

Bu kitleyi beslemek için bütün kazaların fazlaları İstanbul’a yönlendirilir.

O ihtiyaç da karşılandıktan sonra diğer kazalara, imparatorluğun diğer bölgelerine gidebilir.

Bu da hep izne tabidir.

Bir yerden bir yere mal götürmek çok kolay değildir.

Bunlar da bittikten sonra fazlası varsa ihraç edilir.

**

Osmanlı tarihini okuyan herkes bilir ki, Osmanlılar fethettikleri yeri otomatik olarak anavatan parçası sayarlardı.

Yani Batı’daki emperyalist, kolonyal imparatorluklarda gördüğümüze benzer bir yapı Osmanlı dünyasında yoktur.

Osmanlılar özel ellerdeki zenginliklere karşı fakir toplulukların menfaatlerini kollayan mekanizmaların üzerinde özellikle itinayla durmuşlardır.

**

Burjuva gibi sermaye biriktirebilen bir sınıf çıkmamıştır Osmanlı’da.

Zirai toprakların mülkiyeti devlete aitti.

Büyük topraklara sahip olarak kapitalist üretim yapacak büyük sermayenin oluşmasına Osmanlıda izin verilmemiştir.

Büyük çoğunluğu ziraatta olan emek de kontrol altındadır.

“Toprağını işleyeceksin, terk edip gidemezsin, gidersen geri getiririm, gelmezsen senden yüksek bir vergi alırım” diyor.

**

Osmanlılar, toprak ve emek gibi sermayeyi de kontrol ediyor.

Batı’da benzerini görmedim. Osmanlı kârları da kontrol ediyor.

Günümüz sisteminde kârda bir sınırlama yok.

Buradan hem tüketiciyi hem üreticiyi koruyarak herkesin yaşamasını sağlama amacında olduğu anlaşılıyor.

Her malın fiyatını belirlemekte devlet aktif olarak rol alıyor.

**

Nasreddin Hoca’nın meşhur hikayesi vardır; koyunlar telden atlarken tel yün tutacak.

Bu yünü eğirip satacağım ve borcunu vereceğim demesi gibi adaletin esas alındığı Osmanlı sisteminde günün birinde bu küçük kârlarla zengin olup büyük iş adamı olma şansı hocanın tele takılan yünlerden borç ödeme derecesinde bir hayaldir.

**

Gelinen noktayı da güzel özetlemiş hocamız;

“Günümüz ekonomisinde çok büyük bir üretim fazlası var.

Krizler üretim azlığından değil daha çok pazarlanamamasından, satış yapılamamasından doğuyor.” Diyor.

Ve son noktayı şu cümle ile koyuyor;

Herkesin yaşamasını sağlama amacındaki bir devletin ekonomik hayatta adaletten başka bir seçim hakkı yoktur.

#Ekonomi
#İstanbul
#Mehmet Genç
#Osmanlı