Defter Baba o gün çok değişik bir hava içindeydi… Ne desem aksini söylüyordu. Beni kızdırmak ister gibiydi. Dur sana şu
diye söze başladı: “Defter Baba’nın ismi bir vakitler Orkinoz’du.
Şimdi bizi böyle sakallı, mest lâstikli görüyorsun ama bir zamanlar mahallenin en bıçkını bendim. Sadece Konya’da olmaz ya biz de
yapardık. Bendeniz
da oturak âlemlerinin padişahı idim. “
ancak ben getirirdim, zilleri ancak benim için takardı.
Sesinde biraz alay, “Ne şeref değil mi?”
Evet o zaman mekteplerde kazık kadar talebeler olurdu. Ben de onlardandım ama üç senedir mektebi boşlamıştım.
Ne var ki
hem mektepten hocamdı hem komşumuz. Ne hikmetse onu uzaktan görünce toparlanır terbiyeli maymuna dönerdik.
bir gün bana “Ulan Orkinoz, oğlum gene papaz uçuruyormuşsunuz? Bize hiç haber vermek yok mu?” demez mi?
Aman Hoca efendi yok öyle şey, estağfurullah dedikse de o hiç tınmadı, “Oğlum Orkinoz haberim var Bu akşam aşağı bağda imişsiniz. Yağlıkçının kızı da geliyormuş. Ama biliyorsun biz yaşlıyız, içemem ben. Sen bana bir semaver kurduruver. Akşama sizdeyim.”
İsmet hoca bunu söyledi gitti. Gerçekten o akşam bizim âlemimiz var hem de aşağı bağda. Bir düşünüyorum bizim
cübbesi sarığı ile sonra bizim
parmaklarında ziller yahut ellerinde kaşıklar. Suphanallah, var bu işte bir iş ama bilemedik.
Neyse, o akşam, her ihtimale karşı bir semaver kurdurdum, arkadaşlara da vaziyeti anlattım. İsmet Hoca cübbesini sallaya sallaya geldi. Semaverin başına çöktü. Oyun meydanına sırtını döndü, bizi selamlayıp oturdu.
“Efendim biraz sonra Yağlıkçının kızı geldi, Bağlamacılar tıngırdattılar o da zilleri taktı, şangırdattı, bizim kâseler döndü, saatler birbirini kovaladı, oynayan yoruldu.
sesini duyduk: “Kızım işin bitti mi?” O da şaşkın cevap verdi: “Bitti Hoca efendi.”
“İyi öyleyse giyin de gel.”
Hoş o zamanın çengileri bu günün sokaktakilerinden daha açık değildi ya neyse,
İsmet Hoca döndü ter içinde kalan çengiye sordu:”
Kızım bak ter içinde kalmışsın, çok yoruldun değil mi?
“Yoruldum Hoca Efendi,” “Kızım bu efendiler sana zahmetin için kaç para verecekler?”
“İki mecidiye Hoca Efendi”
“Peki kızım Allah mı cömert bu efendiler mi cömert? “
Tabii Allah cömert hoca Efendi, o nasıl söz.
“Peki kızım Allah yolunda bu kadar terlesen o sana iki mecidiye vermez mi?” demesiyle bizim çengiye bir hâl oldu, İsmet Hoca’nın eline yapıştı, bana bir hâl oldu, hepimize bir hâl oldu”
Uzun müddet sustu Defter Baba.
“Yaa möhendis efendi işte o çengi “Yağlıkçının kızı” geçen gün sana kapıyı açan bizim köroğlu. O günden beri başı secdeden kalkmıyor. Orkinoz da işte böyle Defter baba oldu.”
Alıntı/ Hicran Göze’nin facebook sayfasından.
Yukarıda anlatılan yaşanmış hikâyedeki çengi gibi akıllı olan, yanlış yolda olduğunu anladığında doğruya yönelmesini bilen insan sayısı çok azdır.
Üç kuruşluk kısa vadeli menfaat için üç yüz liralık emek harcama sadece insanoğluna has çirkin ve pis bir alışkanlıktır.
Mesela, dolar arttı diye ertesi gün pazarda ürünlerin etiketlerini 2 ile çarpan
,
yem fiyatları artı bahanesiyle sütün litresine kafasına göre zaman yapan
,
Yağ fiyatları artacak diye başkalarının da ihtiyacı olduğunu düşünmeden haddinden fazla yağ almak için markete koşan
,
Piyasada yağın azalacağını anlayarak rant iştahıyla fiyatları yukarı çeken
marketçi, toptancı ve aracı,
Çalışanın emeğinden çalarak onları düşük ücrete mahkûm eden
Şirketin imkanlarını şahsi çıkarları için kullanan
,
Devlet makamını şahsi çıkarları için kullanan
çözüm makamında olup bütün bunlara
Halkı hizmetkar, devleti efendi olarak gören zihniyetteki
gibi
yukarıda anlatılan
bile utandıracak yüzlerce insan görebilirsiniz.
“Hayat, ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır.
Hayat, insan kalabilme/olabilme mücadelesidir.
Şerefinle, namusunla, onurunla...» diyen adam ne kadar haklı.