1895’te Filistin’de Osmanlı egemenliği altındaki üç mutasarrıflıkta, yani il ilçe arası yönetimin olduğu Kudüs, Nablus ve Acre üzerinde 453 bin Arap yaşıyordu. “Siyonistler Filistin’i sömürgeleştirmeye başladıklarında nasıl bir ekonomik bir potansiyeli ele geçirdiklerinin bilincindeydiler.” diyor Suat Parlar, “ Siyonist Sömürgeciliğin Ekonomik Dayanakları” isimli makalesinde. Siyonist zihniyetin Filistin topraklarına nasıl sinsice hâkim olduğunu görebiliyorsunuz. Konuya alıntılarla devam edelim;
1895’te Filistin’de Osmanlı egemenliği altındaki üç mutasarrıflıkta, yani il ilçe arası yönetimin olduğu
üzerinde 453 bin Arap yaşıyordu.
“Siyonistler Filistin’i sömürgeleştirmeye başladıklarında nasıl bir ekonomik bir potansiyeli ele geçirdiklerinin bilincindeydiler.” diyor Suat Parlar, “
Siyonist Sömürgeciliğin Ekonomik Dayanakları”
isimli makalesinde.
Siyonist zihniyetin Filistin topraklarına nasıl sinsice hâkim olduğunu görebiliyorsunuz. Konuya alıntılarla devam edelim;
“19. yüzyılın ortalarında bölgeyi gezen
Amerikalı misyoner Thomson
notlarında tahıl, zeytin, incir, karpuz, üzüm yetiştirilen ovalardan söz eder.
Acre, Beytu’l-Lahim, Celile, Tiberias, Nablus ve Ramallah’da
bütün toprağın işlenmiş olduğunu ve buraların çok verimli yerler olduğunu yazar.
kentleri olarak gelişirken Nazareth, Beytu’l-Lahim, Hebron (el-Halil), Tiberias, Nablus camileri, güzel bahçeleri ve zeytinlikleri ile Filistin halkının birikimini yansıtıyorlardı.”
“
1882’den 1948’e kadar Filistin’e yedi göç dalgası
(Aliyah) ile 500 bin kadar Yahudi gelmiş. Emperyalist güçlerin himayesi, desteği ve gözetimi, Yahudi finans kapitalinin fonları ile birleşmiş.”
“1931 yılında yapılan 17. Siyonistler Kongresi’nde delegelerden biri şöyle diyor; “Filistin endüstriyel olarak hiçbir şey üretmeyen,
bir bölgeyle kuşatılmıştır. Şüphesiz biz, bütün bu pazarları besleyen bir endüstri kurabiliriz. Bir kere böyle bir endüstri için temel yaratılırsa, Filistin’e Yahudilerin göçmesi olanakları için hiçbir engel kalmaz.”
“
işgali, kentlerle ve endüstriyel alanlarla sınırlı kalsaydı İsrail
devleti hiçbir zaman gün ışığına çıkamazdı. Bu devletin oluşumunda en belirleyici unsur,
ele geçirilmesidir.”
“Siyonist toprak stratejisine en yüksek mâlî destek
yılları arasında ABD’den gelmiş. Siyonist mâlî kurumlar şebekesinin öncülüğünde
oluşturulmuş.1919-1929 yılları arasında en az 200 milyon dolar bölgeye akarken 1933-1939 yıllarında bu rakam, 315 milyon dolara ulaşmış.”
“
, Filistin’deki Siyonist ekonomiye son derece olumlu bir tavır takınıyor. Yahudi ürünleri için koruyucu gümrükler konuyor, ithalat-ihracat şartları, ihtiyaca göre değiştiriliyordu.”
“
15. Siyonistler Kongresinde
bir Siyonist şunları söylüyordu: “Bizim inşa sistemimiz bir ordunun ilerlemesine benzer. Ağır topçunun koruması olmaksızın piyade ve süvari güçsüz kalır. Bizim topçumuz tarımdır. Şehirlerde sanayi ve inşaat, ancak sağlıklı bir tarım temeli üzerinde gelişecektir. Bu strateji ekseninde Siyonistler, toprağa sahip olurlarsa iktidar taleplerini gerçekleştirebileceklerinin farkındaydılar.”
sürekli olarak en büyük parayı tarımsal yerleşmelere harcamış. Tüm
1931 yılına kadar 1 milyon 182.944 dönüm arazi satın almışlar.
“Dışarıdan sermaye akımı olmasaydı,
yılları arasında İsrail’in GSMH’sı ülkenin özel ve kamu harcamalarını karşılamaya bile yetmezdi. Ülkeye akan fonlar
bulunan
kurumlarından, ABD’nin bağışlarından, Batı Alman hükümetinin tazminat ödemelerinden besleniyordu. Ancak
asıl kazancı Filistin’in barbarca yağmalanmasına bağlıdır.”
“Yurtlarından sürülen Filistin halkının
arazisine el konuldu.
yılları arasında İsrail, 370 Yahudi yerleşim biriminin 350’sini Arap mülkü üzerine kurdu.
’
Araplar tarafından terke zorlandığı topraklarda, tüm İsrail zeytinliklerinin yüzde 95’i bulunuyordu. Ayrıca 10 bin Arap işyeri,
mülkiyetine geçti. Barbar bir talanı örgütleyen
hayatta kalmasını sağlayan, muazzam ölçeklerdeki dış yardımdır.”
Yahudi ve Hristiyan
arkasındaki tek güç kaynağı para ve parayla gelen siyasi güçtür. Küresel şirketlerin ürünlerine yapılacak planlı ve uzun vadeli bir
onların can damarını kesecektir.