Yeni Şafak·Yaşar Süngü - Kurtlukta düşeni yemek kanundur ama bizde düşenler kurt değil, insanKurt Kanunu, ilk baskısı 1969 yılında yayımlananKemal Tahirromanı. Romanın adı, “Kurtlukta, düşeni yemek kanundur” sözünden geliyor ama bu sözü asıl meşhur eden Kurtlar Vadisi dizisi.Bugünkü küresel ekonomik sistem tam olarak kurt kanunu düzeni gibi işliyor.Küresel sermayecilerin zihniyetine göre yoksullara yatırım yapmakmantıklıbir yatırım değil, yoksullaştırdıklarını tekrar zenginleştirerek, tüketiciye
, ilk baskısı 1969 yılında yayımlanan
romanı. Romanın adı, “Kurtlukta, düşeni yemek kanundur” sözünden geliyor ama bu sözü asıl meşhur eden Kurtlar Vadisi dizisi.
Bugünkü küresel ekonomik sistem tam olarak kurt kanunu düzeni gibi işliyor.
Küresel sermayecilerin zihniyetine göre yoksullara yatırım yapmak
bir yatırım değil, yoksullaştırdıklarını tekrar zenginleştirerek, tüketiciye dönüştürmek gibi bir dertleri de yok.
Onları
olarak da görmüyorlar.
Kendi ürettikleri defolu malları çöpe attıkları gibi, yoksullaştırdıkları insanlar da sistemin defosudur.
Tüketemeyen değersiz varlıklardır onlar.
Sürekli tüketmeye hazır ve meraklı
sistemin çarklarını döndürmeye yetiyor.
Gerçi arada sırada durum onların da içini acıtıyor muhtemelen.
Vicdanları rahatsız olduğunda onu susturmak için
sosyal sorumluluk projesi
düzenbazlığı ile yoksullaştırılmış kesime yönelik
kampanyaları düzenliyorlar.
Cafcaflı reklam ve reklam kokan sosyal yardım içerikli haberlerle yapacakları en küçük
kendi
dönüştürmeyi de ihmal etmiyorlar.
Küresel ekonomik sistemin küçük, orta ve büyük temsilcilerinin yoksullaştırılan insanlara nasıl baktığını şöyle anlatıyor ünlü sosyolog
; “Yoksullar potansiyel bir varlıktan ziyade ebedi bir yükümlülüktür. Endüstri’nin saflarına dönme ihtimali zayıftır.”
Yoksulluk meselesi toplumsal olarak ele alındığında yeni baştan tanımlandığına dikkat çeken cümleleri de bugün hala güncel;
“Aşağı”, “Çalışan” veya “Yardıma muhtaç”
sınıfların alt sınıf olarak adlandırılmasında görüldüğü gibi, yoksulluğu “mücrimleştirmeye”
(potansiyel suçlu muamelesi yapmaya)
dönük net bir eğilim vardır.
Yoksullar sınıf olarak bile görülmüyor.
Zenginleşmeyi beceremedikleri için onları suçlu olarak görmelerinin arkasında muhtemelen bir vicdan aklama da var.
Suçu onların üzerine atmalılar ki vicdanları rahatlasın ve eski düzenleri devam etsin.
Sosyoloğumuz, sermayenin temsilcileri vicdan aklarken
de şöyle dikkat çekiyor; “Devleti yoksullukla ilgilenmeye iten belirleyici amaç kolluk faaliyetlerle onları denetlemek, beladan ve suç işlemekten uzak tutmak, kontrol etmek, gözetlemek, disiplin altında tutmaktır.”
Yani tüketemeyecek kadar az parası olan “
, devlet sopasıyla,
“Sermayenin çarkları dönsün sen de rahat dur, arıza çıkarma”
deniyor.
Refah devleti kavramının da yanlış anlaşıldığını söyleyen düşünce insanı
, bugün bu devletlerin tüketemeyen yoksullaştırılmış insanları toplumun normal kısmından ayırıp dışlayarak, kontrol etmek için adeta onları dikenli tellerle çevrilmiş bir toplama kampında tutuyor.
Ne için? Arıza çıkarmasınlar diye.
Psikoloji alanının önemli isimlerinden olan
göre
medeniyet, özgürlük ve güvenlik arasında bir tercih meselesidir.
Aşk ve nefret ilişkisi gibi.
Özgürlük kısıtlandıkça güvenlik artıyor, özgürlük arttıkça güvenlik azalıyor.
Zygmunt Bauman, Refah ya da sosyal devletin nasıl olması gerektiğini “Borçlu Zamanlarda Yaşamak” adlı kitabında özetle şöyle anlatıyor;
her bir ferdini, “
herkesin herkesle savaştığı
” ve üstünlük sağlamaya çalıştığı ahlaken yıkıcı rekabetten koruma çabasında olmalıdır.
Güvensizlik ve şüphe üreten “
” güven ve dayanışma ile değiştiren devlet sosyal devlettir.
, bireysel talihsizliklere ve sonuçlarına karşı herkesçe desteklenen kolektif güvenceler verdiğinde “
”.
Sosyal devlet toplumun
zengin fakir tüm fertlerini eşit vatandaş olarak görür.
Arkasında kendini düşünen böyle güçlü bir devletin olduğunu hisseden herkes ekonomik sistemin ürettiği ve tehdit ettiği
belasına karşı kendini güvende hisseder.
“Eğer devletler sosyal olma iddialarının arkasında duramazlarsa, umutsuzluğun verdiği
acıya bahtsızlığın getirdiği aşağılanma
eklenir.
Yaşamın güçlükleriyle baş etme becerisinin her gün sınanması, neticede bireylerin
özgüveni ve özsaygılarını katılaştırır veya eriyip dağıtı
r” diyor Bauman.
Herkesin hayali:
arasındaki dengeyi kurabilen bir devlet.
Kendini güvende hisseden, arkasında devlet olduğunu bilen insan, özgürlüğün ve güvenin verdiği cesaretle bütün girişimci yeteneklerini kullanarak
önce kendi zenginleşir sonra da devletini zenginleştirir.
Kurtlukta düşeni yemek kanundur ama biz kurt değiliz, düşenler de kurt değil, insan.
#sosyal devlet
#zengin
#yoksul
#freud
#bauman