Sufi’ye sormuşlar: “Sana yol gösteren kimdi?”
Ve anlatmış; “Bir gün, suyun kenarında susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm.
Ne zaman su içmeye çalışsa kendi yansımasından ürküp geriye sıçrıyor, çünkü karşısında başka bir köpek olduğunu sanıyordu.
Nihayet
öyle dayanılmaz bir hal aldı ki, köpek bütün
bir kenara itip suya atladı.
O anda ulaşmak istediği şeyle arasındaki
de dağılıp gittiğini gördü ve anladı ki,
ngel kendisinden başkası değildi.”
Yapabileceklerimizin sınırını biz çizeriz, kendimizi biz frenleriz ama nedense beğenmediğimiz her sonuçta bütün sorumluluğu
sebeplere, kadere, şansa ve başkalarına atarak
rahatlamayı tercih ederiz.
“Çocukları sabit nitelikler üzerinden değil (sen çok zekisin! gibi değil) gösterdikleri çaba ve gelişim üzerinden övün
(problemi çözme yöntemin güzel gib
i). Zeka her zaman geliştirilebilir.” diyor Prof. Dr. Kemal Sayar.
Hayvanların iyi birer öğretmen olduğunu anlatan bir kırlangıç hikayesini
biri sosyal medyada paylaşmış; Ayvalık’ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta. Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarda, gagalar açık.
Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar.
Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye:
.
Akşama doğru baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış. O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde bağırıp kediyi kovaladılar:
.
Otel sahibi şunları anlattı: Bahar başlarında göçten döndüklerinde yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce, resepsiyon görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar:
.
Sabah su içmek için fıskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı, ta ki fıskiye açılana kadar:
.
Yazları sıcak ülkelere göç ederler:
.
Onların yaptığı yuva, diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı dingildik yuvalara hiç benzemez. Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur:
Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz?
İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar: Hız.
Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler. Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar:
“İnsanlığın iki tür ahlak anlayışı vardır diyor
; Biri sözünü edip uygulamadığımız; diğeri uygulayıp sözünü etmediğimiz.”
Bir başka
da şöyle demiş; Eğer hala
, kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir. Ve eğer hala “şikayet” ediyorsan, hakikati göremiyorsun demektir.
Bedel ödemeden insan olunamayacağını anlatan sosyal medyada okuduğum bu hikayeyi de sevdim;
Mali İşler Müdürü olduğum yıllardı. Henüz Genel Müdürlük kariyerime başlamamıştım. X firmanın Yönetim Kurulu Başkanı küçülmeye gidiyordu ve ilk işi depoda çalışan gariban çalışkan bir kurbandı.
Beni odasına çağırdı; Mustafa Bey depocu Orhan’ı çıkartalım, 4 kişiler fazlalık var ama 10 yıllık tazminatı var, bir kılıfına uydur ve tazminat vermeyelim” dedi. Kabul etmedim. “
Yaptığınız sağlıksız kadrolaşmanın bedelini o garibana kesemezsiniz.
” dedim.
Sinirlendi para cambazı başkan; “
” diye söylendi.
Depocu Orhan’ı çağırdım ve kuruşu kuruşuna tazminatını hesaplayıp ödedim.
Sevgili başkan bir hafta sonra yerime bir Mali İşler Müdürü buldu ve beni de kovdu.
İş için müracaat ettiğim şirketlerden birinden Genel Müdürlük kapısı açıldı.
Orhan şimdi dostum hem de ne dost.
“Canımı veririm sana, sen benim için işinden oldun” diyor.
Aslında onun yüzünden işimden olmadım,
bu benim sınavımdı ve kazandım
, bu kadar.
Makam gitti daha iyisi daha yükseği geldi.
Başkanın dediğini yapıp depocu Orhan’ı tazminatsız kovsaydım, şimdi ne bugünkü makamım olurdu, ne can dostum ne de karakterim.
İş hayatında mesele para ve makam değil,
iz bırakın, şerefli bir iz, sizin karakteriniz olan bir iz.
Paulo Coelho şunu söylüyor; “Bir yanlışı sürekli tekrar ediyorsan, artık o bir yanlış değil, karardır”.