Betonarme çok katlı binalara ve bu binalardan oluşan dikey şehirleşmeye karşıydı Bilge Mimar
Göğe doğru dikey büyüyen gökdelenlerden oluşan şehirlerin ve şehircilik anlayışının iddia edildiği gibi
olmadığını, insana madden ve manen çok
mal olduğunu söylüyordu.
Bu şehircilik anlayışının insanı tabiattan kopardığını ve
kısıtladığını düşünüyordu.
2023 yılının şubat ayında 10 ilde yaşanan büyük depremle bir kez daha kulaklarımızda çınladı Bilge Mimar’ın söyledikleri.
İki akademisyen
Doğan Bıçkı ve Merve Kırkan’ın makalesinde “Türkiye’de “Yatay Mimari” Meselesi
” Turgut Cansever’in perspektifinden ele alınmış.
Türkiye’de yatay mimari düşüncesinin öncü muhafazakâr ideoloğu olan Turgut
Cansever’in önerisi bir-iki veya nadiren üç katlı, bahçeli, avlulu, ahşap-taş gibi doğal-yerel malzemelerin kullanılabileceği, ihtiyaca göre kolaylıkla eklenti alabilen evler inşa etmekti.
Yapıları şehri yücelten bir “
” olarak gören Cansever, bu çözümü ve düşünce tarzını “
” olarak adlandırıyordu.
Ufkî yerleşmenin aslında bir “
” ve “
” ile ilişkili olduğunu vurgulayan Cansever’e göre, otuz katlı bir bina yapıp içine bir aileyi yerleştirmek, o aileye nerede oturacağını emretmek,
insanın çevreyi idrak etme ve değerlendirme hakkı
nı gasp etmektir.
İnsanları yüksek binalara mahkûm etmek hem insanların toplumsal ilişkilerini koparmakta hem de tabiatla ilişkisini sona erdirmektedir.
Komşular ile ilişkiler, yüksek katlı apartmanlarda teknokratların tayin ettiği son derece yüzeysel, sığ, iptidai ve yalnızca
yan yana gelme münasebetinden
ibaret bir hâl almaktadır.
Ayrıca Cansever yüksek betonlar arasında yaşamaya mahkûm edilen
çocukların tabiatla ilişkilerinin koptuğunu
, yaşlıların ise güzellikleri tadarak yaşamlarını tamamlama fırsatını kaybettiklerini ifade etmiştir.
Dolayısıyla ufkî yerleşimin
ilişkilerini artıracağı, yardımlaşma ve dayanışma ağlarını güçlendireceği, insanları dev betonlar arasında
kurtaracağı düşünülmüştür.
Cansever, zorunluluktan kaynaklanan bir çözüm olarak bile
fikrine sıcak bakmamıştır.
Cansever için
insanları üst üstte istiflemek
, insanı teknolojiye kurban etmektir.
Şehirlerin “
” olmaları ve içerisinde yaşayacak kişilerin görüşlerini de yansıtması gerekmektedir.
Ancak yüksek katlı apartmanların, içinde yaşayanlarca değiştirilmek istense dahi değişebilecek bir tarafı yoktur.
Buralarda yaşayanlar, sadece evlerindeki
değiştirebilirler ve bunun farkında bile değillerdir.
Cansever’e göre, ufki yoğun şehirler yapılmış olsa, dikey yapılardaki tehlikeli asansörlerin
solunmayacak; asansörleri çalıştırmak için gereken enerjiden tasarruf edilecek ve insanlar
işyerlerine yürüyerek gidebildiği
için şehir egzoz dumanlarıyla kirletilmemiş olacağından sağlık harcamaları azalacaktır.
Bu sebeple Cansever için dikey yapılaşma, insanları sağlıklarını korumak adına
hastanelere ve spor salonlarına
gitmeye zorunlu kılan, hayatın güzelliklerini yaşamak için harcanması gereken
zamanı çalan ve hayatı pahalılaştıran
bir olgudur.
Cansever’in şehir tahayyülünde, binaların alçak veya yüksek olması tek başına bir hedef değildir;
benzer biçimde, kişilerin ihtiyaçlarını kendi muhiti içerisinde karşılamasını en uygun çözüm olarak görmüştür.,
Cansever’in konut konusuna yaklaşımı birey temelli olmayıp
.
Bu nedenle kendisi, bireyselleşmiş-modern bir yaşamı hatırlatan
yerine kolektif yaşamı ifade eden
kullanmayı yeğlemiştir.
Az katlı bile olsa
birden fazla aileyi/kat malikini barındıran
, yeterince yeşil alan/bahçe kullanımına sahip olmayan; konutu tasarruf edenlerin bir binayı
nedeniyle özgür olamadıkları bir ev Cansever açısından makbul değildir.
Cansever’in “
” kavramının bize sağladığı ufuk, önemli bir soruyu ortaya çıkarmaktadır:
Yatay yapılaşma ile
, şehrin tarihi yapılarının gölgede bırakılmaması gibi düşük kat yükseklikleriyle elde edilecek birtakım yararlar bizim için yeterli midir?
Yoksa Cansever’in istediği gibi, mahallenin kıymetli bir ferdi olacak, aileye
özgü, esnek, müstakil, mahrem
bir yuva işlevi görecek haneler ve bunlardan teşekkül eden asude yerleşimler midir istenen?
Makale sahiplerinin bu can alıcı sorusunu bir kez daha ciddi olarak düşünme vakti gelmedi mi?