ABD-Çin arasındaki teknoloji savaşı, ticari korumacılık, siyonist küresel şirketlerle Rusya, ABD ve batılı devletlerin tepiştiği
ateş, jeopolitik gerilimler başta olmak üzere, dünya ekonomisinde ve sosyolojisinde kırılganlıklar yüksek seyrediyor.
, emlak sektöründeki kriz ve
Uygur Türklerine yaptığı örtülü asimilasyon nedeniyle iç sorunlarıyla sıkıntılı.
Avrupa Merkez Bankası’nın
faiz indirimlerine başlaması, ABD’de Fed’in ilk indirimin yaklaştığı yönündeki son mesajları piyasalarda önemli bir iyimserliğe yol açsa da dünya ekonomisinin bir süre daha geçmiş dönem ortalamalarının altında büyümesi bekleniyor.
PMI verilerinin düşük seyri ve Temmuz’da 50,8’e gerileyen İSO İhracat İklimi Endeksi gibi göstergeler dış pazarlarımızın henüz iç talepteki ivme kaybını telafi edecek canlılıkta olmadığını gösteriyor.
Özetle
dünya denen gezegende işler iyi gitmiyor.
İyi gitmediği gibi birçok alanda geri gidiyor.
Biraz geriden alırsak
yılında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer almayı başardık ama başarırken
ve
önemli zaaflar ortaya çıktı.
Enflasyonla birlikte fiyat istikrarı bozuldu.
Kendimizi büyük bir fiyat kaosunun içinde bulduk.
Ürün ve hizmet bedellerinde ölçü bozuldu.
Dövizi, akaryakıtı enflasyonu ya da herhangi bir şeyi ürün ve hizmet maliyetine eklerken herkes kafasına göre takılıyor.
Aracılar üreticiye ve tüketiciye istediği fiyatı dayatıyor.
Tüketici aldığı ürünün
tahmin edemiyor.
Market zincirlerinden pazardaki
kadar herkes ürününe kafasına göre zam yapıyor.
Ortada ekonomik verileri düzeltmeden önce çözülmesi gereken ciddi bir etik, ahlaki, sosyolojik ve psikolojik sorun var.
kısa zamanda alınan tedbirlerle düzeltilir ama
düzeltilmesi uzun zaman alır ve
ağır olur.
ayında ekonomi için bir yol haritası özelliğine sahip kısa adı OVP olan
açıklandı.
OVP’nin rolü, sadece gelecek yılın Bütçe Kanununa ve gelecek üç yılın ekonomi politikalarına temel oluşturmakla sınırlı değil.
Aynı zamanda reel sektöre, finans dünyasına ve kamuoyuna verdiği sinyallerle
ekonomik beklenti ve davranışları
da etkiliyor.
Tahminler enflasyonun bu yılı Merkez Bankasının tahmin aralığının üst bandı olan yüzde 42 dolayında kapatacağı yönünde.
Daha önceki yazılarımda da dikkat çektiğim gibi bugünün enflasyonu ile 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonu farklı.
Nasıl farklı olduğunu
İstanbul Sanayi Odası Başkanı
gayet net izah etmiş.
“Bugünkü enflasyonun, ekonomik olarak da sosyolojik olarak da ve daha önemlisi topluma kalıcı olarak bırakmış olduğu hasar bakımından da o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı olduğunu kabul etmeliyiz.
Kısacası bu enflasyon sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon.
Her şeyden önce o günlerin Türkiye’sindeki tüketim kalıpları, tüketim harcamaları ve tüketimin çerçevesi çok dar ve kısıtlıydı.
Bugün ise 2000’li yılların başından itibaren 100-150 milyar dolarlık bir Türkiye’den
yaklaşan ve zenginleşen, buna bağlı olarak tüketim alışkanlıkları değişen, hayatın her alanında daha
gidilen, risk alınan bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Ekonomisi daha küçük bir ülke
, bugün
bir toplumda böyle bir
yakalandığınız zaman, ekonomide oluşan tahribat ve bunun toplumda oluşturduğu hasar da daha büyük oluyor.
Zaten bunun yansımalarını ve etkilerini, üretimden tüketime kadar hayatımızın her alanında görüyoruz.
Fiyat istikrarından uzaklaştığımız, yüksek enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün, bunun toplumdaki
etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın
etik ve ahlak kurallarında
bu enflasyonun yarattığı tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor.”
İnsanların hayatlarındaki herhangi bir
veya düşüş anında, yeniden ayağa kalkmanın mümkün olduğunu her zaman bir umut olduğunu ve pes etmenin asla doğru bir seçenek olmadığını hatırlatan “
” diye güzel bir atasözümüz var.
Geçmişte bunu çok başardık.
Önce
sonra
olmayı öğreneceğiz.