Batı′da bilinen adıyla
yani
, 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış ünlü filozof ve bilim adamı. Aynı zamanda
gökbilimci, mantıkçı ve müzisyen.
Çalgısı öyle bir meşhur olmuş ki, O çalmaya başladığında “isterse ağlatır, isterse güldürür, isterse uyuşturur” derler.
Farabi Orta Çağ İslam aydınları ve batılı düşünürlerin İkinci Üstadı. Birinci Üstad
Kimi kaynaklara göre
kimilerine göre
kökenlidir.
Farabi’nin ideal bir toplum ütopyası vardır. Buna
der, Türkçeye “faziletli toplum”,
olarak çevrilmiştir.
Faziletli bir şehrin reisinde bulunması gereken
ünlü düşünür.
Bunlar vücudunun tam olması; kavrayışının güçlü olması; hafızasının iyi olması; uyanık ve zeki olması; güzel konuşması; öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmesi; yemeye, içmeye ve kadınlara düşkün olmaması; doğruyu sevip yalandan nefret etmesi;
paraya pula değer vermemesi;
adaletli, olması; ılımlı olması ve nihayet azimli ve iradeli olmasıdır.
Farabi
“Faziletli, Erdemli şehir”
e aykırı düşen durumları ve özelliklerini de sıralar.
Bunlardan
gerçek mutluluğu ne tanır ne de düşünür. Kendilerine öğretilse bile kabul etmez ve inanmazlar. Onlar ancak dünyevi zevklerin peşinde koşar ve bunu mutluluk sanır.
ise düşüncesi itibarıyla faziletli şehirden ayırt edilmez. Allah’ı, yüce varlıkları ve faziletli şehrin bildiği her şeyi bilirler ama işleri, cahil şehrin yaptığı işler gibidir.
daha önceden faziletli bir şehir olup, başka fikirlerin etkisiyle değişmiş ve başka türlü düşünen ve yaşanan şehirdir.
dünya hayatından sonra saadete kavuşacaklarını sanan şaşırmış bir şehirdir. Liderleri doğru yolda olduklarını söyleyerek yalan söylemekten, aldatmaktan kaçınmaz.
Farabi’ye göre bunlar içindeki en önemlisi olan cahil şehir kendi içinde çeşitli gruplara ayrılır:
Halkı yaşamak için gerekli olan yiyecek, içecek, ev ve kadından sadece yeterli miktarda alıp yetinir, bunları elde etmek için birbirlerine yardım ederler.
Halkı servet ve samanını artırmaya çalışır ve bunu da hayatın amacı sayar.
Halkı yemeyi, içmeyi, şehvet peşinde koşmayı sever, eğlence ve şakayı her şeyden üstün tutarlar.
Halkı milletler arasında ün ve itibar kazanmayı, övülmeyi, şan şöhreti sever. Yabancılar arasında büyük tanınmak ve hürmet görmek isterler.
Tagallüb (tiranlık) şehri:
Bütün zevkleri zafer ve tagallüpten ibarettir, başkalarını ezmeye ama hiç ezilmemeye çalışırlar.
Serazad (özgür) yaşamayı amaçlarlar. Sadece diledikleri gibi yaşar ve diledikleri yaparlar. Halkının tek bir belli amacı yoktur, her vatandaş en iyi olarak gördüğü şeyin peşinden koşmada özgürdür.
Farabi ve sonraki dönemin kültürel atmosferi oldukça kozmopolittir.
de böyle tarif ediliyor o dönemin kültür atmosferi.
İnanç farklılıklarına bakılmayan bir dönem. Farklı inançlardaki alimlerin ortak paydaları kadim ilimlerin tüm insanlığın ortak malı olduğu düşünce biçimi.
Hristiyan alimlerden ders alan
, başka
alimlere de dersler verdi.
Örneğin önemli bir Hristiyan çevirmen ve mantıkçı
öğretmenidir.
Yine dilbilimci
’a da mantık ilmini öğretmiştir, ondan da
öğrenmiştir.
Farabi’nin eserlerinin bir kısmı
11. ve 12. yüzyıllarda Latinceye
çevrildi.
Orta Çağ düşünürlerinden
onun psikolojisinden etkilenmiş.
Yine
Allah’ın varlığına dair bir kısım kanıtlarını Farabi’ye borçlu.
Farabi, mantık, psikoloji ve siyaset konularında önemli bir otorite olarak görülüyor.
Ama biz batının önünde eğildiği,
olarak gördüğü bu ünlü düşünürümüzü tanımayız.
Kendi değerlerimize sahip çıkmadığımız için
her Ramazan dayak yeriz.
2 milyar Müslümanın yaşadığı bir dünyada ülkelerimiz işgal edilir, ekonomimiz çökertilir. Ahlakımız yozlaştırılır.
Fakirlik, cehalet ve ihtilaflarımız
yüzümüze yapışır ve biz de bu kusurlarımızla yaşamak zorunda kalırız.