24. yüzyılın İstanbul’unu hayal eden son Osmanlı

04:0019/09/2021, Pazar
G: 19/09/2021, Pazar
Yaşar Süngü

Rüyasında, dört yüzyıl önce yaşamış büyük dedesi Molla Davut’la karşılaşır ve onun rehberliğinde yirmi dördüncü yüzyıl İstanbul’una gider.Dede torun bir yandan şehri gezerken bir yandan da orada hüküm süren ileri medeniyetin ayrıntılarını ve o medeniyeti mümkün kılan ‘Geleceğin Tarihi’ni aktarır.Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî’nin 1913 tarihli “Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet”başlıklı romanı Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisi.24. yüzyılın İstanbul’u

Rüyasında, dört yüzyıl önce yaşamış büyük dedesi Molla Davut’la karşılaşır ve onun rehberliğinde yirmi dördüncü yüzyıl İstanbul’una gider.

Dede torun bir yandan şehri gezerken bir yandan da orada hüküm süren ileri medeniyetin ayrıntılarını ve o medeniyeti mümkün kılan ‘Geleceğin Tarihi’ni aktarır.

Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî’nin 1913 tarihli “Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet”
başlıklı romanı Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisi.

24. yüzyılın İstanbul’u farklıdır, gelecekte teknoloji çok ilerlemiştir öyle ki Boğaz’da iki yakayı bağlayan köprüler, uçan araçlar, gökdelenler bulunmaktadır.

İşte yazarın
1913’te 400 yıl sonrasında
hayal ettiği ideal İstanbul.

**

Yazarın 19. yüzyılın son bölümü ile
20. yüzyılın
ilk on yıllarında yaşadığı biliniyor.
Babıâli Caddesi civarında
Osmanlı Âsâr-ı Vatan Fabrikası’nı
kurmuş.

Bu fabrikada çeşit boyalar üretmiş, Avrupa’dan ithal edilen ürünlerin Türkiye’de de üretilmesi için çalışmalar yapmış.

On dört yıl boyunca kendini
laboratuvarına
kapatıp teknolojik icatlar üzerine kafa yormuş.
Asr-ı Hazıra İçin Hutbe, Firaklı Hutbe ve Edeb-i
Elhan
yazarın diğer eserleri.

Kitabın içeriğinden mühendisliğe, sanayiciliğe eğilimli biri olduğu anlaşılıyor.

**

Romanı sadeleştiren Engin Kılıç
’a göre yazarın toplum tahayyülünün şekillenmesinde hem Türkçü-İslamcı eğilimleri hem de
Balkanlar'ı 2 haftada kaybetmemizin verdiği
öfke dolu duygular belirleyici.
Amaç, dönemin pek çok ütopik eserinde görüldüğü gibi, yok olmanın eşiğindeki devleti kurtarmak ve
yeniden Avrupa’ya kafa tutan,
güçlü ve zengin bir hâle getirmek.

**

1913
yılında hayalindeki İstanbul’u şöyle anlatıyor;
“Arabalarımız Salacak İskelesi’ne doğru iniyordu. Başımı kaldırdım. Gözüme çarpan dehşetli bir köprü tüylerimi ürpertti çünkü ömrümde bu kadar görkemli, bu derece dehşetli bir şey görmemiştim. Bu
köprü üç kat olarak
inşa edilmiş. En üst katında insanlar karıncalar gibi kaynaşıyorlardı.
Tren, araba, otomobil
gibi ulaşım araçları köprünün birinci ve ikinci katından gelip gidiyorlardı.”

**

Kitaptaki hayalde
2021 İstanbul’undan
görüntüler de var;

Boğaziçi eski harap görünümünden kurtulmuş, her iki tarafına boydan boya geniş rıhtımlar, onlara bakan 8-10 katlı binalar inşa edilmiş.

Arkadaki dağlar da düzleştirilmiş ve üzerlerine köşkler kondurulmuş.

Adaların
etrafını fabrika bacaları tıpkı
“kara bulutlar
gibi” sarmış.
Teknolojik gelişmeler yaşamın her alanına yansımış. Parmakla basıldıkça istenen harfleri sıraya getiren yazı makineleri kullanılıyor, telsiz telgraf cihazları her evde bulunuyor. Sokaklarda
sesli duvar gazeteleri
var.

Üç boyutlu fotoğraf çeken kameralar, elektrikli cep sinematografları, elbise gibi giyilen uçma makineleri, su ve havayla işleyen motorlar kullanılıyor.

Zihinleri durgun ve yorgun olanlar,
“akıl tedavihanelerinde”
basit bir beyin ameliyatıyla iyileştiriliyor.
Duvarları sudan yapılmış otellerde
uyku makineleri
bulunuyor.
İstanbul’un merkezindeki meydanın ortasında, kale gibi bir polis merkezinde
şehre girenlerin röntgeni çekiliyor
ve kayda geçiriliyor.
Bir de şehirdeki insanların her hareketlerinin gözlenebildiği ve kaydedildiği devasa
döner aynalar
var.
Yeni doğan çocuklar ailelerinin yanına bırakılmıyor,
“doğum ve terbiye evleri”
nde
fenni usullerle yetiştiriliyor, eğitiliyor.
Ebeveynleri çocuklarını ancak
randevuyla
görebiliyor.
Yazar hem kadın-erkek eşitliğini sağlamak hem de
harem-selamlık
kurumunu korumak için ilginç bir uygulama da düşünmüş.
Öğlen saat 12’de bütün şehirde çanlar çalınıyor, toplar atılıyor ve
erkekler için sokağa çıkma yasağı
başlıyor.
2.5 saat boyunca şehir kadınlara kalıyor; tüm ticaret, üretim, idare ve benzeri işler
kadınlar
tarafından yürütülüyor...

**

Bugün, Can Yayınları tarafından okuyuculara sunulan, ilk olarak
1913’te
yayımlanan
Rüyada Terakki
romanı o tarihteki
ütopya ve bilimkurgu
anlayışına dair önemli ayrıntılar veren okunacak bir kitap.
Herkesin refah içinde olduğu,
devleti ve milletiyle güçlü
ve zengin olan, insanların daha verimli olmaya çalıştığı,
tembelliğin
, olumsuz düşüncelerin tamamen ortadan kalktığı bir ülke hayali içinde yazarımız.

Aslında bizden farkı yok.

Biz de her
vatan evladı
gibi aynı şeyleri hayal ediyor ve arzuluyoruz.
#Osmanlı
#İstanbul
#Boğaziçi
#Engin Kılıç
#Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî