Tayyib Okiç’e rahmetle…

04:009/03/2024, Cumartesi
G: 9/03/2024, Cumartesi
Taha Kılınç

Başçarşı’dan yaklaşık 15 dakikalık bir yolculukla, Saraybosna’nın kuzeyindeki Bare Mezarlığı’nın girişine ulaşmıştık. Burada medfun bulunduğunu biliyorduk, ama acaba kabri hangisiydi? Çok geniş bir alana yayılan mezarlıkta, onu nasıl bulacaktık? Kapıdaki çiçekçiye -doğrusu hemen bilebileceğini de hiç ummadan- sorduğumuzda, kendinden gayet emin bir şekilde kabrin parsel numarasını bile söyleyiverdi. Az sonra, yakın tarihimizde Balkanların yetiştirdiği en önemli âlimlerden, Prof. Dr. Muhammed Tayyib


Başçarşı’dan yaklaşık 15 dakikalık bir yolculukla, Saraybosna’nın kuzeyindeki Bare Mezarlığı’nın girişine ulaşmıştık. Burada medfun bulunduğunu biliyorduk, ama acaba kabri hangisiydi? Çok geniş bir alana yayılan mezarlıkta, onu nasıl bulacaktık? Kapıdaki çiçekçiye -doğrusu hemen bilebileceğini de hiç ummadan- sorduğumuzda, kendinden gayet emin bir şekilde kabrin parsel numarasını bile söyleyiverdi. Az sonra, yakın tarihimizde Balkanların yetiştirdiği en önemli âlimlerden, Prof. Dr. Muhammed Tayyib Okiç’in (1902-1977) mezarının başındaydık.

Muhammed Tayyib Okiç’i, Osmanlı’nın Balkanlara vurduğu İslâm aşısının açtırdığı en güzel çiçeklerden biri olarak görürüm hep. Bosna’dan Anadolu’ya uzanmış bir köprüdür o. Çile, sabır, sebat, ilim, tevazu, disiplin, ahlâk… Hepsi fazlasıyla mevcuttur onun hikâyesinde:

Bosna Hersek Reisülulema Vekili Mehmed Tevfik Efendi ile yine bir ulemâ ailesinden gelen Hasibe Hanım’ın oğlu olarak, Tuzla sancağının Graçanitsa kasabasında doğan Okiç Hoca, küçük yaşlardan itibaren tam bir “âlim namzeti” şeklinde yetiştirilmiş. İslâmî ilimler eğitiminin yanı sıra Latince ve hukuk tahsillerini de tamamlamış, Zagreb ve Paris’te bilgisini ve tecrübesini derinleştirmiş. Tunus’taki meşhur Zeytûne Üniversitesi’nde Arap dili ve edebiyatı eğitimini de ikmal ettikten sonra, Saraybosna’ya dönerek talebe yetiştirmeye başlamış. İkinci Dünya Savaşı’na kadar ilmî çalışmalarını sürdüren Tayyib Okiç Hoca, sonrasında Türkiye’ye intikal ederek Ankara, Konya ve Erzurum’daki Yüksek İslâm Enstitülerinde (bilahare İlahiyat Fakülteleri) hocalık yapmış, çok sayıda öğrenciyi ilmî ve akademik hayata kazandırmış. Şu hadise, bilhassa hadis ilminde derinleşen Okiç’in ufkunu ve idealizmini anlatmak için kâfidir:

Ankara İlahiyat açıldığında, İslâmî ilimler okutacak yerli hoca bulunamamış. Yapılan araştırmalar sonucunda, Tayyib Okiç Hoca’nın tefsir ve hadis kürsülerini hem kurmak hem de akademisyen yetiştirmek üzere davet edilmesine karar verilmiş. Okiç’in vazifeye başlamasından üç yıl sonra, 1953’te fakülteye hadis sahasında asistan alınması söz konusu olmuş. Fakülte mezunları arasındaki adaylardan biri de Talat Koçyiğit’miş. Okiç Hoca, Koçyiğit’in Uşaklı olduğunu öğrenince, kimseye haber vermeden otobüse atlayıp Ankara’dan Uşak’a gitmiş. Koçyiğit ailesinin yaşadığı mahalleyi bulmuş; komşularına ve mahalle camisinin cemaatine Talat’ı sormuş, onu çok farklı yönleriyle araştırıp soruşturmuş. Kalbi mutmain olunca, Ankara’ya dönmüş ve Koçyiğit’i “hadis asistanı” olarak fakülteye almış. Talat Koçyiğit durumu bilahare öğrenince çok şaşırmış ve hocasına bu yaptığının sebebini sormuş. Okiç’in cevabı şöyle olmuş: “Evladım, biz Osmanlı medresesine âlim namzeti alacağız. Senin bu ağır sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacağını bilmem gerekiyordu. Aileni, çevreni ve yetiştiğin muhiti araştırmak istedim.”

Kendini ilme adadığından dolayı hiç evlenmeyen -talebelerinin şehadetine göre: “kendi kendini zor geçindirdiği için, bir kadını böyle sıkıntılı bir hayata zorlamak istemiyordu”- Tayyib Okiç Hoca, vefatına kadar yaşadığı Türkiye’de “vatansız” (heimatlos) statüsüyle bulunuyordu. Ve maalesef böylesine fedakâr bir ilim adamına “Yugoslav ajanı” yaftası yapıştıranlar bile çıkmıştı. Hem de Müslümanların arasından. Halbuki Hoca, Yugoslavya’da hakim Tito rejiminin “mahzurlular” listesindeydi, ülkesine girişi yasaktı.

Muhammed Tayyib Okiç, 9 Mart 1977 günü Ankara’da vefat ettiğinde, Yugoslavya hükümeti onun Saraybosna’ya defnedilmesine epey direndi. Uzun ve bıktırıcı prosedürlerin ardından alınan izinle, talebelerinden biri Hoca’nın na’şını arabasının arkasına yerleştirdi, zahmetli bir yolculukla memleketine götürdü ve Saraybosna’nın Bare Mezarlığı’nda defin gerçekleşti. Arkasında bıraktığı borçlar ise, yıllar boyu biriktirdiği kitaplardan oluşan zengin kütüphanesi satılarak ödenebilecekti.

Okiç Hoca, Türkiye’nin yakın tarihinde, maarif hayatımızın gizli kahramanlarından biridir. Aralarında Mahmud Esad Coşan’ın da bulunduğu sayısız talebesi, ilim semamızın yıldızları olarak parıldamaya devam ediyor.

Vefatının 47’nci yıldönümünde, Muhammed Tayyib Okiç Hoca’ya rahmet olsun. Yolu Saraybosna’ya düşenler, kabrinin başına varıp dua etmeyi unutmasınlar.

#Muhammed Tayyib Okiç
#Aktüel
#Bosna Hersek
#Taha Kılınç