Parlak birer yıldız

04:0021/02/2024, Çarşamba
G: 21/02/2024, Çarşamba
Taha Kılınç

Her sene 21 Şubat günü, hem fikrî hem de coğrafî olarak, uzaklara dalar giderim. Sabahtan akşama kadar, günüm neredeyse tek bir kişiyle geçer. 21 Şubat 1965’te, New York’un Harlem semtindeki Audubon Ballroom Konferans Salonu’nda heyecanla sahneye çıkan ve -her zamanki gibi- ateşli bir konuşma yapmaya hazırlanan o genç adamı düşünürüm. Ve bütün korkularına rağmen, mücadelesini bütün kalbiyle desteklediği kocasını dinlemek için en ön sıraya oturan henüz 29 yaşındaki eşini ve yanındaki 4 kızını… Ne


Her sene 21 Şubat günü, hem fikrî hem de coğrafî olarak, uzaklara dalar giderim. Sabahtan akşama kadar, günüm neredeyse tek bir kişiyle geçer. 21 Şubat 1965’te, New York’un Harlem semtindeki Audubon Ballroom Konferans Salonu’nda heyecanla sahneye çıkan ve -her zamanki gibi- ateşli bir konuşma yapmaya hazırlanan o genç adamı düşünürüm. Ve bütün korkularına rağmen, mücadelesini bütün kalbiyle desteklediği kocasını dinlemek için en ön sıraya oturan henüz 29 yaşındaki eşini ve yanındaki 4 kızını… Ne var ki o konuşma hiç başlamayacak, birkaç dakika içinde sahneye fırlayan üç saldırgan, salondaki yaklaşık 400 kişinin gözleri önünde hatibe arka arkaya ateş edecekti. Sonrası, artık dünya çapında televizyon bültenlerinin ve gazete manşetlerinin ilk sırasına tırmanacak şu cümledir: “Ünlü ABD’li insan hakları aktivisti Malcolm X, New York’ta uğradığı suikast sonucu öldürüldü. Şüpheliler…” Gerisi önemsizdir, zira ilk cümleyle, tarih çoktan yazılmış ve defter kapanmıştır.

Malcolm X’in adını ilk defa ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum, çünkü yetiştiğim atmosferde sürekli zikredilen bir şahsiyetti. Öyle ki, adeta hepimizin yıllardır tanıdığı, yakınında bulunduğu ve kendisiyle koyu sohbetlere daldığı biri gibiydi. “Abi” desek de olacaktı, “amca” desek de. Öylesine kendimizden hissederdik onu. Aramızdaki onca farklılığa rağmen, binlerce kilometre öteden bizi sarıp sarmalayan bir ses ve nefesti o. Sanki bizim adımıza konuşmuş, bizim adımıza bağırıp öfkelenmiş, bizim adımıza nutuk atmış ve nihayet bizim adımıza kendini feda etmişti.

Şehadete yürüdüğünde henüz 39 yaşındaydı Malcolm. İslâm’la şereflenmesine vesile olan “Nation of Islam” adlı sapkın ve ırkçı cemaatten büyük bir kavgayla ayrılmış, hacca giderek zihnini ve kalbini her türlü ırkçılıktan temizlemiş, nihayet tertemiz bir Müslüman olarak Rabbine yürümüştü. Hac sırasında merhum Suudi Arabistan Kralı Faysal’la Cidde’de yaptığı görüşme, bana her açıdan sembolik gelir. Yan yana sohbet ederken verdikleri o fotoğraftan bir yıl sonra Malcolm, 11 yıl sonra da Faysal kurşunlara hedef olacaktır. İki farklı kıtada ve birbirlerinden çok uzakta, ama aynı davanın neferi olarak…

Malcolm uzun bir ömür sürseydi, mesela 2000’lere kadar yaşasaydı, nasıl bir hayat çizgisine sahip olurdu? Gençliğinde idealizmin zirvelerinde gezinen nice ismin, yıllar geçtikçe nerelerden nerelere savrulduğunu düşününce, Malcolm için de bu soruyu sormadan edemiyorum doğrusu. Sonra, içimden bir ses şunu söylüyor: Yapayalnız kalma pahasına, değişmezdi ve istikametini hiç bozmazdı.

Peki, Malcolm’ün İslâm coğrafyasında böylesine sevilmesinde gencecik yaşta katledilmesinin etkisi nedir? Bana kalırsa, çok büyüktür. İlahî takdir, bazı isimleri en taze yaşında eceliyle buluşturuyor ve böylece Müslümanların ufkunda parlak birer yıldız olarak, en tatlı hatıralarla kalmalarını sağlıyor. Her türlü tartışma, polemik ve kirden uzakta…

Her 21 Şubat’ta gözlerimi kapayıp, İslâm coğrafyasında kuş uçuşu bir hatıra yolculuğuna da koyuluyorum. Karşıma Bosna’da Mehmed Hanciç çıkıyor. Mısır’da Hasan el- Bennâ’yı görüyorum. Güney Afrika’dan İmam Abdullah Harun gülümsüyor. Suriye’nin tenha bir kasabasında Ömer bin Abdülazîz’le selamlaşıyorum… Bambaşka şartların ve iklimlerin doğurduğu bu isimlerin ortak bir noktası var: Hepsi de çok genç yaşlarda dünyadan ayrıldılar. Aliya İzetbegoviç’i yetiştiren Mehmed Hanciç 37 yaşında, Hasan el-Bennâ 42 yaşında, İmam Abdullah Harun 45 yaşında, Ömer bin Abdülazîz de 39 yaşındaydı, terk-i dünya ederken.

Tarihe geçmiş isimlerin çok uzun ömürler sürdükleri şeklinde bir ön kabulümüz vardır genellikle. Oysa bunun tam tersi daha doğrudur. Sadece yukarıdaki şahsiyetler değil, aksine, kahramanlarımızın kahir ekseriyeti dünyada zannettiğimizden çok daha kısa kalmışlardır. Yaşanan senelerin çokluğuna odaklanmaya alışan dikkatlerimizi, ihlas ve gayretle çalışma hedefine yönelterek…

Şehadetinin 59’uncu yıldönümünde Malcolm X’i ve bütün öncülerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

Malcom X, Kral Faysal.
#Aktüel
#Tarih
#Malcom X
#Taha Kılınç