İstikamet nereye?

04:0017/08/2024, Cumartesi
G: 17/08/2024, Cumartesi
Taha Kılınç

İki hafta önce kıymetli bir dostumuzun nişanı için Saraybosna’daydım. Ilıca taraflarında, çok hoş bir bahçe içinde açık havada icra edilen merasimin ardından şehir merkezine dönerken, akşam namazımızı kılmak üzere Kral Fahd Camii’ne uğradık. Daha önceki Saraybosna ziyaretlerimde gitmek istediğim ancak bir türlü yolumu düşüremediğim bir yerdi burası. Kral Fahd Camii, Bosna Savaşı’nın bitişinden hemen sonra, 1998-2000 yılları arasında dönemin Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz adına inşa edilmiş.


İki hafta önce kıymetli bir dostumuzun nişanı için Saraybosna’daydım. Ilıca taraflarında, çok hoş bir bahçe içinde açık havada icra edilen merasimin ardından şehir merkezine dönerken, akşam namazımızı kılmak üzere Kral Fahd Camii’ne uğradık. Daha önceki Saraybosna ziyaretlerimde gitmek istediğim ancak bir türlü yolumu düşüremediğim bir yerdi burası.

Kral Fahd Camii, Bosna Savaşı’nın bitişinden hemen sonra, 1998-2000 yılları arasında dönemin Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz adına inşa edilmiş. Geniş ve ferah namaz mekânının yanı sıra konferans salonu, kütüphanesi ve kültür merkeziyle büyük bir külliye halinde hizmet veren cami, bugün bilhassa Bosna’yı ziyaret eden Arap turistleri ağırlıyor. Namazda da onların yoğunluğu zaten göze çarpıyordu. Caminin kültür merkezinde verilen ücretsiz Arapça ve Boşnakça dersler de, keza hem yerli hem de yabancılar için güzel bir imkân.

Kral Fahd Camii, Suudi Arabistan’ın ta 1950’lerden itibaren dünyanın çok farklı yerlerinde inşa ve finanse ettiği külliyelerden biri. Ülkenin kurucusu Kral Abdülaziz ve onun oğulları Kral Suûd, Kral Faysal, Kral Hâlid, Kral Fahd ve Kral Abdullah dönemlerinde, çeşitli ülkelerde sayısız dinî okul, medrese, cami, kütüphane ve kültür merkezi açıldı. Ülkenin bu siyaseti hem “resmî ideoloji” konumundaki Selefiliğin yayılmasına hizmet ediyor hem de yönetici aileye halk nezdinde itibar kazandırıyordu.

Yukarıdaki isimlerden, Selefîliğin dışına taşıp Müslümanların tamamına seslenmeyi başaran ve resmî ideolojinin kalıplarının ötesinde, ümmet çapında işlere imza atan tek isim, rahmetli Kral Faysal’dı. Onun 1964-1975 arasındaki hükümdarlığı, İslâm dünyasının çeşitli ülkelerinden çok sayıda ismin özgür bir şekilde Suudi Arabistan’a yerleştiği, tebliğ ve irşat faaliyetlerinin yanı sıra, siyasî açıdan da güvenli sığınak bulabildiği bir zaman dilimiydi. 1966’da Seyyid Kutub idam edildiğinde, Suudi Arabistan’ın bütün cami ve mescitlerinde gıyabî cenaze namazlarının kılınmasını emreden Faysal, Hasan el-Bennâ’nın cihatla alakalı yazılarının derlendiği “İslâm’da Cihad” adlı bir kitapçığı Suudi Arabistan Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlatmış, sonrasında ülkenin resmî eğitim müfredatına ekletmişti. Madrid Hz. Ömer Camii ve Kültür Merkezi’nden Pakistan’ın başkenti İslâmâbâd’daki Şah Faysal Camii’ne, hemen her ülkede bugün hâlâ Kral Faysal’ın parmak izlerine rastlamak mümkündür.

Saraybosna’da Kral Fahd Camii’ni ziyaret etme amacım, sadece akşam namazını eda etmek değildi. Suudi Arabistan’ın bugün Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın aldığı kararla uygulamaya koyduğu “ideolojisiz İslâm imajı”nı da yerinde gözlemlemek istiyordum. Zira ülkesinin bilhassa Kral Faysal döneminde tatbik ettiği bütün uygulamalardan tamamen ricat eden Veliaht Prens’in, -kendi ifadesiyle- “mutedil İslâm’a dönüş” projesi, sadece Suudi Arabistan içinde değil, dünyanın farklı ülkelerindeki “Suudi Selefi camileri”nde de kendini gösteriyordu. Vaktiyle Selefîliğin yayılma üssü olarak hizmet veren bu merkezler, şimdilerde hiçbir “aşırı” ideolojiye müsamaha etmiyordu. Dahası, hutbelerin ve derslerin içeriğinden kütüphanelerin muhtevasına kadar, “Siyasal İslâm”a herhangi bir şekilde temas eden bütün detaylar ayıklanmaya başlamış, böylece Suudi Arabistan’ın fonladığı dış merkezler de ülkenin resmî siyasetine uyum sağlamıştı.

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, Selefîlik adı altında tasavvuf kültürüne ve bu kültürün bütün tezahürlerine, İslâm coğrafyasındaki bazı geleneklere ve hatta tarihî eser birikimine karşı son derece dışlayıcı bir yaklaşım benimseyen Suudi Arabistan, şimdi tam tersi bir istikamete yönelirken, bizatihi Selefîliğin kendisinin istikametini yitirdiği söylenebilir. Eski Suudi Arabistan’da, ümmetin genelini ilgilendiren sıcak meselelerde son derece baskın ve belirgin bir siyasî duruş da mevcuttu. Ancak şimdi Gazze’de yaşananlardan dolayı Hamas’ı suçlayan Suudi din adamlarına rastlayabiliyoruz. Keza sosyal medyada İsrail’e karşı direniş gösteren Filistinlileri açıkça tekfir eden bolca çok takipçili hesap var. Saraybosna Başçarşı’da İsrail’i tel’in gösterileri yapılırken ve bu gösterilere kalabalık Arap turist grupları iştirak ederken, Suudi Arabistanlı turistlerin bu türden “nümayiş”lere hiçbir şekilde katılmadığı görülüyor. Bu da elbette, Riyad’ın takip etmekte olduğu resmî siyasetten bağımsız bir tercih değil.

Bu sütunda, Suudi Arabistan’daki siyasî ve sosyal dönüşümleri sıklıkla konu ediniyorum. Zira Suudi Arabistan, sadece kendisinden ibaret bir ülke

değil. Harameyn’in mevcudiyeti sebebiyle, orada yaşanan her şey hepimizi yakından ilgilendiriyor.

#Aktüel
#Hayat
#Taha Kılınç