Bir kaza ve sonrası

04:0022/05/2024, Çarşamba
G: 22/05/2024, Çarşamba
Taha Kılınç

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisî’nin (63) beraberindeki heyetle birlikte geçirdiği helikopter kazası sonrası yaşamını yitirmesi, Ortadoğu’da bugünlerin en popüler gündem maddesine dönüştü. İran ağıtlarla bezeli tantanalı bir cenaze törenine hazırlanırken, hem Reisî’nin şahsı hem de İran siyaset sahnesinde işgal ettiği pozisyon, uluslararası basının da odaklandığı noktaların başında geliyor. On İki İmam’ın sekizincisi Ali er-Rızâ’nın (v. 818) kabrine ev sahipliği yapması nedeniyle Şiî inancında “kutsal”


İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisî’nin (63) beraberindeki heyetle birlikte geçirdiği helikopter kazası sonrası yaşamını yitirmesi, Ortadoğu’da bugünlerin en popüler gündem maddesine dönüştü. İran ağıtlarla bezeli tantanalı bir cenaze törenine hazırlanırken, hem Reisî’nin şahsı hem de İran siyaset sahnesinde işgal ettiği pozisyon, uluslararası basının da odaklandığı noktaların başında geliyor.

On İki İmam’ın sekizincisi Ali er-Rızâ’nın (v. 818) kabrine ev sahipliği yapması nedeniyle Şiî inancında “kutsal” kabul edilen Meşhed kentinde dünyaya gelen İbrahim Reisî, 1979’dan sonra -genç yaşına rağmen- oldukça kritik makamlarda görev yaptı. Ancak kariyerinin bugün bile hâlâ tartışılan en dikkat çekici zaman aralığı, 1988’in yaz aylarını kapsıyordu: İran-Irak Savaşı’nın gölgesinde “İslâm Devrimi muhalifi”, “Amerikan yanlısı” ve “Batı taraftarı” oldukları gerekçesiyle binlerce mahkûm hapishanelerde infaz edilirken, o dönem Âyetullah Humeynî’nin siyasî varisi ve veliahdı olan Âyetullah Hüseyin-Ali Muntazerî, bu duruma sert biçimde tepki göstermişti. Humeynî’nin kendisini azletmesiyle birlikte sistem dışına itilen ve ev hapsine alınan Muntazerî, bilahare kaleme aldığı hatıratında, söz konusu infazların gerçekleştirilmesi için kurulan komitedeki isimlerden birinin İbrahim Reisî olduğunu söyler. Reisî, ölümüne kadar elbette bu konuda hiçbir resmî açıklama veya savunma yapmadı.

1983’te Meşhed’in en önemli Şiî din adamlarından Seyyid Ahmed Alemu’l-Hudâ’nın kızıyla evlenen Reisî, bu yolla dinî ve siyasî konumunu sağlamlaştırdı. Alemu’l-Hudâ’nın zaman içinde Uzmanlar Meclisi üyeliği ve Meşhed cuma imamlığı gibi bazı önemli vazifeler üstlenmesi, Reisî’nin mevkiini de yükseltti. Reisî, 2021’de cumhurbaşkanı seçilmeden önce, Meşhed İmam Rızâ Vakfı’nın mütevelli heyet başkanıydı örneğin. Dinî kliklerle ekonominin iç içe geçtiği İran’da, ülkenin 12 vilayetinde gayrimenkul ve arazilere sahip İmam Rızâ Vakfı, dinî bir kurum olmaktan öte muazzam bir siyasî ve ekonomik gücü de temsil ediyor.

Bütün spotlar İbrahim Reisî’ye çevrilmiş olsa da, aynı kazada hayatını kaybeden İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahiyan da keza oldukça dikkat çekici bir figürdü. Suudi Arabistan ve Pakistan başta olmak üzere İran’ın komşularıyla ilişkilerinin onarılmasında başrol oynayan Emir-Abdullahiyan, bölge başkentlerindeki mevkidaşları üzerinde müspet izler bırakmıştı.

Reisî ile Emir-Abdullahiyan’ın buluştuğu bir başka ortak payda da, 2020’de ABD tarafından Bağdat’ta öldürülen İranlı komutan Kâsım Süleymânî’ye olan yakınlıklarıydı. Özellikle Emir-Abdullahiyan’ın İran’ın Ortadoğu’daki paramiliter uydu örgütlerinin organizasyon ve koordinasyonunda “Hacı Kâsım”a yardımcı olduğu biliniyor.

Ölüleri, ölümleri ve matemi bayraklaştırmasıyla öne çıkan Şiî inancı, şimdi kendisine taze kahramanlar bulmuş görünüyor. Tahran ve diğer şehirler, Kâsım Süleymânî’nin İbrahim Reisî’yi alnından öperken çekilmiş fotoğraflarının bulunduğu dev posterlerle donatıldı bile.

Helikopter kazası bir suikast mıydı? Zannediyorum, bu soru çok uzun zaman sorulacak. Şahsî kanaatim, suikast olmadığı yönünde. Ancak kazaya giden süreçte, akıl almaz bir ihmaller ve boş vermişlikler silsilesi yaşandığı kesin. Her şey bir yana, cumhurbaşkanı, dışişleri bakanı, bölge valisi ve Tebriz cuma imamının aynı helikoptere bindirilmesi bile, başlı başına “İran devlet aklı” denen şeyi sorgulatacak bir tedbirsizlik.

İbrahim Reisî, 85 yaşındaki İran Dinî Lideri Ali Hamaney’in yerini alabilecek en güçlü aday olarak görülüyordu. Reisî’nin bir de rakibi vardı: Hamaney’in oğlu Müctebâ. Şimdi Müctebâ Hamaney, babasının koltuğunu doldurmaya en yakın aday olarak tek başına kaldı. Ancak İran toplumunda Şah döneminin veraset travmaları hâlâ canlı biçimde yaşadığından, babadan oğula devrin öyle kolaylıkla gerçekleşebileceğini söylemek de zor.

İran devlet sistemi ve kurumları, kişilerin ölümüyle yıkılacak kadar iğreti ve köksüz değil. Dolayısıyla Reisî’nin ölümünün sistemi sarsacağını söylemek makul olmaz. Ancak İran’ı turist olarak ziyaret edenlerin bile fark ettiği bir hakikat var: Yönetimle halk arasındaki makas süratle açılıyor; Şah döneminde şikâyet edilen birçok problem, bugün yeniden dirilip halkın tepesine çökmüş durumda. Karizmatik ve etkili şahısların birer birer sahneden çekilmesi ise, söz konusu kopuş sürecini daha da hızlandıracak gibi görünüyor.

#İran
#İbrahim Reisi
#Taha Kılınç