Yâr gelende toz olmasın

04:009/05/2019, Perşembe
G: 9/05/2019, Perşembe
Serdar Tuncer

Ramazan gelir...Sırası gelince çıkıp takvimlerde arz-ı endam eden mübarek on bir aylar gibi değil; diğer bütün ayların yalnızca kendisi gelebilsin diye sırasını savmak için var olduğunun farkında olan hakiki bir sultan gibi gelir.Son gelişinde bıraktığı hediyeleri zulüm kargaşa ve sefaletle hoyratça harcayarak nefes almakta güçlük çeken ihtiyar yeryüzüne taze ve yeni bir soluk, yeryüzünün ahvâlinden duyduğu hicabla mahzun ve müteessir gökyüzüne kadri bilinesi zamanları hatırlatan Hira kokulu bir

Ramazan gelir...

Sırası gelince çıkıp takvimlerde arz-ı endam eden mübarek on bir aylar gibi değil; diğer bütün ayların yalnızca kendisi gelebilsin diye sırasını savmak için var olduğunun farkında olan hakiki bir sultan gibi gelir.



Son gelişinde bıraktığı hediyeleri zulüm kargaşa ve sefaletle hoyratça harcayarak nefes almakta güçlük çeken ihtiyar yeryüzüne taze ve yeni bir soluk, yeryüzünün ahvâlinden duyduğu hicabla mahzun ve müteessir gökyüzüne kadri bilinesi zamanları hatırlatan Hira kokulu bir umut gibi gelir.

Bu yer ve göğün kendisi için var edildiğini unutmakla, kendisinin ne için yaratıldığını hatırlamamanın ‘med-cezir’inde boğulan insana, yerlerin ve göklerin Rabbi’nden, ihtar libasına bürülü bir muştu, müjde peçesiyle setredilmiş bir ikaz gibi gelir.

Ramazan gelir...

Sevinç olur iftar eden simalara, bereket olur sahur eden hanelere, rahmet olur mukabele okuyan gönüllere, huzur olur teravihe bürünen secdelere, itikâf olur Rabbi’yle hemhâl ruhlara, müjde olur kadir bilen kullara gelir.

Annelerin iftara beş kala telaşına, babaların pide kokulu acelesine, çocukların ilk oruç heyecanına, işçilerin mahmur bakışına, tiryakilerin mahcub asabiyetine, ‘şârib-ül leyl-i ve’nnehâr’ın bir aylık tövbesine gelir.

Her yere ve her şeye, her bir şeyiyle gelir Ramazan. Gelişinden haberdâr olmayan kalmasın ister, getirdiklerinden nasip almayan olmasın ister. Cömert bir misafirdir; rahmeti, muhabbeti, bereketi, huzuru, kulluğu, tövbeyi alır da gelir.

Gelir ve çalar kapıları...

Kimisi ilk çalışta açar kapıyı. Buyur eder misafirini başköşeye. Ev sahibini neredeyse bıraktığı gibi bulmanın memnuniyeti yayılır Ramazan’ın yüzüne. Görüşmeyeli ne var ne yok diye başlayan sohbet bayrama kadar sürer gider muhabbetle. Ev sahibi hakkı verilerek tutulmaya gayret edilen bir oruç, her yatsı sonrasını huzura gark eden bir namaz, ilk okunuşunu tahattur ile süslenen bir hatim, hiç olmazsa son on gününde Allah için kâim olunan geceler ikram eder misafirine. Memnun olur, ev sahibine hediyelerini sunar Ramazan. Geçen seneden daha güzel, daha ışıltılı, daha çoktur hediyeler.

Kimisi yarı aralık bir kapının eşiğinde hasret ve gözyaşlarıyla karşılar. Ramazan’ı. On bir aydır bekliyor gibidir o kapıda, boynu bükük ve mahzun. Misafir sımsıkı kucaklar ev sahibini. Birbirlerinin kokusunu çekerler ciğerlerine dek, ikisinden de yükselen râyihâ birdir. Bir gören olsa der ki, ya birisi giderken diğerini de alıp götürmüş geçen yıl yahut hiç gitmemiş bu evden geçen yıldan beri.

İçeri girer misafir, bakar ki giderken bıraktığı bütün hediyeler yerli yerinde. Ne içlerinde bir eksik, ne üzerlerinde bir parça toz, ne en ufak ufak bir leke. Göz göze gelirler, o an. Bakışlar mıhlanır birbirine, kelime fazladır o sohbet için, cümleler anlamsız. Susmanın vaktidir şimdi, susup anlatmanın vakti.

Ev sahibinin ikramı, bütün azaların kalp hizasında kendini gafletten kestiği bir oruç, gözü yaşlı secdeler boyunca uzayıp giden dualarla kıvam tutan teheccüd süslü geceler, Rabbi’yle konuşurcasına okunan, her bir ayeti okuyanın kalbinde bir filiz olup ötelere boy veren bir hatim, fukarânın eksik olmadığı sofralardan yükselen sellercesine bir cömertlik ve daha neler neler...

Misafir heybesini açmaz bu defa. Elini kalbine götürür, inciler çıkarır oradan, bırakır ev sahibinin avuçlarına, adamın kalbi inciye döner. Ve daha neler, dile gelmez.

Kimisi utana sıkıla açar kapıyı.

Ev yıkıldı yıkılacak, eşyalar perme perişan, ortalık darmadağınık... Ne ikram edecek bir şey var, ne misafir ağırlayacak bir oda. Gözlerini kapatır Ramazan, ev sahibini mahcub etmek istemez, görmemiş gibi yapar. Umutlanır ev sahibi, ilk bir kaç günde duvarlar sıvanır yeni baştan, nasuh bir tövbe ile aktarılır çatı, mahcub oruçlardan bir yatak yapılır misafire, vakit buldukça kılınan teravihlerden bir sofra kurulur, gözleri haramdan men etme gayreti tatlısı olur o sofranın.

Kimi evler gürültülüdür, içeridekiler duymaz kapının çalındığını.

Açılmayan kapılardan dönüp gitmez Ramazan. Aralık bir pencere bulur süzülür içeri. Eski bir seccadeyi bulur çıkarır sandığın içinden, temizlik bahanesiyle. Kitaplığın ta arkalarında kalmış bir kitabı düşürür gözlüğünü arayan ev sahibinin önüne. Daha olmadı çocukluğundaki bir iftar hatırasından rüya yapar uyandırır ev sahibini gecenin bir yarısı. Sabah ezanı da tam o anda okunmasın mı? Ağlar adam başını ellerinin arasına alıp, yatağın içinde hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağlar. Derin bir nefes alır, hamd eder Ramazan.

Bir eve penceresi kadar düşer ayın ışığı ve hissi kadar hissesi vardır her kalp sahibinin. Kimi evlerin kapısı kilitli, sımsıkı çekilidir bütün perdeleri, kimi evler duvarları bile yıkmıştır, evin içi ay ışığına dönsün diyerek.

Ramazan geldi ve çalıyor kapısını kalbimizin.

Evin içini muhteşem bir sevinçle süslemeli şimdi.

Çeki düzen vermeli on bir aylık dağınıklığımıza.

Ramazan geliyor diye sevinmek iman alâmetidir dostlar.

Yüzümüzde on bir ay kadar bir tebessümle düşmeli sokaklara, karşılamalı sultanı kapımızı çalmadan önce ve küçelere secde secde su sepmeli, yâr gelende toz olmasın diyerek...

Not: Yazarının hatasına kurban giden Oruç Tutma Kılavuzu başlıklı yazımı haftaya paylaşabilme ümidiyle 3 sene evvelki bir Ramazan coşkusuyla selamladım sizleri. Dua ve muhabbetle....

#Ramazan