Neden böyle oldu?

04:0028/06/2018, Perşembe
G: 28/06/2018, Perşembe
Serdar Tuncer

Seçim zaferi için Sayın Erdoğan’ın şahsında bütün AK Parti mensuplarını ve oylarıyla bu zafere katkı sunan vatandaşlarımızı tebrik ederim. Seçimin hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı için verilen oylarla milletvekili seçimleri için AK Parti’ye verilen oylar arasındaki takribi 10 puanlık farka bakarak bunun muhasebesini yapacaklarını açıklayan erdemli duruşu alkışlarım. 16 senedir girdikleri her seçimi kaybetmelerine rağmen seçmenlerine teselli babında ve kendilerini kandırma pahasına aslında kazandıklarına

Seçim zaferi için Sayın Erdoğan’ın şahsında bütün AK Parti mensuplarını ve oylarıyla bu zafere katkı sunan vatandaşlarımızı tebrik ederim. Seçimin hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı için verilen oylarla milletvekili seçimleri için AK Parti’ye verilen oylar arasındaki takribi 10 puanlık farka bakarak bunun muhasebesini yapacaklarını açıklayan erdemli duruşu alkışlarım. 16 senedir girdikleri her seçimi kaybetmelerine rağmen seçmenlerine teselli babında ve kendilerini kandırma pahasına aslında kazandıklarına dair açıklamalar yapan bazı muhalefet partisi liderlerinin tavırlarına kıyasla, girdiği her seçimi kazanan bir liderin neden daha fazla oy alamadıklarının muhasebesini yapma iradesi sizce de bize çok şey anlatıyor mu?



Bir yanda kesin galibiyete rağmen; “Neden daha fazlası olmadı” sorusu, diğer yanda kesin mağlubiyete rağmen; “Biz aslında kaybetmedik” cevabı... Diğer bütün parametreler bir yana bu bile tek başına 16 senedir yapılan seçimlerin kazanan ve kaybedenleri açısından doğru tahlili yapabilmek için yeterli bana sorarsanız.

Peki, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sayın Erdoğan’a oy veren takribi %10’luk kitle neden milletvekili seçimlerinde tercihini AK Parti’den yana kullanmadı?

Bu soruya yaptığı iş sebebiyle neredeyse Türkiye’nin her iline giden; gittiği illerde mülki amirlerden yerel yöneticilere, parti teşkilatında görevli kişilerden akademisyenlere ve esnaftan öğrenciye kadar temas edip uzun sohbetler etme fırsatı bulan birisi sıfatıyla verecek cevaplarım var. Bu cevapların bir kıymeti var mıdır, söz konusu muhasebe yapılırken dikkate almaya değer bulunur mu bilmem. Sayın Cumhurbaşkanı’nı, kaderin enteresan ve tarih sahnesinde pek az faniye nasip olan bir cilve ile sadece bir ülkenin Cumhurbaşkanı olmaktan çok öteye taşıdığına; Türkiye’nin ise herhangi bir ülke olmaktan ziyade; nazlı fikir, son bir umut, gözü yaşlı bir dua olduğuna iman etmiş aciz bir dost nazarıyla, bu soruya gözlemlerim ışığında cevap arayacağım. Lütfen bu yazıdan “Eyvah benden bahsediyor” diyenler bu milletin yarınları için alınsın ve dolduramadıkları koltuğu işgal etmekten vazgeçsinler. “Evet, böyleleri ve böyle şeyler de maalesef var” diyenler ise yapabildikleriyle bu gidişatı tersine çevirmek için gayret göstersinler.

Neden böyle oldu?

1)AK Parti devleti algısı

Millet, devletinin kendisine benzeyenlerce yönetilmesinden ne kadar memnun olursa olsun, herhangi bir siyasi hareketin kendisini devlet yerine koymasına tahammül edemiyor. Anadolu irfanı, küçücük emarelerden bile bu durumu fark edebilecek derinliğe sahip. Parti il başkanının şehrin valisine insanların gözü önünde protokolde oturacak yer kavgası yaparken, “Ben filanın temsilcisiyim, sen kimsin” diyebilmesi bu meseleyi izah sadedinde küçük bir örnek olarak yeter. Programlarda sunucunun eline tutuşturulan protokol listelerinde kaymakam ve belediye başkanının isminden önce parti ilçe başkanının isminin yazılması da cabası. Millet, AK Parti’ye; “Devleti sen yönet” diyor “Ama bize ‘asla ben devletim’ deme!”

2) AK Parti cemaati algısı

Diğer bütün cemaat ve tarikatlara potansiyel FETÖ muamelesi yapılması ve Reis Bey’in bir kaç beyanı dışında parti kurmaylarınca genelde ve yerelde bunun böyle olmadığına dair net ve samimi bir tavır geliştirilememesi vicdanları yaralayıp endişeye sevk ediyor. Bilakis bunu destekler mahiyetteki bazı ifadelerin parti kurmaylarınca hatta bazen bakan düzeyinde telaffuz edilip pervasızca dile getirilmesi yanlışın katmerli tuzu biberi oluyor. Sözüm ona (the) cemaatin devlet olmaya çalışması ne kadar yanlışsa, devletin cemaat olma gayreti de bir o kadar yanlış! TÜRGEV, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti gibi nadide kuruluşlar eliyle gerçekleştirilen hizmetin, ehemmiyet ve manasını bilerek bu kurumların çalışmalarına hayran olan Anadolu irfanı; aynı kurumların devlet eliyle ihdas edilmeye çalışılan cemaatin tekke ve zaviyeleri gibi takdim edilmesini abes ve kasıtlı buluyor.

Bir şehit cenazesinde devlet başkanının okuduğu Kur’ân-ı Kerim’le; “Bu günleri de görecek miydik, hamdolsun Allah’ım” diye şükür gözyaşı döken millet idraki, bir bakanın kendi yanlışını savunmak için Meclis kürsüsünden ayet okumasından rahatsız oluyor. İslam davasına hizmetin Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, özünden kopmamış, asli vazifesini müdrik ve hakiki tarikat, cemaat ve STK’lar üzerinden yapılmasını, devletin ise bu vazifenin icrası için destek olmasını arzu ediyor. Tarikat ve cemaatlere; “Sen devleti yönetmeye talip olma, bu ülkenin yarınları için dua ve gayret et” diyen şuur devlete de; “Sen bana din anlatma, dindarlık telkin etme; adaletten asayişe, ekonomiden dış politikaya, özgürlüklerden yol ve köprülere kadar işini kâmilen yap” diyor.

3) AK Parti’li olmazsan olmaz; olursan olmazlar olur algısı

Doksanlı yıllarda mimlenip bedel ödemeyi göze alan mahzunlar olarak gittiğimiz parti teşkilatları ve hatta imam hatip liseleri, bugün istikbal ve geleceğini garantiye almak isteyen uyanık ve şımarıkların meydan yeri oldu. Vermek pahasına gidenle, almak arzusuyla gelen bir olur mu? Ehliyet, liyakat ve emniyet ölçülerinin yerini partili ve ehlince ne manaya geldiği malum olan “T-R”li olmak alınca vicdanlar yaralanıyor. En basit bir ihaleden, en küçük bir kurumdaki çaycı alımına ve hatta ehemmiyetine binaen FETÖ’cü namussuzların 15 Temmuz’da ilk hamle olarak 52 aslan parçasını şehit ettiği Özel Harekat’a kadar yapılan alımlardaki ölçülerin değiştirilip, iki hususiyete sabitlenmesi insanlara “neden” sorusunu sorduruyor ve onları seçimlerde temkinli ve tedbirli davranmaya itiyor.

4) Torpil, rüşvet, iltimas ve nemalanma iddiaları

Seçimlerde bazı bölgelerde aday sıralanmasındaki rüşvet iddialarından tutunuz, bürokrasi ve yerel yönetimlerde adı ve bahanesi ne olursa olsun yaptırılacak bir iş için, açık çekmecenin muhataplara “caiz” bir maskeyle göz kırpması ihlas ve samimiyeti derinden zedeleyip, yaralıyor. İnsanlar aranan vasıfları kâmilen hâiz oldukları bir işe başvurdukları zaman; memleketlerinin, siyasi görüşlerinin, okul arkadaşlıklarının, filancadan gelen telefonun hiçbir kıymetinin olmadığı adil bir değerlendirme ve istihdam ölçüsü arzusunda. Birisinin paylaşacağı tecrübesi(!) için sırf yukarıdan gelen bir telefon sebebiyle program başı o ücreti alamayacağı; bir kurula projesi için başvuran kişinin ilgili kurul üyelerinden birisinin ahlaksız teklifine maruz kalmadan hak ettiği desteği alabildiği bir ülke özlemi AK Parti’nin en az 10 puanına mal oluyor.

Bu yazıya nasipse haftaya MHP hakkındaki intibalarımı da ilave ederek devam edeceğim. Şimdilik işin özeti şudur: Necip milletimiz yapılması gereken doğru bir iş için; “Bunu Reis yapar”, yapılmaması gereken bir yanlış için; “Bunu Reis asla yapmaz” dediğinden dolayı Sayın Erdoğan, partisinin on puan üzerinde oy alıyor. İşin özü ise şu: Reis Bey’in en yakın çevresi başta olmak üzere, kendisini temsil makamındaki herkes için de bu sözler söylenemediği müddetçe oy farkındaki bu makas daha çok açılır ama asla kapanmaz.

Tebrik ve dua ile...

#Seçim
#AK Parti