Muhasebe

04:0027/06/2019, Perşembe
G: 27/06/2019, Perşembe
Serdar Tuncer

Doğru olduğuna inandığınız için yaptığınız şeyler size seçim kazandırıyor ancak seçim kazanmak için yaptığınız şeyler doğru bile olsa kaybettiriyor. Çünkü ilkinde neticeyi umursamadan stratejinizi belirleyip yapılması gerekeni yapıyorsunuz ve bu samimiyet olarak anlaşılıyor insanların nezdinde. İkincisinde neticeyi önceleyerek taktik hamleler yapıyorsunuz, bu da insanlar tarafından bir şey almak için verilen bir başka şey gibi algılanıyor ve samimiyetsiz bulunuyor.Sanıyorum bu yoruma katılmayacak

Doğru olduğuna inandığınız için yaptığınız şeyler size seçim kazandırıyor ancak seçim kazanmak için yaptığınız şeyler doğru bile olsa kaybettiriyor. Çünkü ilkinde neticeyi umursamadan stratejinizi belirleyip yapılması gerekeni yapıyorsunuz ve bu samimiyet olarak anlaşılıyor insanların nezdinde. İkincisinde neticeyi önceleyerek taktik hamleler yapıyorsunuz, bu da insanlar tarafından bir şey almak için verilen bir başka şey gibi algılanıyor ve samimiyetsiz bulunuyor.



Sanıyorum bu yoruma katılmayacak bir tek kişi bile yoktur. Vaktiyle kazanıp şimdi kaybedenler arasında ancak buradan hareketle kendi durumunu değerlendirip “acaba ben bu hatanın neresindeyim” diyecek bir tek kişi bulabilir miyiz, emin değilim.

“Benden olan kötü bile olsa iyidir, benden olmayan iyi bile olsa kötüdür” düşüncesi, sizden olan kötüleri bile size itimat edemez hale getirirken, sizden olmayan iyileri size düşman ediyor.
Oysa yol, sizden olmadığına vehmettiğiniz iyileri iyi kalmaya devam ettikleri müddetçe nerede durduklarının ehemmiyeti olmadığına inandırabildiğiniz, sizden olduğunu iddia eden kötüleri iyi olmadıkça sizinle birlikte olamayacaklarına ikna edebildiğiniz zaman hedefe varır. Çünkü ilkinde kendinizi bayrak yapıp bu bayrağı elinde taşıyanları yanınızdan uzaklaştırmıyorsunuzdur, ikincisinde davanızı bayrak yapıp size karşı bile olsa o davayı kalbinde taşıyanları kendinize yaklaştırıyorsunuzdur.

Bu yorumun muhatabı olan kaç kişi burada neyin kast edildiğini anlar, anlayanların kaçı kendisini bu terazide tartar bilemem ama emin olduğum bir şey var anlayan ve kendisini kefeye koyanların arasında ben böyle yapıyorum ve hatalıyım diyen bir tek kişi bile bulamayız.

Bir yanlışı eleştirmenin adı ihanet, az ileride sizi bekleyen tehlikeyi ifade etmenin fitne, duymak istediğiniz yalanı değil duymak istememeniz pahasına gerçeği söylemenin sadakatsizlik olarak tarif edildiği yerde etrafınız yanlışınızı alkışlayan menfaatperestlerle, her şeyin güllük gülistanlık olduğuna sizi inandıran yalancılarla, arkanızdan duymak istemediğiniz doğruları mırıldanırken yüzünüze karşı duymak istediğiniz yalanları söyleyen sadık (!) tebaa ile çevrilir. Menfaatperestlerle bir arada durmayı kendisine yakıştıramayan hainler(!) sizi eleştirecek mecra bile bulamaz, neyi duymaktan memnun olacağınızı umursamadan doğruyu söyleyecek dostlarınız, yalancıların arasından sıyrılıp yanınıza yaklaşamaz, davanıza sadakatleri sebebiyle hak ettiğiniz yerde sizi bile tanımayacak hakiki sadıklar, size sadakat adı altında şahsi ikballeri için davanıza ihanet eden güya sadıklar tarafından çakalların önüne atılır hale geldiği anda neden böyle oldu diye sorma hakkınız yoktur!

Bu yoruma herkes katılır elbet ve belki bu mihenge vurur kendisini bazıları da ama öyle sanıyorum ki bu yorumun aynasından kendisini seyredip gereğini yapacak o tek bir kişiyi bulabilirsek her şey ne kadar çok güzel olur bilmem ama hiçbir şey bundan daha fazla çirkinleşemez.

Ülkenin diğer yarısından “karşı mahalle” diye bahsederseniz elinize geçen tek şey sizin mahallenin de aşağı-yukarı, falan-feşmekân, şucu-bucu diye sokaklara bölünmesi oluyor. Hâlbuki
Türkiye’den “bizim mahalle” diye söz edebilseniz, karşı zannettiğiniz mahalleden sizin oralara taşınma hayali kuran ne kadar çok insan olduğunu fark edeceksiniz.
Savaş yeni cepheler açarak değil, eski dostları karşı cephelere göndererek hiç değil, kazanılacaksa ancak yeni dostlar bularak kazanılır. Farkında mısınız karşı sokaklar tek bir mahalle haline gelirken bizim mahalle sokaklara bölününce olan Türkiye’ye oluyor. Vaktiyle davanız için trenlerin altında ray olmayı göze alanları, lokomotifin hemen ardındayken en arkadaki vagon muamelesi görmeyi umursamayanları, trenden inenleri, inmek üzere olanları, yeni bir katar olup yola çıkma hayali kuranları, bizim mahalleyi yeni bir sokakla daha tanıştırmak zilletinden kurtarıp trene binmeye ikna ederseniz, Türkiye’nin yeniden ve hatta ilk defa bizim büyük ve güzel mahallemiz olmasının önünü açacaksınız.

Bu yorumu herkes anlar ama hiç kimsenin üzerine alınmasına gerek yoktur, zira kim ne anlar ne kadar üstüne alınırsa alınsın bu işi halledebilecek tek bir kişi vardır ve o kişinin bu meselenin halli için bir an evvel bir şeyler yapması umudumuzdur. O bir kişi bizim Almanya’mız gibidir; çünkü o kazanınca kazanan başkaları olsa da o kaybedince kaybeden hep biz oluyoruz!

Eleştiriyorum, eleştiriyorsunuz, eleştiriyorlar ama hiç bir şey değişmiyor. Çünkü bir şeylerin kendileri yüzünden böyle olduğu kimseler de bizimle birlikte eleştiriyor, bir şeyler yaparak bunları düzeltebilecek olan kimseler de. Mazlum eleştirir, zulme rızası olmayan eleştirir, ama adaleti tesis etmesi gerekenin eleştirmesi garip geliyor bana.
Hak ettiğini alamayan eleştirir, hak edilenin hak edene verilmediğini gören eleştirir ama haksızlığa yol açan da eleştiriyor, böyle bir şey olabilir mi?
Mağlubiyete kahrolan eleştiriyor, bunun bir son değil, önü alınmazsa sonu hiç de iyi bitmeyecek hikâyeye bir başlangıç olduğunu fark eden eleştiriyor ama mağlubiyetin mimarları da üstüne toz kondurmuyor, adını ne koyacağız? Vaktiyle AK Parti’ye oy vermiş fakat şimdilerde mesafeli bir komşuma takılarak gözün aydın kazandınız dedim, yüzünü acıyla buruşturarak: “Milliyetçi muhafazakâr insanları CHP’nin kazanmasına üzülemez hale getirenler utansın” dedi. Utanırlar mı sanmam! Diyen ne kadar doğru demiş:
Zaferin bin tane babası vardır ancak mağlubiyet yetimdir.

Mağlubiyeti doğru okumak bir sonraki mağlubiyete manidir ama biz okumayı unuttuk. Okumayı doğru yapıp gereğini yerine getirmek bir sonraki galibiyetin muştusudur ama biz eylemeyi hatırlamaz olduk. Mağdur ola ola gönüllerde bulduğumuz karşılığı mağdur ede ede yitiriyoruz farkında mısınız? Uğradığımız zulümlerle tahkim ettiğimiz mevzileri yaptığımız adaletsizliklerle yıkıyoruz haberimiz var mı? Dün, biz gelirsek her şeyin ne kadar berbat olacağını söyleyenlere inat millet bizim arkamıza düşmüştü, bugün biz gidersek her şeyin ne kadar kötü olacağını söyleye söyleye milleti karşımıza aldık, haksız mıyım? Dün söz söyleyecek medyamız olmadığımız için sesimizi yedi düvele duyurabilecek kadar keskinleşmişti avazımız, bugün bütün medya bizim türkümüzü söylüyor ama sözümüzün gönüllerde yankısı, akıllarda karşılığı yok, niçin böyle peki?

Diyeceğim o ki bizim söylediğimizle bir şey olacağı yok, eylediğiyle derdimizi halledecek olanlar bir an evvel bir şey eylemeli!

#İstanbul
#YSK
#AK Parti