Yeni sistem ve kabinenin başta millet ve devletimiz olmak üzere, gözünü son bir umutla bu topraklara dikmiş bütün mazlumlar için hayırlı olmasını dilerim. Kabineye dair söylenebilecek sözler elbette var. Özellikle 16 yıllık iktidarı sürecinde AK Parti’nin de; “Maalesef başarılı olamadık” dediği Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı için tercih edilen isimler epeyce konuşulacak gibi fakat bendeniz yeni sisteme ve isimlere biraz zaman tanınması gerektiğini düşünüyor çünkü bakanlıkların ne şekilde işleyeceğine dair net bir bilgimiz henüz yok. Sahadan gelen, operasyon kabiliyeti yüksek isimlerle bu bakanlıklarda netice odaklı çözüme hızla yürünürken, ilgili bakanlıkların yapacağı işlerin muhtevası eğer ehil kadrolara bırakılabilirse sandığımızdan daha güzel bir netice çıkabilir ortaya. Temenni ve duamız yeni sistemin, hayalini kurup umudunu büyüttüğümüz büyük Türkiye için kalıcı ve sahici bir sıçrama tahtasına dönüşmesi.
Gündemi bu kadar hızlı değişen bir ülkede haftada bir yazı yazmak zor sanat. Gelelim seçimden hemen sonra yazmayı düşündüğüm fakat anca sıra gelen MHP ve Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ile alakalı yazımıza.
MHP’liler Sayın Bahçeli’ye lider diyorlar. Yenikapı ruhunun telaffuz edilmeye başlandığı günden bu yana lider, başta AK Parti seçmeni olmak üzere devlet ve milletini seven herkes tarafından büyük bir takdir ve hayranlıkla izlenmeye devam ediyor. Bu köşeyi sürekli takip edenler hatırlayacaklardır; ısrarla “AK Parti ve MHP seçmeni yüz meseleyi aralarında konuşsalar doksanında mutabık kalacaklardır, geri kalan onu ise aralarında konuşarak çözemeyecekleri meseleler değil” diye yazdım buradan. Nitekim 24 Haziran seçimleri bir yerden baktığınız vakit bu tezi doğrular mahiyette. Hangi partiden hangi partiye ne kadar oy gitti sorusuna net bir cevap verebilmek mümkün değil. Seçim akşamı MHP’nin aldığı -kendilerince sürpriz fakat benim tahminimin altında kalan- oy oranını tahlil eden yorumcuları tebessümle izledim çünkü şaşkınlıkları ve bu konuya dair yorumları sahadan ne kadar habersiz olduklarına ayna tutar gibiydi.
Seçimden önceki günlerde hangi dost sohbetinde “kime oy vereceğiz” meselesi açılsa istisnasız dinlediğim her beş kişiden üçü Cumhurbaşkanlığı için Sayın Erdoğan’a oy vereceklerini fakat Meclis’te MHP’nin güçlü temsilini istedikleri için milletvekilliğinde MHP’yi tercih edeceklerini söylüyorlardı. Neden diye sorduğumda aldığım cevapları sanırım iki başlık altında toplayabilirim: Birincisi; 15 Temmuz’dan bu yana Türkiye’nin içinden geçtiği her zorlukta yaptığı kritik teklif ve hamlelerle “lider” ifadesinin boş yere kullanılmadığını net, kararlı ve şahsiyetli duruşuyla ortaya koyan Sayın Bahçeli’ye minnet ve şükranın bir ifadesi olması itibariyle.
Milletimiz bu muhalefet anlayışını sevdi. İktidarın doğrusuna da kendi varlığının devamı için eğri diyen muhalefet anlayışından o kadar bezmişiz ki, iktidarın doğrusuna kapı aralayıp yol olacak hamlelerin bir muhalefet partisi genel başkanından gelmesini insanımızın pek çoğu -tam manasıyla izah edemese de- benimsedi ve hayranlıkla karşıladı ve bu yeni duruşa bir hüsnü mukabele kastiyle oyunu MHP’ye verdi.
İkincisi; AK Parti’nin bazı yanlışlarına rağmen istikrar arzusu ve ülkenin içinden geçtiği zor durumları göz önünde bulundurarak AK Parti’ye oy vermeye devam eden ciddi bir kitle bu seçimde tercihini MHP’den yana kullandı. Buradaki kritik fark şu: Cumhur İttifakı’na oy vermek hem AK Parti’ye bir ikaz hem de AK Parti iktidarının devamı demek olacaktı, nitekim öyle de oldu. Şayet Cumhur İttifakı olmasa, öyle zannediyorum ki AK Parti’ye içi sızlayarak yine oy verecek pek çok insan, bu ittifak sebebiyle oyunu MHP’ye vermek suretiyle hem istikrara devam demiş oldu hem de ikazını ortaya koyma fırsatı yakaladı. MHP oylarının bir kısmı küskünlük ve iktidara yakın duruşu anlamlandıramayış sebebiyle İyi Parti’ye gitti. Bu, İYİ Parti sadece MHP tabanından oy aldı demek değildir; merkez sağa yakın duran muhalif ve alternatif arayışındaki bir seçmen kitlesi ve FETÖ oylarının hayli yüksek bir kısmı da İYİ Parti’ye gitti ancak seçim akşamı TV’de yorum yapanların aksine AK Parti’den eksilen oyların büyük bir kısmının MHP’ye verildiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu işin lidere bakan kısmı ne peki?
Ülkücü ve küskün kitlenin en büyük iddiası, kendi ifadeleri ile söyleyecek olursak; MHP’nin AK Parti tarafından kamusallaştırıldığı ve kendi kuruluş ilkelerine ihanet ettiği şeklindeydi. Gördük ki Cumhur İttifakı teklifi ile bırakınız partisinin kamusallaştırılıp bir başka partiye angaje edilmesini, seçmen kitlesini genişleterek, neredeyse merkez sağda alternatif oluşturacak bir potansiyel ve iddiaya sahip hale getirmesi itibariyle Lider, Türkiye siyaset tarihi yazılırken siyaset bilimcilerin izah etmekte zorlanacağı fevkalade isabetli hamleler yapmıştır. Bunun yeni yeni farkına varılmaya başlandığını, Lider’in İYİ Parti sıralarından geçtiği sırada ayağa kalkıp elini öpen ülkücüleri görmekle daha iyi anlıyoruz ve sanırım gelecek zamanda daha fazla anlayacağız.
Bir muhalefet partisi genel başkanı sıfatıyla bütün bunları yapabilirsiniz fakat karşılığında iktidardan bir pay alırsınız. Alışılagelen siyaset anlayışında bu iş böyledir. Hiçbir şey almadan kayıtsız şartsız destek vermek daha önceden görmediğimiz bir tavır olduğu için ülkücülerin büyük bir kısmı bunu anlamakta ve izah etmekte zorlandılar fakat onları küskünlüğe iten işbu sebep milletimizin büyük bir kısmı tarafından meselenin devlet ve millet olduğu yerde kendinden ve partisinin geleceğinden vazgeçmek pahasına hiçbir şey almadan her şeyi vermek samimiyeti olarak görülünce, MHP oyları sanılanın aksine azalmadı, arttı. Liderlik bu değilse nedir?
Sayın Bahçeli’nin kritik zamanlarda yaptığı hamlelerin oy kaygısı gütmeksizin, hiçbir beklenti ve hesap içine girmeksizin, tamamen hasbi ve samimi bir şekilde yapıldığına inanıyorum. MHP Genel Başkanı’nın nasıl ve niçin bunca riski alabildiği hususuna gelince, sanırım bizim bilmediğimiz bir şeyler var. Şu an için bilemediğimiz fakat yakın bir gelecekte belki de hepimizin farkına varacağı, istiklal ve istikbal parantezinde değerlendirebileceğimiz bazı hususlar, Türkmen Beyi’ni isminin hakkını vererek irade ortaya koyup tavır geliştirmeye sevk etti. Bu irade ve net tavrın başlangıç noktasının 15 Temmuz süreci olduğu göz önüne alınırsa şimdilik kaydıyla şunu net bir şekilde söyleyebilirim. Yenikapı ruhunu o günden bu yana ciddi bedeller ödeme pahasına muazzam bir şekilde muhafaza için çaba gösteren ve bu samimi çabasının karşılığını 24 Haziran seçimlerinde milletten takdir ve şükranın reye bürünmüş hali ile alan Lider’in kesinlikle bir bildiği var.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.