Hanım kız mahcup bir eda ile canım halacığım diyor, yıllar evvel bana aldığın o küpeler vardı ya hani, tekini de kaybetmiştim. Ben onu aldım, ışıl ışıl bir tektaş kolyeyle değiştirdim.
İyi halt ettin! Son raundun son cümlesidir bu.
Hem yenilmek üzere olduğumuzun hazin habercisi hem de son bir gayretle mukavemet etmeye devam ettiğimizin ispatıdır.
Bu dine iman ettiğiniz anda mesele sizinle cebinizdeki paranın münasebeti olmaktan öteye taşınıyor. İnsana, eşyaya, hadiseye, varlığa, değere bakışınızı ister istemez yeni dininizin perspektifi şekillendiriyor. Ne yerde bulduğunuz ekmeği öpüp başa götürmeye gerek kalıyor ne de bir dereden bile abdest alırken suyu israf etmemeye hâcet. Suyun âb-ı leziz, ekmeğin nân-ı aziz olduğu devirler geride kalmıştır artık, geçmişler olsun.
Elden giden ekmek ve su olmuyor sadece, hayatta kalmak için zaruri ihtiyacı olan bu iki nimete tüketim malzemesi gözüyle bakan insan, hayata dokunan her şeyi yeni baştan tanımlamaya başlıyor. Doğruyu, iyiyi, güzeli, sevgiyi, vefayı, nezaketi, sadakati, hatırayı, ahlakı, her bir şeyi yeni baştan tarif ediyor, farkına bile varmadan. Sevgiliye; “Yaşama sebebimsin, su kadar, ekmek kadar” diye seslenen şiirler çekiliyor hayattan ve sevgiler, sevgililer tüketilen, dahası tüketilmesi gereken bir şeyler haline geliyor. E şimdi bu hanım kızcağız halasının küpesini o tektaşla değiştirmesin de ne yapsın?
Aynı reklam bir Avrupa ülkesinde yayınlanacak olsaydı, metin yazarı o cümleyi böyle mi kurardı? Sanmam. Muhtemelen şöyle diyecekti: “Tekini kaybettiğim küpemi ışıl ışıl bir tektaş kolyeyle değiştirdim.” Bu kadarı seyirciyi tahrik için yeterli, fazlasına gerek yok. Gayet reel bir teklif, mantığa uygun, Batılı... Canım halam ve hediyesi demeye de o mahcup edaya da ihtiyaç yok ama bizde bu işler böyle yürümüyor, hâlâ bir kalbimiz var çünkü. Akrabalık bağı, hediyeye verilen değer, o mahcubiyet hissi bize ait, Doğulu.
Kapitalizmin hoyratlığı, acımasızlığı, şehveti her yerde aynı fakat dili ve üslubu, ürününü pazarlamak istediği coğrafyanın rengine, pazarlaması gereken zamanın ruhuna bürünüyor. Amerikalı siyah suyla; biz iftar ediyoruz, İtalyan sahilde keyfediyor, Arap çölün hararetini dindiriyor. Enteresan, evrensel ve hudut tanımaz, dinsiz bir din bu. Görünüşte çok müsamahakâr ve mütehammil… Gel diyor, kim olursan ol yine gel kucağıma. İster Müslüman ol, ister Budist, ister ateist hiç fark etmez, yeter ki harca.
Anlam belirleyicimiz kapitalizm olunca paha biçilmez neyimiz varsa sırtımıza yüklenip bitpazarına koşmakta hiçbir beis görmüyoruz. Mütevazı bir kul oluşun izzet ve haysiyetini ısırdığımız bir elmanın çürük tarafı gibi tükürüp koşuyoruz yeni dinimizin tekkesinin önünde sabahlamaya ve güneş doğarken ‘x’ bir onurla arınmış olarak yürüyoruz hayatın üstüne üstüne. Kim tutar bizi? Sadece halamızın küpesini istemiyorlar bizden; akrabaya duyduğumuz sevgiyi, hatıraya verdiğimiz değeri, pahalı ve kıymetli arasına çektiğimiz çizgiyi de bir tektaşla takas etmemizi teklif ediyorlar. Kalbimize yürüyorlar!
Hayır! Kokmamalıyım, korkmamalıyız! Çünkü hâlâ umut var!
Hanım kız; “Canım halacığım” diyor. Yaptığının yanlış olduğunu bilen insanların mahcubiyeti var yüzünde. Yüze ve ses tonuna yayılan o mahcubiyet ifadesi, bu Allahsız dini kalp ile tasdik edemeyişimizin resmidir. Değerli bir küpeyi pahalı bir tektaşla değiştirmenin ayıp bir şey olduğunun farkında olduğu için “tekini de kaybetmiştim hani” diyor. Yani, “tekini kaybetmemiş olsaydım hatırana asla böyle bir saygısızlık yapmazdım, yapamazdım!” Burası mühim. Yanlışı yapmayacak kadar kendimiz değiliz ama bahanesizce yanlış yapacak kadar da başkası olmamışız, demek ki.
Yaşasın halasının yüzünü güldürebilmek için tektaşını satan yeğenler, var olsun şiir ve yıldızlar, nur olsun kalbimiz!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.