Global yandaşlar

04:0022/02/2018, Perşembe
G: 22/02/2018, Perşembe
Serdar Tuncer

Genel bir yargı var: Sanatçı, yazar, akademisyen, entelektüel, yaşadığı ülkenin mevcut iktidarına muhalif olmalıdır. İktidarın yanında durarak bilim, fikir, felsefe ve özellikle de sanat üretilemez.Fikir ve sanatı besleyen unsurlardan birisinin de çağa getirilen eleştirel bakış açısı olduğu muhakkak fakat Türkiye’de, özellikle son dönemde muhalif olmayı sanatçı olmanın ilk ve tek şartı gibi görmek ve bundan dolayı mevcut iktidara yakın duran bütün isimleri aslında “gerçek sanatçı” olmamakla, ötesi

Genel bir yargı var: Sanatçı, yazar, akademisyen, entelektüel, yaşadığı ülkenin mevcut iktidarına muhalif olmalıdır. İktidarın yanında durarak bilim, fikir, felsefe ve özellikle de sanat üretilemez.



Fikir ve sanatı besleyen unsurlardan birisinin de çağa getirilen eleştirel bakış açısı olduğu muhakkak fakat Türkiye’de, özellikle son dönemde muhalif olmayı sanatçı olmanın ilk ve tek şartı gibi görmek ve bundan dolayı mevcut iktidara yakın duran bütün isimleri aslında “gerçek sanatçı” olmamakla, ötesi “yandaş” olmakla itham edip yaftalamak bir garip âdet oldu. Bu itham ve yaftadan Ara Güler’den Yavuz Bingöl’e, Orhan Gencebay’dan Cüneyt Arkın’a, Semih Kaplanoğlu’ndan Hülya Koçyiğit’e kadar nasibini almayan kalmadı. Listeye, zaten sağda durduğu için sanatçı kabul edilmeyen isimleri hiç almıyorum bile. Onlar feci mimli. Türkiye’de -olmaz ya- hani olur da bir gün Halk Partisi iktidar olsa, bu arkadaşlar da bu kez muhalefet saflarında sanatlarını yapmaya devam etseler, isimleri yine yandaş diye okunur, o derece.

Sanat ve eleştiri bağlamında sanatçıyı nispeten doğru tarif ediyoruz fakat muhalefet tarifimizde sanki biraz problem var. Kabul sanatçı muhaliftir, peki muhalefet ne demek? Bu soruya, tartışma götürmez sanatçılığı iktidara yakın duruşuna kurban edilmeye çalışılan Semih Kaplanoğlu harika ve enteresan bir cevap verdi. Yoğun gündem sebebiyle pek çoğumuzun fark etmediği bu cevap üzerinden “muhalif olmak ne demek” sorusuna bir kez daha cevap arayalım.

Semih Kaplanoğlu Habertürk gazetesinden Kübra Par’la yaptığı röportajda kendisine sorulan üç soruya şöylece cevap veriyor:

Sanatçı muhalif olmalı mıdır?

“Sanatçı, hepsinden önce sanatçı olmalıdır. Kendi işini yaptığında zaten o iş, birilerine muhalefet ediyordur; birileri beğeniyordur, birileri de nefret ediyordur.”

Buradaki muhaliflikten kasıt aslında gücün ve iktidarın karşısında olmak...

“Gücün ne olduğu tartışmalı bir mesele. Neye göre güç, kime göre güç? Bence bu saptanabilir ve gözümüzle kolayca gördüğümüz bir şey değil. Muhalefet kavramını bugün kendi dünyamızda sınırlı bir bakış açısıyla kullanıyoruz çünkü “Bizim için muhalefet, kendi ülkemizdeki iktidara muhalif olmaktır” diyoruz. Peki bu kadar global bir dünyada, sizin ülkenizin iktidarıyla dünyadaki iktidar odakları arasında nasıl bir durum var? Burada bir çarpıklık ya da çarpıtma var. Bence esas muhalefet, dünyayı yönetenlerin iktidarına karşı yapılması gereken muhalefettir.”

Siz bu anlamda Tayyip Erdoğan’ı muhalif olarak mı tanımlıyorsunuz?

“Tabii ki muhalif olarak tanımlıyorum. Hem bu ülkedeki belli odaklara karşı hem de dünya ölçeğinde muhalif olarak görüyorum. Burada çok kristalize bir durum var. Ben bunu 10 senedir görüyordum ama sanırım şimdi herkes görmeye başladı. Dünyayı bu hale getirenleri; eşitsizliği, adaletsizliği, sömürü düzeni oluşturanları, 2003’te Irak’a girenleri görmeyeceğiz, sadece benim ülkemdeki birtakım olaylardan dolayı muhalif olacağız. Bu şaka gibi, büyük bir kandırmaca, ikiyüzlülük ve ahlaksızlık... Ben bu anlamda kedimi muhalif olarak görürüm ama bu muhaliflik dünyayla alakalı.”

Meseleye dünya ölçeğinde, geniş bir perspektifle ve elbette insafla bakabilen herkes Semih Kaplanoğlu’nun cevabına sanırım hak verecektir. Dünyada yerleşik ve son nefeslerini vermekte olduğu her geçen gün biraz daha anlaşılan adaletsiz, hoyrat, zorba, sömürüye dayalı, ahlaksız bir sistem var. Bu sisteme en büyük eleştiriyi iktidarını kaybetme pahasına yıllardır dile getiren kişi Türkiye Cumhurbaşkanı. Böyle derken sadece “one minute” ve “dünya beşten büyüktür” ifadelerini kastetmiyorum. Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle olan ilişkisi; en zayıfın yanında merhamet ve asaletle duruşun, ABD ve Avrupa’nın haksızlıklarına karşı oluşu en güçlünün karşısına yiğitçe ve metçe çıkışın bir ifadesi değil midir? Bu bize ne kaybettirir ne kazandırır ayrı bir bahis konusu ama artık ortada böyle bir realite var. Son zamanlarda muhtelif sebeplerle Avrupa ülkelerine seyahatler ediyorum. Avrupa’da yaşayan Türklerle yaptığım sohbetlerde öylesi şeyler duyuyorum ki izah etmek mümkün değil. Tayyip Erdoğan’ı metheden bir mesajı sosyal medyada beğendiği için işinden atılan birisiyle tanıştık, mahkeme süreci halen devam ediyor. Bir başkası, kredi çekmek için bankaya gittiğinde kendisine Tayyip Erdoğan’ı sevip sevmediğinin sorulduğunu anlatıyor. Erdoğan taraftarı olduğu bilindiği için doçentlik başvurusu reddedilen akademisyenimiz gülerek anlatıyor üniversiteyle aralarında geçen görüşmeyi. Anaokulundaki çocuğuna; “Anne-babanız Tayyip Erdoğan için ne düşünüyor” diye sordukları için okul yönetimiyle tartıştığından bahsediyor bir diğeri.

Dünyanın Tayyip Erdoğan diye bir derdi var. Basın özgürlüğü, demokrasi, insan hakları, adalet bahanelerinin arkasına saklıyorlar rahatsızlıklarını. Diktatör söylemi ile rahatsızlıklarının asıl sebebini gizlemeye çalışıyorlar. Bağımsız, güçlü, kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüvenli, dünya ölçeğinde söz sahibi olan bir Türkiye istemiyorlar. Dünyanın Türkiye diye bir derdi var.

İsmet Özel’i anmadan anlayamayız bu derdin nereden doğduğunu: “Eğer Türk günümüz şartlarında kapitalizmi hasım kabul etme seciyesini gösterebilirse dünya işlerinin seyri tepeden tırnağa değişir, farklılaşır. Neden? Çünkü Türkiye Vietnam veya Belçika olmadığı gibi, Afganistan veya Irak da değildir. Kapitalizm neyin etkisini yok ederek güç kazandıysa, o şey etkisini artırarak kapitalizmi zaafa uğratacak ve kapitalizm zafiyetten gidecektir.”

Buradan baktığınız vakit anlıyorsunuz ki, Batılının Türkiye’de istediği demokrasi, insan hakları ve adalet olmadığı gibi; istemediği de yalnızca Tayyip Erdoğan değil. Gelişi gidişlerinin habercisi olacak bir Türkiye’yi istemiyorlar çünkü Türkiye dünyanın muhalefetidir. Türk gideli beri yerleştirmeye çalıştıkları adaletsizlik, zulüm ve sömürü düzeninin alternatifi bir tek Türkiye’dir. Türkiye’nin yanında olmak zulmün karşısında olmaktır, Türkiye’nin karşısında olmak sömürü düzeninin yanında olmaktır.

Semih Kaplanoğlu haklıdır. Dünyaları küçücük ihtiraslarından ibaret kişiler, bizim muhalefetimizin ne manaya geldiğini, niçin ve nasıl olduğunu elbette anlayamazlar.

Bugün Tayyip Erdoğan’ın yanında durmak, Türkiye’nin yanında durmaktır, Türkiye’nin yanında durmak dünyanın çürümüş müesses nizamına muhalefet etmektir.

Tayyip Erdoğan’ın karşısında durmak, Türkiye’nin karşısında durmaktır, Türkiye’nin karşısında durmak dünyadaki bütün adaletsizlik ve zulümlerin yanında durmaktır.

Türkiye’nin yanında durmak muhalefet, karşısında durmak yandaşlıktır.

Evet, sanatçı muhalif olmalıdır.

Biz Türkiye’nin yanında durarak ilan ediyoruz muhalefetimizi, global yandaşlar sizden ne haber?

#Türkiye
#Polika
#Muhalefet