Brüksel sokaklarında dolaşırken bir arkadaşım, yanımızdan geçen kendi halindeki bisikletli şahsı göstererek; “başbakan gidiyor” dediğinde hem içten bir hayranlık duymuş hem de şaşırmıştım. Bizdeki makam araçları, korumalar, önlemler ve şaşaa ile kıyaslandığında o bisikletli ve yalnız başbakanın hali bana pek Müslümanca gelmişti.
Nihayetinde biz arkadaşlarıyla otururken yanlarına gelen yabancının; “Hanginiz peygamber?” diye sormadan kendisini yanındakilerden ayırt edemeyeceği kadar sade yaşayıp giyinen devlet reisi bir peygamberin ümmetiydik. Bu şatafat ve alayişten uzak bisikletli tevazu yakışacaksa bizim başbakanımıza yakışırdı, yakışmalıydı, diye düşünüp ah demiştim, ah!
Seçim öncesi bazı belediye başkanlarının makam araçlarını bırakıp bisiklet kullanmaya başladığına şahit olduk. Arkalarında acemice sürdükleri bisikletleriyle takip eden iki üç koruma vardı, ama olsun, bu da bir şeydi, yetmezdi ama evetti. Seçimlerden sonra yeni seçilen bazı belediye başkanlarının makam odalarının kapılarını söktürdüğünü, bazısının hızını alamayıp belediyenin etrafındaki duvarları da yıktırdığını gördük. AK Parti’nin seçimlere dair yaptığı değerlendirme toplantısından belediye başkanlarının daha mütevazı olması, halkla iç içe olması, makam araçları gibi hususlarda daha dikkatli olması gibi bazı tavsiye kararlar çıktı, e bu da güzel. Güzel ama mesele buncağızdan mı ibaret? İnsanları gönül belediyeciliği ile tanıştırmanın yolu bu mu? Seçmenlerin öncelikli talebi böyle mi? Diğer meseller de hallolur, öbür talepler de karşılanır diyebilirsiniz, peki buradan mı başlanması gerekiyor?
Öyle kapı sökmekle, bisiklete binmekle, arada bir çarşılarda tek başına boy gösterip vatandaş arasına karışmakla filan olmaz bu işler. Allah korkusu, adalet duygusu, vicdan sızısı, emanet şuuru olacak her şeyden önce. “Bunu yapmazsam bu koltukta oturamam” diye düşünmeyecek başkan dediğin, “Bunu yaparsam bu koltuğu ahirette bana oturturlar” deyip yeri gelmişse kapıyı çarpıp çıkmayı bilecek! Seçildiği gün evlatlarından kardeşlerinden başlayarak bütün aile efradını toplayıp “Ben başkan olduğum sürece hiç biriniz bu belediye ile iş yapmayacak, belediye ile iş yapan hiç kimse ile oturup para, pul, iş güç konuşmayacak” diye ikaz edecek. Belediye ile iş yapan insanlara dönüp ailem yahut bir yakınım aracılığı ile gelen kişinin işi bir kalemde reddedilir diye ihtar edecek. Koltuğunun arkasına üstte “Rüşvet alan da veren de melundur” altta “İş yaptırabilmek için verilen para hangi amaçla ve neresi için verilirse verilsin rüşvettir” yazılı bir levha asacak. Bir parti büyüğünden gelen telefonda helale ve yasaya aykırı bir taleple karşılaşınca; “Sizi reddedersem belki koltuğumdan, ama kabul edersem mutlaka ahiretimden olurum” diyerek karşısındakini azarlayarak reddedecek. Kendisine oy vereni haksız olduğu yerde kapının önüne koymasını bildiği gibi, rakibine oy verse dahi haklı olan kişiyi baş tacı etmeyi bilecek. Bir istihdam söz konusu olduğunda, başvuru sahibinin partisine, okuluna, nereli olduğuna, kavmine hatta ve hatta dinine dahi bakmaksızın sadece ve sadece liyakati esas alacak. Fakir oturduğu koltuktan akrabaları bile zengin olarak değil, zengin oturduğu koltuktan akrabalarına borçlu bir fakir olarak kalkacak. Özlediğimiz portre böyle, aradığımız tavır bu!
Hem size bir şey söyleyeyim; biz öyle Belçika gibi dünkü çocuk değiliz bir devlet geleneğimiz var, “Biz bir din biliriz bir de padişah/ Bin yıl ömür versin hazreti Allah” deyu deyu gelmişiz bugünlere. Benim başkanlarımın öyle bisikletle gezip kapı kırmasına filan gerek yok, adil olsunlar, namuslu olsunlar, ahlaklı olsunlar, Allah’tan korksunlar kâfi!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.