Tehdit yok icra var

04:007/02/2019, Perşembe
G: 7/02/2019, Perşembe
Rasim Özdenören

Mario Puzo’nun Baba (The Godfather) romanını uzun yıllar önce okumuştum. Mafya üzerine bir roman... Üslubuyla, örgüsüyle, kurgusuyla beğenmiştim. Gene de salt konusuna bakarak edebi bir roman sayılıp sayılamayacağı üzerine tereddütlerim bulunuyordu. Kitabı bir daha okumaya vaktim olsa acaba kanaatim değişir mi, bilemiyorum. Ama konu bu değil... O romanda etkili bir sahne var, sözü oraya getirmek istiyorum.Roman, New York’ta yaşayan Don Vito Corleone’nin başında olduğu güçlü bir İtalyan mafya ailesinin

Mario Puzo’nun Baba (The Godfather) romanını uzun yıllar önce okumuştum. Mafya üzerine bir roman... Üslubuyla, örgüsüyle, kurgusuyla beğenmiştim. Gene de salt konusuna bakarak edebi bir roman sayılıp sayılamayacağı üzerine tereddütlerim bulunuyordu. Kitabı bir daha okumaya vaktim olsa acaba kanaatim değişir mi, bilemiyorum. Ama konu bu değil... O romanda etkili bir sahne var, sözü oraya getirmek istiyorum.



Roman, New York’ta yaşayan Don Vito Corleone’nin başında olduğu güçlü bir İtalyan mafya ailesinin muhataralarla dolu serüveni üzerine kurulmuştur...

Bir mafya Babası (The Godfather) olan Don Corleone, ilke sahibi, otoriter, sözünü tutan, tehditten hoşlanmayan ama her durumda istediğini elde eden güçlü bir tiptir. Romanın dallı budaklı olay örgüsü arasında ayrıntı sayılabilecek yan olaylardan biri şudur: Baba, adamlarından birini ilerde sinema oyuncusu olmaya hazırlamak için ünlü bir rejisörün yeni çekmeye başlayacağı bir filmde denenmek üzere ona küçük bir rol verilmesi ister. Fakat rejisör Baba’nın bu teklifini kabul etmez. Rejisör muhteşem bir malikânede oturmaktadır. At meraklısıdır. Malikânenin etrafı şato surları gibi duvarlarla çevrilidir. En sevdiği at ise muhkem bir ahırda sıkı bir güvenlik ekibiyle korunmaktadır.

Rejisör, bir sabah ılık rüyaların içinde gözlerini sabah ışıklarına açar. Ayakları yatağın içinde tatlı bir ılıklıkla okşanmaktadır. Ama az sonra o ılıklığın yavaş yavaş bir ıslaklığa dönüştüğünü fark eden rejisör yorganını üstünden savurur. Dehşet! Yorganın altından sevgili atının kanayan kesik başının ayaklarının üstünde olduğunu görür!

Durumun mahiyetini kavrar. Mesajı alır. Bir gün önce filminde küçük bir rol vermeyi bile düşünmediği Babanın adamını o filmde başrole çıkarır.

Olay, bize diplomasi dilinin nasıl olması gerektiği hususunda da fikir veriyor.

Orada da tehdide ihtiyaç duyulmaz. Dolaylı da olsa net mesajlar teati edilir.

Fransa Kralı Fransuva, kendisini esir olarak tutan Şarlken’e karşı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım isteyince ona ünlü mektubunu yazar. Ardından Mohaç’ta Macaristan’ı fetheder. Ve Şarlken’e iki cümlelik şu mektubu gönderir: “Fransuva’yı hemen serbest bırak. Yoksa mücahitlerimin atlarının ayak seslerini Berlin sokaklarında duyarsın.”

Bu günkü Amerikan Başkanı Trump’ın ortalığı velveleye veren tehditleri ile Osmanlı Hükümdarının iki cümlelik mektubunun tesiri karşılaştırılırsa, her iki devletin vakarı arasındaki fark da kendiliğinden ortaya çıkar.

Lafı dolandırmak, kurusıkı tehditlerle vakit öldürmek vakarı zedeler.

Türk halkı külhanbeylerin kurusıkı tehdit naralarını iyi bilir ve ona bir kıymet izafe etmez. İcraya bakar, hükmünü icraata bakarak verir...

#Mario Puzo
#The Godfather
#Kanuni Sultan Süleyman
#Fransa Kralı Fransuva
#Tehdit
#İcra