Ben, kültürü basit olarak insan elinden çıkan nesne olarak tanımlıyorum.
İnsan elinden çıkan her ne var ise tümü kültür kavramının içinde yer alır ve karşımıza bir kültür ürünü olarak çıkar.
Henüz insanların alet edevat yapmaya çok az ihtiyaç duyduğu bir dönemde yaşayan birini düşünelim. Bu kişi su içmek istediğinde iki elini çanak hâline getirerek suyu avuçlar ve içer. Günün birinde doğada çanağa benzer bir nesne bulsa onu su içmede kullanabilir. Ancak o nesne ağıza götürülmeye uygun değilse, kişi onu ağzına uygun hâle getirmek için başka nesneleri kullanarak yontar. İşte bu yontulmuş çanak bir kültür ürünüdür. İlk hâliyle doğal bir nesne olan ağaç parçası, insan eliyle yontulup çanağa dönüştürülünce kültür ürünü olur.
Zamanla insanın alet edevat yapma imkânı artınca su çanağını daha kullanışlı hâle getirmeye başlar. Çanağı yontmak için geliştirdiği bıçak, testere gibi aygıtların tümü de birer kültür ürünü olur.
İnsanın doğal eğilimi bu kültür ürünlerini ham hâliyle bırakmaya uygun değildir. Bıçağı daha rahat nasıl kullanacağını tasarlar, ona bir sap koyar. Su kabını daha rahat kullanabilmek için ona bir kulp takar. Buluşlar böylece birbirini izleyip gider.
Bütün bu icatları süslemeye, aynı aygıtları daha değerli hammaddelerden imal etmeye başlayınca ham hâliyle kültür ürünü olan bu nesneler uygarlık ürünü hâline doğru evriliyor.
İslâm geleneğinde mescitlerin sade yapılması esası öngörülmüştür. Resulullah’ın (sav) Medine’ye ayak bastığında inşa ettiği mescit dört duvardan ibaretti. Kâbe halen dört duvardan ibarettir. O binalar salt kültür ürünü olarak hizmet veriyordu. Mescitlerin duvarı, yontulmuş taşlardan yapılmaya, aynı binaların içi çeşitli imkânlarla süslenmeye başlanınca, salt kültür ürünü olan bina giderek uygarlık ürünü hâline dönüşüyor.
Uygarlık ürünü hâline gelen her kültür ürünü korunması için insandan hizmet beklemeye başlıyor. Onun bakımı, sonraki kuşaklara miras olarak bırakılması için insandan beklenen hizmet türü de çoğalmaya başlıyor. Sonunda, o kültür ürünü belki asli işlevini terk etmiyor ama insandan beklediği hizmet de çoğalıyor. Öyle bir an geliyor ki ürün insana hizmet edeceğine, insan ürüne hizmet etmeye başlıyor.
İbni Haldun’un karşı çıktığı ve umran olarak nitelediği durum, kanaatimce tam da bu safhada kendini gösteriyor.
Burada, eserin insana hizmet etmesi gerekirken insanın eserine hizmet etme süreci devreye giriyor. Bir bakıma insan kendi eserinin hizmetkarı hâline geliyor…
Kültür ürünü sadece nesneler dünyasında cereyan etmiyor. İnsanın zihin yapısı da saf hâlde bir kültür ürünü olarak duruyorken, elde ettiği tecrübe ve bilgi birikimi onu da uygarlık ürünü hâline dönüştürüyor. Ve de uygarlık ürünü hâline dönüştürülmüş olan zihin, sahibine hizmet etmekten vazgeçmemekle birlikte, onu o hâle getirenlerin hizmetine koşuluyor. Üst kültürlerin alt kültürleri manipülasyonu da böylece başlamış oluyor.
Türkiye Tanzimat’tan bu yana kültür ve uygarlık bağlamında manipüle edilen bir odak halindeyken, giderek alt/üst açmazını parçalama sürecini yürürlüğe koyma aşamasını yaşamaya başladı.
Bu aşamada sorun şu soruda düğümleniyor: Süreç tamamlandığında insan mı eserine hizmet edecek, eseri mi ona hizmet verecek? Temennimiz o ki eseri ona hizmet etsin…
28 Ocak 2001 Perşembe günkü “Tarihini Yitirmek” başlıklı yazımızda Necip Fazıl’a atfen kullandığımız bir cümlenin (“İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu...”) sosyal medyada ona ait olmadığı ileri sürüldü. Benim müracaat ettiğim kaynakta bildiğimiz sözlerinin arasında bu cümle de yer alıyordu. İnternet ortamında maalesef böylesi üzücü durumlarla karşılaşabiliyoruz. Bana veya arkadaşlarıma ait olmadığını bildiğim bazı cümlelerin bizlere izafe edilerek yayınlandığına da tanık oluyoruz. Bizim yazımızın muhtevası bakımından sözün kime ait olduğundan çok, ifade ettiği anlam öne çıktığından, alıntılamada sakınca görmemiştim. Bu konuda beni uyaran okurlara teşekkür ederken, Üstad’ın ruhaniyetinden de özür diliyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.