Atanamayan öğretmenler meselesi

04:0025/08/2019, воскресенье
G: 25/08/2019, воскресенье
Rasim Özdenören

Bir süreden beri, özellikle Türkçe ve edebiyat öğretmeni adaylarından atamaları ile ilgili taleplere muhatap oluyorum. Kendileriyle ilgilenilmediği, diğer branşlara göre daha yüksek puanları olmasına rağmen atamalarının gerçekleştirilmediği hususunda şikâyetlerini aktarıyorlar.Biz ilke olarak idarenin pratik işlerinden uzak durmaya çalışan biriyiz.Ancak burada konu farklı bir ilkenin alanına giriyor.Bu konu Türk eğitim sisteminin ilkesiyle ilgili bir alan...Dolayısıyla atamalarla ilgili kadro meselesi,

Bir süreden beri, özellikle Türkçe ve edebiyat öğretmeni adaylarından atamaları ile ilgili taleplere muhatap oluyorum. Kendileriyle ilgilenilmediği, diğer branşlara göre daha yüksek puanları olmasına rağmen atamalarının gerçekleştirilmediği hususunda şikâyetlerini aktarıyorlar.



Biz ilke olarak idarenin pratik işlerinden uzak durmaya çalışan biriyiz.

Ancak burada konu farklı bir ilkenin alanına giriyor.

Bu konu Türk eğitim sisteminin ilkesiyle ilgili bir alan...

Dolayısıyla atamalarla ilgili kadro meselesi, eğitimin genel bütçedeki payı ile ilgili durumlar gene de benim ilgi alınımın dışında kalıyor.

Beni eğitim sisteminin temelinde yatan problem ilgilendiriyor.

O problem çözülmedikçe atamalarla ilgili palyatif önlemlerle hali hazırdaki atamalar gerçekleştirilmiş olsa bile kökten bir düzenlemeye geçmenin imkânı bulunmaz. Aynı sorun gelecek yıllarda tekrarlanıp gider...

Tıpkı ders saatlerini veya derslerin adını veya eğitim yıllarını değiştirmek suretiyle eğitimin temel problemine çare bulunamayacağı durumunda olduğu gibi... Burada yapılan değişiklikler temeldeki problemi çözmeye yetmez. Nokta.

Temeldeki problem şimdiki eğitim sisteminin özel öğretimi yasaklamasından ileri geliyor.

Evet, bir daha söylüyorum, mevcut sistem özel öğretimi yasaklıyor.

Halen özel okul veya yüksekokul, fakülte, üniversite unvanlarıyla kurulmuş bulunan öğretim kurum ve kuruluşları, özel kişiler marifetiyle işletilen devlet okullarıdır.

Bir öğretim okulunun veya kurumunun özel öğretim unvanını hak edebilmesi için onun tedrisat programını kendisinin düzenlemesi gerekir. Halen bu düzenleme, bizim eğitim sistemimizin içinde bulunduğu handikap dolayısıyla merkezden yapılmaktadır.

Bu böyle olduğu için piyasanın ihtiyaç duyduğu insangücü niteliği ile kurulu okulların mezun ettiği elemanlar arasındaki nitelik farkı giderilemiyor. Piyasa genelde ara elemana ihtiyaç duyarken, mevcut üniversiteler mühendis veya piyasanın ihtiyaç duymadığı alanlara mezun arz ediyor.

Devlet durumu biliyor. Piyasanın ihtiyaç duyduğu insangücü niteliği ile okullardan veya fakültelerden mezun edilen elemanlar arasındaki nitelik farkı her yıl belirlenen istatistiklerle Uzun Vadeli Planlarda olsun, Yıllık Programlarda olsun yer alıyor. Bilinmesine rağmen problemle niçin başa çıkılamıyor?

Devlet Anayasası ile yasası ile kendi elini kolunu bağlamış durumda.

Anayasa üniversite kurulmasını sıkı şartlara bağlamış. İlla vakıflar marifetiyle üniversite kurulabiliyor (Anayasa, m. 130). Bu üniversitenin fakültelerinde okutulacak programlar gene merkezden ve yasa ile belirleniyor. Bir kere belirlendikten sonra onların değiştirilmesi de yasaya tabi olduğundan değiştirilmesi imkânsız ölçüde zorlaşıyor. Bütün mühendislik alanlarında ve çoğu sosyal alanlarda piyasanın ihtiyaç duymadığı elemanlar her yıl mezun edilip duruyor. Mezun olan öğrenci durumun farkında olmadığı için okulu bitirir bitirmez atanacağı beklentisine kapılıyor. Oysa o alana pratikte ihtiyaç yok!

Öte yandan işsizlik problemiyle de başa çıkılamıyor. Aynı nedenle: piyasanın ihtiyaç duyduğu insangücü niteliği ile mezunların nitelik farkı yüzünden... Bir taraftan da firmalar ve şirketler piyasada aradıkları nitelikte işçi bulamıyor... Kısırdöngü böylece sürüp gidiyor...

Türk eğitim sisteminin önündeki apis öküzü “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”dur...

Bu kanun (3 Mart 1340 -1926- tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu) devrim kanunu sayıldığı için değiştirilmesi bir yana Anayasanın 174. maddesine göre Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılması ve yorumlanması da yasaklanmıştır...

O günün zorunluluğunu ve ihtiyacını bu günün ilkesi saymak ve günün ihtiyacına cevap aramayı bir anayasa hükmü ile yasaklamak ve günün iradesine ipotek koymak hangi hukuk mantığı ile izah edilebilir, bilemiyorum.

Konu atama bekleyen öğretmen adaylarını aştığı gibi Milli Eğitim Bakanını, hatta Cumhurbaşkanını da aşıyor.

Konunun ilke düzeyinde ve düzleminde halledilmesi gerekiyor.

Gerçek anlamıyla özel okul veya üniversite kurmanın önü açılmadıkça atama yapılmadığı için her alandaki yığılmalar ve işsizlik meselesi çözülemeyeceği gibi artarak devam edecektir.

Özel okul ise ancak piyasanın ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitim vereceğinden oradan mezun olanlar mezuniyetlerinden itibaren iş bulacaktır.

Şimdiki işverenin işçi bulamayışı ile iş arayanın iş bulamayışı gibi abes açmaz da ortadan böylece kalkmış olacaktır.

#Atama
#Öğretmen
#Türkçe
#Edebiyat
#MEB