Adım adım bu günlere…

04:0015/07/2018, Pazar
G: 15/07/2018, Pazar
Rasim Özdenören

Bu günlere gelmek kolay olmadı.Recep Tayyip Erdoğan’a muhtar bile olamayacağının söylendiği günlerden onun Cumhurbaşkanı (Başkan) olduğu günlere gelindi.Cumhurbaşkanı yaverinin Cumhurbaşkanı ile el sıkışmaya, onun yüzüne bakmaya imtina edildiği günlerden, Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanlığına bağlı olduğu günlere...Bunlar idarî alandaki değişim, dahası dönüşüm...Bir de sahada çıkarılan engeller var: 27 Nisan (2007) askeri muhtırasından başlayarak Gezi olayları, 17/25 Aralık kalkışması,

Bu günlere gelmek kolay olmadı.

Recep Tayyip Erdoğan’a muhtar bile olamayacağının söylendiği günlerden onun Cumhurbaşkanı (Başkan) olduğu günlere gelindi.



Cumhurbaşkanı yaverinin Cumhurbaşkanı ile el sıkışmaya, onun yüzüne bakmaya imtina edildiği günlerden, Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanlığına bağlı olduğu günlere...

Bunlar idarî alandaki değişim, dahası dönüşüm...

Bir de sahada çıkarılan engeller var: 27 Nisan (2007) askeri muhtırasından başlayarak Gezi olayları, 17/25 Aralık kalkışması, daha önce MİT Müsteşarına karşı girişilen alaşağı etme teşebbüsü, MİT’in yardım konvoyunun önünün kesilmesi vs...

Bütün bunların birer darbe teşebbüsü olduğu bu günden geriye bakıldığında daha net görülüyor. Bu teşebbüsler aslında 15 Temmuz fiili darbe teşebbüsüne meydan vermemek üzere tertiplenmişti. Neticede, Erdoğan’ın diğerleri gibi: “Ben askerle takışmam, şapkamı alıp giderim” zihniyetinde bir cebin kişi olmadığı ortaya çıkınca, kepazeliği göze alıp fiili darbe teşebbüsüne giriştiler. Bu teşebbüsün işbirlikçilerinin NATO ve ABD olduğunu bu gün herkes söylüyor. Onların arkasında hangi gücün olduğunu tahmin etmek de zor olmasa gerek...

Bu son fiili darbe teşebbüsü de Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde milletin elbirliği ile püskürtülünce içinde yaşadığımız günlere gelindi...

İçinde yaşadığımız günler...

Bu, parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık) sistemine evrilen süreç...

Bu süreç, ülkenin güçlü bir Cumhurbaşkanı marifetiyle yönetilmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti başkanı olarak da işlev sahibi olduğundan dolaylı olarak yasama üzerinde de etkisini gösterebilir. Meclis ise Cumhurbaşkanını Meclis araştırması ve Meclis soruşturması marifetiyle denetleyebilir. Bunlar iç politika sorunları...

Güçlü Cumhurbaşkanı işlevini biz asıl dış politika sorunlarıyla cebelleşirken göreceğiz.

Son yıllarda ABD ile AB ülkeleri arasında görülen çatlak muvacehesinde Türkiye’nin alması gereken pozisyon, eski yönetimlerde (2002 öncesi) içinden çıkılmaz bir problem olabilecekken, yeni dönemde izlenen politika bu konuyu sorun olmaktan çıkarmıştır. Türkiye yalnız ABD ve AB ile değil, Rusya ve Çin de dâhil tüm Asya ülkeleriyle de esnek ve dengeli ilişkiler kurma ortamını açmıştır.

Batı dünyası seçim kampanyası boyunca Tayyip Erdoğan’ın “tek adam” olma konumundan kaygılandığını gösteriyordu. Ama hafta içinde gerçekleştirilen NATO toplantısında bu kaygıların savuşturulmuş olduğu, bilakis Erdoğan’ın başta ABD Başkanı olarak NATO ülkelerinin ilgi ve cazibe merkezi haline geldiğini gösterdi.

Türkiye artık Doğunun ve Batının güçlü ülkeleriyle sıkı bir işbirliğini yürütmekle kalmıyor, yoksul ve mazlum ülkelerin ve tüm “ümmetin” umudu ve himmet beklediği bir devlet konumuna yükseliyor. Türkiye bu politikasıyla küresel ölçekte bir aktör olmaya aday olduğunu kanıtlıyor. İç politikadaki muhalifler bu durumu maalesef göremiyor. Göremediğini seçim kampanyası sürecinde gösterdi. TİKA’nın, Yunus Emre Vakfı’nın bu süreçte ne kadar önemli işlevler yüklendiğini fark etmek bir yana, bu kurumların kapatılması gafletini bile sergilediler.

Tabii ki dünya sadece Batı açısından değil, Türkiye açısından da güllük gülistanlık değil. Türkiye’nin İsrail ile Mısır ile ilişkileri iç açıcı değil. Kuzey Suriye’deki askeri müdahaleler ile oralarda etkin hale gelmesine rağmen Suriye sorunu çözüm aşamasında görünmüyor. Kıbrıs konusu bildiğimiz gibi, bir çekişme merkezi... AB ile üyelik talebinde bir gerileme olmasa da, ilişkiler donma noktasında bekliyor...

Fakat Rusya ile Doğu Asya ile Afrika ülkeleriyle geliştirilen sıkı ilişkiler umut vadediyor.

Her şeye rağmen dâhildeki yenilenme ve yeni umutlara kucak açma ortamı, dış politikada da yeni hamlelerin gerçekleştirileceği umudunu körüklüyor. İç sistemdeki dönüşümün dış ilişkilere yansıması beklenen bir sonuç olarak görünüyor.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Politika