Türkiye, fiili olarak Başkanlık sistemine geçti. Oy verme davranışına bakınca, Türk halkı için belki de en uygun sistemin bu olduğunu düşünüyor insan; zira Cumhuriyet’in başından itibaren hep parlamenter sistemle yönetilmemize rağmen siyasi partilere ve onların programlarına değil, liderlere oy verdi Türk halkı. Oysa parlamenter sistemde, lidere yüklenen değerin kıymeti kendinden menkul değildir. Bu sistem, bireyleri değil, düzen ve işleyiş biçimini ön plana çıkarırdı. Dezavantajı ise Başkanlık sisteminden daha hantal ve ağır işlemesidir.
Oysa Başkanlık sistemi, yine kanunlar ve kurallarla sınırlanmasına ve çerçevelenmesine rağmen, Weber’in “karizmatik otorite” diye tanımladığı lider kültünün ortaya çıkmasına daha uygun bir zemin yaratır. Çünkü bu sistemde, lider adayları şahsen yarışıyor. Bu da “karizmatik otorite” tanımının neşvu nema bulacağı bir model ortaya çıkartıyor.
Nedir bu; karizmatik liderdir. Karizmatik lider, toplumun meşruluğunu kabul ettiği ve tam bağlılık duyduğu kişidir. Bu lidere olan bağlılıkta esas unsur ise, karizmatik otoritenin olağanüstü kişisel özelliklerine olan inancın yüksek olmasıdır. Karizmatik liderlerde aranan özellikler, o liderin sosyal statü ve mesleki uzmanlık bilgisi ile ilgili değildir. Weber, “Karizma, çalışılarak kazanılamayan, doğuştan gelen olağanüstü özellikler olarak algılanmalıdır” der ki, karizmatik liderden biraz da müstesna, deruni bir kudretle donatılmış olması beklentisinin nedeni budur.
Başkanlık sisteminin bir yönü daha var. Bu da siyasetin iki ana artere bölünmesi ve yarışın en yüksek potansiyel oy oranına sahip iki lider ve onların destekçileri arasında geçmesidir. Bu sistemde küçük siyasi parti temsilcilerinin, iki ana rakipten birinin safına geçerek mücadele etmesinden daha doğal hiçbir şey yok. Dolayısıyla yarış sürecinde ne AK Parti’nin MHP’yle ne de CHP’nin İYİ Parti ve Saadet’le ittifak kurmasını yadırgamadım. Yadırgayanların da, bu sistemi hiç anlamadıklarına kanaat getirdim.
Çıkarların gerektirdiği ölçüde ve sürece ittifak kurmak, o siyasi partinin ya da liderin değer kaybı yaşayacağı anlamına gelmez zira. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yemin törenine Abdullah Gül ve Temel Karamollaoğlu’nun katılmasını eleştirmek ve “CHP saflarında yarıştıysanız yemin töreninde işiniz ne?” şeklinde davranmak son derece yanlıştı; seçileni tebrik etmek siyasi nezaket gereğidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakanlık koltuğuna oturacak isimleri birkaç gün önce açıkladığı yeni kabineye gelince, yeni duruma alışamayan pek çok kişi eski sistemdeki Bakanlar Kurulu’nun işlevleriyle durumu açıklamaya çalışıyor. Oysa 16 yeni bakanı, yeni sistemde Cumhurbaşkanı’na belirli uzmanlık alanlarında destek verecek 16 yardımcısı olarak düşünmek gerekiyor. Çünkü Başkanlık sistemi tam olarak bunu öngörüyor.
Sonuçta bakanlar tarafından alınacak kararların ya da hayata geçirilecek uygulamaların son onay makamı Cumhurbaşkanlığı olacak. Meclis’in görevini de ABD’deki Kongre gibi anlamak gerekiyor. Yani kanunları yapma ve gerekli çoğunluk sağlanırsa Cumhurbaşkanı’na soruşturma açabilme gibi yetkiler…
Erdoğan’ın TBMM’de yemin ettikten sonra, gazetecilerin “Size nasıl hitap edelim? Cumhurbaşkanı mı Başkan mı?” sözlerini “Başkan diyebilirsiniz” şeklinde yanıtlaması da boşuna değil. 2017 yılının 16 Nisan’ında oylanan anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı’na “devlet başkanı” sıfatı getirilmişti.
104. Maddede değişiklik öngören 8. maddeye göre, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder. Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapar. Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclis’e mesaj verir. Kanunları yayımlar. Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri gönderir. Kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinde iptal davası açar....”.
Hayırlı olsun diyelim. Türkiye’nin çözüm bekleyen en ivedi sorunu eğitim. Dolayısıyla, diğer bakanlara da, ama en çok Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a başarılar dileyelim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.