Latin Amerika ülkelerinin ortak tarihinin merkezinde sömürgecilik var. Sadece Venezuela değil, Güney Amerika’nın tamamı, hem İspanyol ve Portekiz Krallıkları tarafından yüzyıllar boyunca sömürüldü, hem de kıtadaki yerli halklar onyıllar boyunca süren kitlesel kıyımlarla ya yok edildi ya da köleleştirildi. Dolayısıyla bu yılın başında Venezuela’ya sömürge valisi atamaya kalkışan, geçtiğimiz günlerde de askeri darbe ile meşru Devlet Başkanı Maduro’yu indirmeye yeltenen ABD kibrinin, tarihselliğe dayanan bir tarafı var. Tıpkı İspanyol Krallığı’nın, bölgeye atanmış İspanyol görevlilerin Güney Amerika’da doğmuş çocuklarını ikinci sınıf ilan ederken takındığı o kibir gibi…
Gerçi İspanya Krallığı sonradan kibrinin bedelini tüm kıtayı kayberedek ödedi. Sonunda, yerli halkı örgütleyerek kıtanın özgürlüğe kavuşmasını sağlayan, has İspanyollar tarafından beğenilmeyen o Criolla’lar oldu, orası başka. (Kıtada ortaya çıkan bağımsızlık düşüncesi ve hareketlerine ilham vererek efsaneleşen Simon Bolivar da bir “Criollo” idi, yani babası İspanyol Krallığı tarafından kıtaya İspanya’dan gönderilmiş ve buradaki sömürge faaliyetlerini düzenlemekle görevlendirilmiş bir aristokratken, annesi yerliydi).
Demek istediğim, sömürgecilik döneminin sona erdiği söyleniyor, dünyanın pek çok coğrafyasında, yüzlerce yıl sömürülmüş ülkelerin artık özgürlüğüne kavuştuğunu düşünüyoruz; ama egemenlerin üsttenci kibri bitmiyor; o eski ağırlığıyla, kıyıcılığıyla, çirkinliğiyle yüzünü hiç saklamaya gerek bile duymadan, karşımızda beliriveriyor.
Trump, geçtiğimiz Ocak ayında Venezuela’ya sömürge valisi atar gibi, seçilmiş meşru devlet başkanı halen koltuğunda oturmaya devam ederken, Guaido’yu atamış, geride bıraktığımız dört ay içinde de Venezuela’da sular durulmamıştı. ABD’nin “sözünün dinlenmediği” her ülkede olduğu gibi bu işin sonunun askeri darbeye gideceği de gün gibi ortadaydı. Ve sonunda oldu, geçtiğimiz günlerde Venezuela’da askeri darbe girişiminde bulunuldu, 15 Temmuz’da gördüğümüz manzaraların neredeyse aynını, sivil halkın üstüne sürülen askeri araçları ve diğerlerini bu kez Caracas’ta izledik. Türk halkının verdiği ilham mı diyelim buna bilemiyorum; ama Venezuela halkı da tıpkı bizim yaptığımız gibi, sokaklara dökülerek darbeyi elleriyle durdurdu.
Bir zamanların İspanyol ve Portekiz krallıklarının sömürgelerine karşı takındığı derin kibrinin; Trump şahsında yeni egemenlerde, şu dönemde nasıl hortladığına gelince…
Sebep sömürgecilik döneminin sona ermesi ama sömürü düzeninin bitmemesi. Bolivar’ın amacı kıtanın zengin kaynakları üzerindeki yabancı tekellerin sonlandırılması, kaynakların kamulaştırılması ve Güney Amerika ülkelerinin bir ana devlet çatısı altında güç birliği yapmasıydı. Bağımsızlık kazanıldı ama ne Güney Amerika ülkeleri geniş bir çatı altında bir araya gelebildi, ne de kıtadaki ülkelerin ekonomileri ve doğal kaynakları yabancı sermayeden bağımsızlaşabildi.
Doğrusunu söylemek gerekirse kıtadaki sol eğilimi de biraz buna bağlıyorum ben, hem Bolivarcılık ülküsünün hala yaşıyor olmasına, hem de yüzlerce yıllık sömürü tarihi olan kıta ülkelerinin kaynakları açgözlü emperyalistlerden koruma çabasına…
Ama bu çaba kaynakları korumaya yetmedi. Çünkü yeni kurulan Güney Amerika devletleri, kapitalist ekonomiye bağımlı bir politika izlediler. Bölgedeki zengin doğal kaynakların, hammaddelerin kontrolü de Kuzey Amerikalı ve İngiliz şirketlere verildi. Bu yüzden Güney Amerika ülkelerinin neredeyse tamamının ekonomisi, hem borçlanma hem de yabancıların kontrolündeki kaynaklar nedeniyle küresel piyasa karşısında kırılgan.
Zaten her şey yolunda gitseydi bile, günümüz küresel ekonomisi, görece güçsüz olan devletleri, güçlülere ister istemez bağımlı kılıyor, ekonomilerini kırılganlaştırıyor. Bu tür ülkeler, kaynakları kullanarak kendi üretimini yapmak istese ve hiç dış borçları olmasa bile teknolojiyi, ekipman ve makineyi dışarıdan almak zorunda kalıyor, ki küreselleşmenin numarası biraz da bu. Kaldı ki, Güney Amerika’da ayrıca derin bir sınıfsallık var, ekonomik iktidarı elinde tutan grupların askerle işbirliği var. Ama kıtanın başına gelen her kötü şeyden sadece “kötü yönetimler” sorumlu tutuluyor. Bu biraz haksızlık gibi, sanki…
Velhasıl durum böyle olduğu için; Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesiyken, doğalgaz rezervinde dünyanın sekizinci geniş kaynaklarına sahipken, ülke tıpkı Latin Amerika’nın tamamı gibi yemyeşil bereketli topraklarla kaplıyken, halk derin bir yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Bu korkunç manzaranın mimarı, en azından sebeplerinden biri olan güçler de, Venezuela’ya başkan atıyor, olmadı darbe yapıyor.
“Ya oluruz, ya ölürüz” sözü, sadece bizim için geçerli değil sanırım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.