İstanbul seçimlerinin yenilenecek olması ve bu yenilenme kararının çok tartışmalı bir hal ve şeraitte alınmış olması pek çok söylentiyi, komployu, gereksiz tartışmayı, tuhaflığı beraberinde getirdi. Neler onlar, hepsine değilse de birkaçına kısaca göz atalım:
Sıkı AK Partililer arasında oldukça popüler olan bu söylentiye göre CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu, seçimi kazanırsa, HDP’den gelen oyların karşılığı olarak, bir başkan yardımcılığını ve belediyenin bir birimini gayri resmi bir şekilde, yani el altından HDP kadrolarına bırakacak. Bilindiği gibi, Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırılmadan önce “değnekçilik” tabir edilen özel otopark işleri, çoğunlukla mafyalaşmış, silahlı çalışanlarıyla bilinen grupların elindeydi, daha sonra bu iş belediye tarafından üstlenilerek ücretler ortalama bir rakamda eşitlenmiş, deli dumrul grubuna dönüşmüş otopark mafyası da bitme noktasına gelmişti.
CHP adayı Ekrem İmamoğlu kazanırsa, HDP’ye bırakılacak şirketin İSPARK olabileceği fısıltı gazetesiyle yayılan bilgiler arasında. “İSKİ ve benzeri şirketler olmasın, güvenlik zafiyetine yol açmasın da sadece İSPARK’sa çekeriz” diyenler var. İYİ Parti’ye ise bir Başkan Yardımcılığı tahsis edileceği de sokakta konuşulanlar arasında, elbette tüm bu söylentiler sadece dedikodu mahiyetinde...
İstanbul-Konstantinopolis tartışması:
Seçim sürecinin başından bu yana CHP adayı hakkındaki en saçma tartışma. Bir taraf “Ekrem İmamoğlu’na Rum iması yaparak bütün Trabzonluları ve Karadenizlileri incittiler” şeklinde algı oluşturarak, bir atak varsa bile o atağı kontratakla boşa çıkartıyor; diğer taraf da “Bizim Rum kökleri yakıştırmamız asla olamaz; liderimiz Karadenizli, beş bakanımız Trabzonlu. Kaldı ki, yaptığınız tereciye tere satmak. Zira bu ülkede Kemalist CHP zihniyetinin 80 yıldır kimlikleri bir ayrıştırıcı, ötekileştirici unsur olarak kullanmasının önüne geçen tek partiyiz. Ancak Yunan basınının Ekrem İmamoğlu’na yönelik aşırı ve dengesiz ilginin sebebini yine de merak ediyoruz,” diyerek kimlikler üzerinden ayrımcılık yapmayı reddderek savunma pozisyonuna geçiyor, bir yandan da İmamoğlu’na Yunan ilgisini sorma ısrarını sürdürüyor.
Gerekli mi? Değil. Çünkü bu, algı kirliliği yapılmaya, operasyon çekilmeye çok müsait bir alan bu ve tartışmayı uzatmanın kimseye bir faydası olmayacak gibi.
CHP adayı İmamoğlu’nun, “Trabzonlu olmaklığından ötürü rum denilmek suretiyle ayrımcılığa uğradığı” yolundaki algı çalışması kısmen tutunca, İmamoğlu da bir tür gövde gösterisi sergilemek amacıyla soluğu Trabzon’da aldı. Neden gövde gösterisi diyorum, şundan; İmamoğlu’nun seçim bölgesi Trabzon değil, İstanbul. Bu haldeyken gidip Trabzon’da miting yapması onun bir proje olduğunu ve onu destekleyenlerin amacının İstanbul’dan daha fazlası olduğunu, rakip olarak da Yıldırım’ı değil Erdoğan’ı bellediklerini akla getiriyor. Dolayısıyla CHP adayı isterse Trabzon’a 10 milyon vatandaş toplasın, bu durum yaptığını taktik bir hata olmaktan çıkartmıyor.
İmamoğlu seçime İstanbul’da girecek, İstanbullunun oyunu toplamak için yarışacak, durum buyken gidip Trabzon’da miting yapması onun “İstanbul için değil Türkiye için hazırlanan bir proje olduğu”nu kabak gibi ortaya çıkaran bir görüntüdür. Düşünün Mansur Yavaş’ın ya da Tunç Soyer’in gidip Erzurum’da ya da Aydın’da miting yaptığını. İmamoğlu’nun Trabzon’da miting yapması da aynısı…
AK Parti’ye oy vermeme gerekçeleri:
Söylentilere göre AK Parti’nin içindeki muhalif kanat, normal şartlarda AK Parti seçmeni olmasına rağmen oyunu CHP adayı İmamoğlu’na vermesini istediği vatandaşları suret-i haktan gözüken iki gerekçeyle ikna etmeye çalışıyormuş. Bunlardan ilki; “25 yıldır iktidarız, bir yorgunluk var, vatandaş artık hizmete doydu, yapılan hiçbir şeyden mutlu olmuyor. Bir kez olsun bırakalım İstanbul’u CHP’ye ki, vatandaş neyi kaybettiğini görsün ve bir dahaki seçimde herhangi bir tereddüde düşmeden oyunu AK Parti’ye versin.”
İkincisi ise şu; “Eğer İstanbul’u AK Parti alırsa Erdoğan’ın hem Türkiye’de hem de uluslararası platformlarda meşruiyeti tartışmaya açılır, o yüzden verelim İstanbul’u gitsin”. Hoş değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ne çok seviyorlar, onun siyasi kariyerini ne çok düşünüyorlar. Latife bir yana, asıl İstanbul kaybedilirse Erdoğan’a yönelik bir meşruiyet tartışmasının muhakkak çıkarılacağı ve Erdoğan’ın erken seçime zorlanacağı bana kalırsa gün gübü ortada. Beka meselesi söyleminin bir yüzü de, İstanbul’a bakıyor o nedenle… Bunu İstanbulluların unutmaması gerekiyor…