Amerikalı Almanyalı dış politikanın yoğun ve popüler maddeleri arasında kaç kişinin dikkatini çekmiştir bilmiyorum; ama geçtiğimiz hafta haberlere konu olan iki üzücü manzara beni derin derin düşünmeye sevketti. İlki Siirt’te kızı tarafından evden atılan ve iki haftadır sokakta yaşayan yaşlı bir adamın kendisine mikrofon uzatan muhabire “ne yapalım, dünyadır” derken gözünden yaşların süzüldüğü o an; ikincisi Bursa’da gelini tarafından sokak ortasında tekme tokat dövülen alzheimerlı yaşlı kadının acınası haliydi.
Bu üzücü manzaraları gördüğümde aklımdan geçen ise “bu devirde yaşlı olmak, bundan önceki zamanlara göre daha zor” cümlesi oldu. Sahiden de öyle, bir kere yaşam süresi çok uzadı. Eski zamanlarda 60lı yaşlarda ölenler için “dünyadan kâmını almış” denirdi, şimdi “çok da gençmiş” deniyor. Çok fazla yaşlımız var ve yaşlanma artarak devam edecek. Araştırmalara göre, 2050 yılına dek dünyadaki her 6 kişiden birinin 65 yaş ve üstünde olacağı öngörülüyor. Türkiye’de de hem 60, hem de 65 yaş üstü yaş nüfusunun 20 yıl içinde ikiye katlanacağı tahmin ediliyor. Çok hızlı bir yaşlanma demek bu.
İkincisi, yaşlıların geleneksel dünyadaki rolleriyle bugünkü rolleri aynı değil. Zaten modernizmin travmatik durumlara da yol açan sonuçlarından biri, büyük aile modelinin sona erip, çekirdek aile modelinin ortaya çıkmasıydı. Dolayısıyla büyük ailede varlığı sorgulanmayan, hatta bilgelik (hatta pek çok antik çağ düşünürü filozoflukla yaşlılığı bir tutar), devamlılık, aktarım ve torunlar üzerinde denge mekanizması anlamına gelen yaşlılar; kente göç etmiş hepsi birbirinden yoğun, hayatta kalmaya çalışan üyeleriyle çekirdek ailede, hiçbir işlevsellik arz etmedikleri için fazlalık haline gelmeye, işe yaramaz olarak görülmeye başlandı.
İşin şöyle bir tarafı da var; geleneksel zamanlarda her yaş grubundan insan toprakla haşır neşir olduğu için, sözgelimi tarlada çalışan insan, neredeyse ölene dek çalışmaya devam ederdi. Oysa modern zamanlarda çalışmanın ve iş üretmenin mahiyeti değişti.
Günümüzde insanlar önceden tanımlanmış belirli saatler ve yıllarda çalıştıktan sonra emekli olmak zorundalar. Belli bir yaştan sonra çalışmayı bırakmak, hiçbir iş yapmamak, yaşlı insanların toplumun sırtında birer kambur olarak görülmeye başlanmasına, onların saygınlığını ve değerini yitirmesine yol açtı. Kaldı ki, şehir hayatında yaşlı ebeveyne bakmak, bakan kişinin önemli maddi kayıplara uğramasına da yol açtı, en basitinden anne babasına bakmak için işinden ayrılmak diye bir durum var.
Sadece üretime değil, bir de değişime ayak uydurma sorunu var ki, yaşlılar bu konuda da gençlere göre daha yavaş olduğu için, bir saygınlık kaybı da bu noktada yaşandı. Yaşlılar teknolojinin değişim ve dönüşüm hızına ayak uyduramadığı için de bilgeliğini yitirmiş varsayıldı. Çünkü onların sahip olduğu sözlü anlatının yerini elektronik iletişim araçları aldı, böyle olunca yaşlıların sahip olduğu bilgi değersizleşti.
İçinde yaşadığımız en azından son 100 yıl içinde yaşlılığın, tam da Foucault’nun deliler ve suçlular üzerinden tarif ettiği türden bir problem, normal dışı bir durum olarak tarif edilmesi; yaşlılığın hayatın evrelerinden biri olarak değil de, iyileştirilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesine yol açtı ve bu da yaşlılığın önüne geçme çabalarına yol açtı. Bu çabalar ise koskoca bir anti-aging sektörünün doğmasına; bilge yaşlılığın ortadan kalkıp genç, dinamik-yaşlılık diye bir kavramın ortaya çıkmasına yol açtı; ama ruh yerine bedenin öncelenmesi, genç kalma tutkusu ve benzeri şeyler ayrı bir yazının konusu.
Demek istediğim, geleneksel zamanlardan bu yana durum ne kadar değişmiş olursa olsun, yaşlıların evdeki rolleri ne kadar azalmış olursa olsun, bir evladın babasını rahatça kapının önüne koyabilmesi, bir gelinin hasta kayınvalidesini sokak ortasında acımasızca dövebilmesi giderek normalleşiyor, hatta yeri geliyor yaşananlara, “yaşlı bakımı zordur” diye gerekçeler üretiliyor. Eskiden insafı olmayanı bile, en azından yaptıklarını açıktan yapmaktan alıkoyan “elalem ne der” korkusu vardı, belli ki artık o da yok…
Velhasıl değişen sadece hayat biçimlerimiz değil, değer sistemimiz ve kültürümüz de dönüşüyor, -bence- aşınıyor. Bu da, önümüzdeki yıllarda hem yalnızlığın hem de yabancılaşmanın giderek artacağı anlamına geliyor. Devletin ise, her bir yıl genel nüfusa oranı daha da yükselen yaşlılar konusunda aktif politikalar üretmesi gerekiyor, yoksa yaşlı ebeveynini sokak ortasında tekmeleyen daha çok evlat göreceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.