Geçtiğimiz haftasonu İsrail’in başkenti Tel Aviv’de düzenlen 64. Eurovision Şarkı Yarışması’nda Madonna’nın sergilediği protesto şovu, Filistin meselesine duyarlı kesimlerin desteğini almış gibi gözüküyor. Gecede, Madonna’nın şovunun bir anında dansçılar sahneye sırtlarını dönerek elele tutuşuyor ve birinin sırtında İsrail, diğerininkinde ise Filistin bayrağı gözüküyordu. Ama bana kalırsa bu görüntü bir protestodan ziyade, Filistin ve İsrail halklarının barış içinde yaşaması temennisini bildiren eşitlikçi bir varsayıma daha çok benziyordu.
Protestoya gerçekten benzeyen şey, yarışmaya İzlanda’dan katılan Hatari grubunun üzerinde “Filistin” yazan atkıları kameraların göreceği şekilde yukarı kaldırmasıydı. Ama tahmin edileceği üzere Madonna’nın eylemi, hem kraliçenin isminin popülerliğinden ötürü, hem de “yine ne skandala imza atmış acaba” merakını gıdıkladığından daha çok izlendi ve konuşuldu. Oysa Madonna’nın mesajı sorunluydu, zira İsrail ve Filistin bölgede, geçinemeyen ve sürekli birbirini hırpalayan eşit şartlara sahip iki komşu değil ki, onlara “hadi öpüşün barışın” mesajı vererek problemi hitama erdirelim. İsrail, yıllardır Filistin toprağında işgalci ve zamana yayılmış bir şekilde, dünyanın gözlerine bakarak ağır çekimde Filistinlilere soykırım uyguluyor. Elele tutuşmanın Filistin meselesiyle ilgisi ne?
Daha önce, Filistinli gruplar Madonna’ya Eurovision Şarkı Yarışması’nı boykot etme çağrısında bulunmuşlar, ama Madonna bunu “müziğini siyasete alet etmeyeceği” gerekçesiyle reddetmişti. Çünkü, İsrail’e hiç gitmemek ve Eurovision’a katılmamaktansa, katılmak ve protesto görünümlü bir şov sergilemek, maddi manevi daha kazançlı olacaktı. Oldu da. Yanlış anlaşılmasın para için İsrail’e gidip, “Filistin çocuklarına silah sıkan hayranlarıyla buluşan” Özcan Deniz ve Aslı Enver gibi “Türk” ve “Müslüman”lar da var. Dolayısıyla bizim kimseye, hele de Müslüman bile olmayan Madonna’ya, “İsrail’i neden düzgün protesto etmedin” deme gibi bir lüksümüz olamaz.
Ama protestolarının, skandallarının neden hep bir biçimde Madonna’nın kariyerini sağlamlaştıran, şöhretini büyüten, efsanesini çoğaltan birer tuğlağa dönüştüğünü anlamak, İsrail protestosu örneği üzerinden mümkün. Popun kraliçesinin eylemlerinin, neden asla şahsına ve kariyerine zarar vermediğinin şifrelerini gösteren bir örnekti Tel Aviv’deki Eurovision gösterisi. Cevap ise şu, Madonna’nın skandalları, çılgınlıkları, delilikleri bizzat “show”a dahil, onlar da gösterinin parçası. Bunların, en başından bu yana ilmek ilmek işlenen kariyerde hep bir yeri, hep bir rolü var, olmaya da devam ediyor.
Sözgelimi, aydınlanmadan, Fransız Devrimi’nden bu yana sürekli dövülen Katolik Kilisesi’ne vursan ne olur, vurmasan ne olur? Madonna’nın 1989 tarihli Like a Prayer’ın klibinde zenci bir papazla öpüşmesi, birtakım bedeller de ödenebilecek bir “otoriteye başkaldırı” protestosu değildi ki… Katolik Kilisesi’ni eleştirmek ve karşılığında aforoz edilmek, küresel kültür ve sanat iktidarının tahammül sınırlarını zorlayan bir başkaldırı değil ki, hatta sinek ısırığı etkisi yaratan bir tavır bile değil. Keza, Madonna’nın 1986’da hamile kalmış bir ergeni canladırdığı klibinde, babasına “Papa Don’t Preach” (Baba bana vaaz verme) diyerek kürtaj resti çekmesi de aynı şekilde, dünyanın en büyük başkaldırısı sayılmazdı. Tıpkı, sahnede mastürbasyon yapmasının, Porto Riko’da şarkı söylerken, ülkenin bayrağını bacağına sürtmesinin ya da 2003 yılında katıldığı MTV Video Müzik Ödülleri Gecesi’nde Britney Spears’ı öpmesinin çok riskli hareketler olmaması gibi…
Geçtiğimiz yıl Forbes tarafından 580 milyon dolarla dünyanın en zengin kadın şarkıcısı olma unvanını açık ara kazanan Madonna’nın müzik tarihinde yadsınamaz bir yeri var. O “popun kraliçesi”, gelmiş geçmiş en ünlü müzik ikonlarından biri. Popun bir nevi tarihi.
Oysa aynı Madonna’nın -aynı yıl doğdukları ve biri kral, diğeri de kraliçe olarak anıldığı için kıyaslıyorum- ne Michael Jackson ayarında bir yeteneği, ne aynı güçte bir sesi, ne onlarca hit şarkısı, ne de kendine has dansı vardır. Ama Madonna da, Michael Jackson kadar ünlüdür. Çünkü, Madonna’yı Madonna yapan müzikal başarısı kadar kariyer planlamasıdır da. Yani, Madonna’nın uzun vadede tavır ve davranışlarını, her bir adımını ince ince planlayarak kariyerini kurmuş, yürütmüş ve bugüne dek getirmiş olması, doğru yerde doğru hareketi yapmayı başarabilmesi. Ya risksiz atışları tercih etmesi ya da yapacaksa da ne şişi ne kebabı yakmamayı bilebilmesi...
Madonna’nın İsrail’de yaptığı elele tutuşma protestosu, Filistin ve İsrail’i her anlamda eşitlemek anlamına geliyordu -ki bu yanlıştı. Herşeyden önce, o bölgedeki topraklar İsrailliler tarafından işgal edilmeden, yani 1948’den önce Filistin toprağıydı, kaldı ki kimin kim tarafından yıllardır katledildiği de gün gibi ortada. Bu şartlar altında, elele tutuşma görüntüsünün İsrail’in suçlarını gizleme değilse bile -bir anlamda- hafifletme işlevi taşıyan bir aparata dönüştüğü ortaya çıkıyor. Bu durumda gerçek anlamda bir protestodan sözetmek ise mümkün olmuyor. Dolayısıyla Madonna Tel Aviv’de, hem konserini vererek ücretini almış, hem ortada elele tutuşarak çözülecek denli küçük bir sorun varmış gibi yaptığı için İsrail’in gerçek anlamda tepkisini çekmemiş, hem de Filistin konusunda duyarlıymış gibi davranmış oldu. Bir taşla üç kuş, fena değil, değil mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.