Küresel dünyanın sonu mu?

04:0028/09/2018, Cuma
G: 28/09/2018, Cuma
Özlem Albayrak

ABD Başkanı Trump’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma iki gündür hararetle tartışılıyor. Nasıl tartışılmasın ki? Trump, duraksamadan, tereddüt etmeden, bir saniye düşünmeden ve anında Amerika’nın varoluşunu üstüne kurduğu tüm değerlerden yani küreselleşme doktrininden vazgeçtiklerini söyledi,: “Biz küreselleşme doktrinini reddediyoruz. Tüm dünyadaki ülkeler kendi ülkelerini korumalıdırlar… Bundan sonra sadece bize saygı gösteren ve açıkçası dostumuz olan ülkelere yardımda bulunacağız”.Ama

ABD Başkanı Trump’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma iki gündür hararetle tartışılıyor. Nasıl tartışılmasın ki? Trump, duraksamadan, tereddüt etmeden, bir saniye düşünmeden ve anında Amerika’nın varoluşunu üstüne kurduğu tüm değerlerden yani küreselleşme doktrininden vazgeçtiklerini söyledi,: “Biz küreselleşme doktrinini reddediyoruz. Tüm dünyadaki ülkeler kendi ülkelerini korumalıdırlar… Bundan sonra sadece bize saygı gösteren ve açıkçası dostumuz olan ülkelere yardımda bulunacağız”.



Ama konuşmasında hem bu cümleleri kurdu; hem Venezuela ordusuna seslenerek sistem değişikliği önerisi yani darbe çağrısı yaptı; hem küreselleşmeye hayır dedi, hem de İran’a yaptırım tehditlerine devam etti; hem herkes başının çaresine baksın diye konuştu, hem de sosyalizmi hedef alan bir yaklaşım sergiledi. Bana kalırsa Trump yönetiminin vazgeçtiği küresellik değildi, “yumuşak güç”tü. Yani bundan sonra dünya üzerindeki etkinliğini kültür, edebiyat, sinema, sanat ve diplomasiyle yürüten bir ABD’den ziyade, askeri gücü, ekonomik yaptırımı, iktisadi tahakkümü ya da uluslararası örgütlerdeki etkinliği kullanan bir ABD’yle karşı karşıya kalacağız gibi gözüküyor. Daha da özeti, ABD bugüne dek yumuşaktı, bundan sonra sertleşmeyi tercih edeceğe benziyor.

Trump’ın açıklamasından sonra, sahiden de küreselleşme döneminin bittiğini ya da bitmeye başladığını düşünenler oldu. Böyle düşünmekte de haksız değiller; nitekim Koskoca ABD Başkanı’nın çıkıp BM Kurulu’nda açıktan küreselleşmeyi reddetmesi; ABD’nin varoluşsal bir çelişkiye düşmesi anlamına gelirdi ki; ardında gerçekçi bir zemin olmadıkça bir aptal bile bunu yapmazdı. Dolayısıyla Trump genellikle ciddiye alındı ve ABD’nin Bosna Savaşı’ndaki ve Suriye’deki eylemsizliği küreselleşmeden vazgeçişe delil gösterildi. Bir kısım analistler, küreselliğin ilk sarsılma tarihi olarak Vietnam’ı gösterdi.

ABD içinde küreselciler ve karşıtları arasında bir mücadele olabilir; bu mücadelede şimdilik Trump taraftarları galip gelmiş görünüyor da olabilir. Ama Trump’ın yaptığı açıklamayı buna bağlayarak küreselliğin yenilgisini ya da yokoluşunun başlangıcını ilan edenlerin belki biraz daha düşünmek isteyeceklerini sanıyorum. Zira sosyolojik olarak küreselleşme süreci bir kişinin ya da bir grubun kararıyla, tarihin akışı içerisinde kısa sayılabilecek 10, 20 ya da 40, 50 yıl gibi süreler içinde durdurulabilecek ya da tersine çevrilebilecek bir durum mudur, zannetmiyorum. Çünkü benim anladığım küresellik, dünyanın içinden geçtiği tarihsel bir dönemin adı, Trump’ın oyuncaklarından biri değil.

Küreselliğin ortadan kalkacağı bir gün hiç mi gelmez, elbette gelir. Dünya tarihinde, akışı tamamen başka bir yöne kaydıracak paradigmatik, şok kırılmalar elbette olmadı değil; mesela geleneksel dönemlerden modern dönemlere geçiş süreci böyle bir kırılmanın ürünü ama bunun olabilmesi için bir Fransız Devrimi, bir Sanayi Devrimi ve tüm dünyada çalkantıyla geçen onyıllar belki bir asır gerekti. Küreselleşme denilen şey de dünyanın eriştiği bir durumun adı sonuçta; üstelik modernliğin sıfatlarından biri olacak denli baskın bir durumun adı: Küresel modernlik.

Küresel dünyada ise karşılıklı bağlantılılık diye bir kavram var. Kabaca diyebiliriz ki, her şey birbirine bağlı ve diyalektik bir süreçte her şey karşıtıyla kaim. Küresel ekonomi ve yerel ekonomi birbiriyle göbekten bağlantılı, küresel siyaset ve yerel siyaset açık biçimde bağlantılı (Birleşmiş Milletler küresel siyaset üretme platformlarından sadece birisi ve Trump şaka gibi ama küreselliği bu platformda reddediyor), yerel kültür ve küresel kültür, birbirini hem değilleyen, hem dönüştüren işlevlere sahip. Üstelik bunlardan birini tutalım, diğerlerini atalım gibi bir seçenek de yok. Biz sevelim ya da sevmeyelim, böyle.

Benim bilebildiğim kadarıyla -ABD iç kavgasındaki “küreselciler ve karşıtları” gibi siyasi isimlendirmelerden sözetmiyorum- küresellik, yeryüzündeki hiç kimsenin “hadi biz küresellikten çekiliyoruz” diyebileceği bir süreci ifade ediyor olamaz. Trump, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana, -Vietnam Savaşı ya da 11 Eylül sonrası işgaller gibi kaba kuvvetin kullanıldığı süreçlerde inkıtaya uğramış olsa da- uyguladığı ‘yumuşak güç’ten vazgeçeceğini gösteriyor ama bunun yerine ne koyacağı hala belirsiz.

Trump’ın sınırlara duvar örmesi, göçmen istememesi, İsrail’i destekleyip Müslümanlara terörist muamelesi çekmesi ya da artık hiçbir devlete yardım etmeyeceklerini söylemesi küreselleşmenin bittiği anlamına gelmez. Hatta buna elinde hepi topu 4 yıl olan tek bir ABD Başkanını bırakın, kimsenin gücü kolay kolay yetmez. Örnek mi, küresel faktörlerden sadece ama sadece biri olan doların egemenliğini bugüne dek Çin’den Rusya’ya Avrupa’dan Türkiye’ye kırabilen çıkmadı.

Sonuç; Sınırlara duvar örmek, göçmen istememek ve benzeri tuhaflıklar, küreselliği sona erdirmez, olsa olsa ABD’nin varoluş ilkelerine ters düşmek anlamına gelir. Anlayacağınız Trump, kendi ayağına sıkıyor. Bunu bir sonraki seçimde göreceğimize inanıyorum.

#ABD
#Küresel dünya