Kılıçdaroğlu’nun, PKK’lılarla çıkan çatışmada hayatını kaybeden sözleşmeli piyade er Yener Kırıkçı’nın Ankara Çubuk’taki Pazar günü gerçekleştirilen cenaze töreninde uğradığı saldırı, son üç günün en flaş haberiydi. Öyle ki, AK Parti’nin İstanbul’la ilgili olağanüstü itirazına yönelik YSK’nın vereceği karara yönelik bekleyişleri de, Ekrem İmamoğlu’nun Maltepe’de düzenlediği mitingi de unutturdu.
Bu tür bir saldırının, linç girişiminin büyük tartışma koparması normal, zira Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye oy veren milyonlarca seçmeni de temsil eden bir siyasetçi, bu ülkenin kurucu partisinin Genel Başkanı, dolayısıyla milyonlarca kişi o yumruk kendilerine atılmış gibi hissetti ve büyük gürültü çıktı. Buraya kadar anlaşılamayacak bir durum yok ve “70 yaşındaki adama vurulur mu?” argümanı da haklı. Sahiden de yaşananlar, görmekten mutlu olunacak manzaralar değildi… Üzücü ve can sıkıcı, en hafifinden gereksiz bir fotoğraf ortaya çıktı. Onu da bırakın, şiddetle ne çözülmüş ki bugüne dek, şehit yakınının kalp acısı hafifleyecekti… Hafiflemediği gibi, şiddet eylemini gerçekleştiren kişinin ellerine takılan kelepçe, bu kez genç şehide içi yanan bizim gibi yüzbinlerce insanı daha da üzdü.
Deniyor ki, olay provokasyon, çünkü cenazede “o mahalleden olmayan pek çok kişi tespit edildi”! Gülsen olmaz, zaten gülecek halimiz de yok, ama insan düşünmez mi “şehit cenazesine çevre mahallelerden, köylerden, ilçelerden hatta şehirlerden katılım olması hiç rastlanmamış bir durum mudur bugüne dek?” diye… Şehit cenazesi bu, köyün Mehmet Ağası eceli yetip 90’ında ölmüş değil ki, sadece mahallelinin katılımı beklensin, değil mi?
Cenazedeki olayların “dışarıdan gelmiş kişilerce gerçekleştirilen bir provokasyon olmadığı” Kılıçdaroğlu’na saldıran Osman Sarıgün’ün şehidin evinin de bulunduğu Akkuzu mahallesinin sakinlerinden biri olmasıyla bile tescillenebilir. Belli ki orada olan şey; duygu yoğunluğunun, acının, kederin, gözyaşının birbirine karıştığı bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun hem terör örgütünün siyasi uzantısı olarak görülen HDP ile ittifak kurup, hem de şehit cenazesine önceden haber vermeksizin katılmasıyla oluşan rahatsızlığın patlamasıydı, belli ki mahalle halkı çocuklarının toprağa düşmesinin acısını yansıtacak bir hedef aradı.
Hayır, elbette bu onaylanacak bir durum değil; CHP’nin HDP ile ittifak kurma hakkı da yok diyemeyiz. AK Parti nasıl ki MHP ile ittifak kurduysa, sözkonusu ikili sistem olduğundan CHP’nin de HDP ile, İYİ Parti ile, hatta Saadet ile ittifak kurma hakkı var. Sorun şu ki, CHP bunu açıktan yapmadı, gizli ve kapalı kapılar ardında gerçekleştirdi ittifak ilişkisini. Bu görüntü de, sözkonusu ittifakı olması gerekenden daha şaibeli bir görüntüye evriltti.
İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun seçimlerden hemen önce çıktığı ekranlardan birinde “YPG bize saldırmaz” demişliği, bundan iki yıl önce Ankara’dan İstanbul’a yaptığı “Adalet Yürüyüşü”nde HDP’li üyeler, HDP Eşbaşkanı Serpil Kemalbay, HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, HDP İstanbul Milletvekili Celal Doğan, HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca ve eski Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ten oluşan heyetle kolkola girerek yürümüşlüğü var. HDP’li ekibin verdiği çiçeği elinden düşürmemişliği var.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’lilerle kolkola girmesinin de gayri meşru olduğunu iddia edemeyiz, zira Avrupa’da olsa çoktan terör örgütü bağlantısı gerekçe gösterilerek kapatılacak bir parti olmasına rağmen, HDP Türkiye’de fiilen varolan, kanunen de Meclis’te yeralan bir siyasi parti. Ama durum buyken, yani Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin HDP ile kurduğu ittifak bağı apaçık ortadayken, Kılıçdaroğlu’nun hem de şehit yakınlarının onayını almadan, en azından onlara cenazeye katılacağı bilgisini iletmeden, emniyet güçlerini dahi bilgilendirmeden şehit cenazesine katılmaya kalkışması en hafifinden tedbirsizlik.
Üstelik biliyoruz ki, geçtiğimiz yılın 21 Haziran’ında Kılıçdaroğlu’nun bir başka şehit cenazesine gönderdiği çelenk şehit yakınları tarafından parçalanmıştı. Belli ki Kılıçdaroğlu’nun şehit cenazelerine gösterdiği ilgi, çocukları ellerinden gitmiş bazı şehit aileleri tarafından pek hoş karşılanmıyor. Durum buyken, şehit cenazelerine hiçbir önlem almaksızın katılma konusundaki bu ısrar niye?
Sözkonusu durumu, İstanbul seçimlerinin kaybedilmesine, siyaset dilinin kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı olmasına bağlamayı akla yatkın bulmak tam da bu nedenle zor. Seçimlere giderken karşı ittifakta yeralan HDP’nin terör bağlantısını hatırlatmak, beka meselesine vurgu yapmak neden kutuplaştırıcı dil anlamına gelsin ki hem? Ne diyecekti Cumhur İttifakı üyeleri “HDP’nin terör örgütüyle bağı yoktur” mu? Bu doğru olur muydu?
Kutuplaştırıcı dil denilince benim aklıma Avrupa sağındaki ırkçı, göçmen karşıtı, populist siyasetin kan dondurucu argümanları geliyor; Trump geliyor; bir de 28 Şubat’ta toplumun bir kesimini diğer kesimine kırdıran vesayet dili…
Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun diyelim, bu manzaranın bir daha tekrarlanmaması dileğiyle…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.