İdeolojiler öldü mü?

04:008/06/2018, Cuma
G: 8/06/2018, Cuma
Özlem Albayrak

Türkiye seçim yolunda, Ramazan ayında olmamıza rağmen gündem çok yoğun, Cumhurbaşkanı adaylarının meydanlarda dillendirdikleri söylemler de, kimi tutarsızlıklarıyla, kimi iddialarıyla, kimi de komiklikleriyle konuşulmaya değer. Bunları da yazıyoruz, konuşuyoruz elbette ama siyasetin genel manzarası ve yapılan ittifaklar da en az diğer gündem maddeleri kadar -ve hala- ilginç geliyor doğrusu.Bakıyorsunuz, bir araya gelmeleri imkansız görünen, aralarında varoluşsal uçurumlar bulunan CHP, İyi Parti,

Türkiye seçim yolunda, Ramazan ayında olmamıza rağmen gündem çok yoğun, Cumhurbaşkanı adaylarının meydanlarda dillendirdikleri söylemler de, kimi tutarsızlıklarıyla, kimi iddialarıyla, kimi de komiklikleriyle konuşulmaya değer. Bunları da yazıyoruz, konuşuyoruz elbette ama siyasetin genel manzarası ve yapılan ittifaklar da en az diğer gündem maddeleri kadar -ve hala- ilginç geliyor doğrusu.



Bakıyorsunuz, bir araya gelmeleri imkansız görünen, aralarında varoluşsal uçurumlar bulunan CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet bir uçta; yakın dünya görüşlerine sahip gibi gözüküyor olmalarına rağmen aslında aralarındaki fark diğer 4 benzemez kadar keskin olan AK Parti, MHP ve BBP bir başka uçta duruyor. İnsan bu manzaraya bakarken, kendini o iddianın, yani ideolojiler çağının sonunun geldiği, büyük anlatıların bittiği analizinin doğru olup olmadığını düşünürken buluyor.

İdeoloji, kabaca fikirler bilimi olarak bilinir. Bir dünya görüşünü, bir yaklaşımı sistematik şekilde açıklayan ve uygulamayı salık veren pakettir ideoloji. Toplumun kendi kendine değişmeyeceğini varsayan bilgi sahiplerinin sözkonusu toplumu daha aydın, daha medeni, daha akılcı ve daha gerçekçi kılmak üzere tasarlayarak ortaya koydukları kurallar bütünüdür temelde. İdeoloji, Aydınlanma dönemi sonrası ve elbette Fransa’da ortaya çıkmış bir terim. İsim ve fikir babasının ise De Tracy isminde, Fransız Ulusal Entitüsü’nü kuran ve yöneten kişi olduğu biliniyor. Sözünü ettiğimiz enstitünün, 18. yüzyılda, akılcı bir toplum düzeninde yasama görevini yürütecek yöneticilere öğütler verme işini yapacak insanları yetiştiren enstitü olduğunu da belirtelim.

Sözgelimi; dikkatinizi çektiyse –bu kişiler eskiden çoğunluktaydı, şimdi azınlığa düştüler– bazı dindarlar, bütün -izmleri ve ideolojileri reddederdi; çünkü tüm ideolojiler ve izmler, akılcı, seküler ve bilime-deneye dayalı kuralları olan yasalara tabidir.

Şimdiye dek sağ ve sol ideolojiler tüm dünyadaki iki ana akımı temsil etti; ama bunlar dışında başka ideolojiler de olduğu gibi, bu kavramların altında saçaklanan onlarca irili ufaklı ideoloji de ortaya çıktı, dönemsel ideolojiler de oluştu ve imparatorluklardan sonra yeni kurulan devletler de kendilerine ait bir ideoloji oluşturdu. Amaç aklın bütün insan davranışları ve inançları üzerinde hüküm sürmesini sağlamaktı. Sonuçta ideoloji, aydınlanmadan itibaren onyıllar boyunca aklın karşısına dikilen her şeye karşı bir silah olarak kullanıldı. Kavramın tarihinin başından bu yana hem cehalete karşı, hem de akla ve pozitif bilimlere uygun olmayacak türden yanlış eğitimlere karşı savaş ideoloji yoluyla verildi. Bu savaşta kah aklın sözcüleri olarak görülen ideologlar kullanıldı; kah daha şiddetli araçlar…

Ama ilk başta cehalete karşı bilgiyi, yanlışlığa karşı doğruluğu temsil eden ideoloji kavramına 1. Dünya Savaşı’nda sonra yüklenen anlam değişti. Savaştan dolayı yıkılmış, harap olmuş Avrupa’da ayrılıklar ve ayrımcılıklar, hoşgörüsüzlükler, siyasi nedenlerden kaynaklanan şiddetin giderek yükselmesi ve sonradan ikinci dünya savaşına neden olacak olayları başlatacak genç faşistlerin yavaş yavaş başlarını çıkartmaya başlamaları, bilimsel akla ve aydınlanma adına ortaya çıkan her şeye şüphe düşürdü, ideoloji dahil.

Bilimsel bilgi sahipleri bildiklerinden şüphe duymaya başladı. İdeoloji de bilginin temsilcisi olma tahtından indirildi, inançlar alanına alındı. Hatta öyle ki, ideoloji rasyonel bilginin önündeki engeller olan boş inançlar, önyargılar, değişime dirençli kalıpları temsil eder hale geldi. O yüzden günümüzde birine “ideolojik kafa” dediğimizde, ona iltifat etmiş olmuyoruz. Meselelere fazla ideolojik baktığını düşündüğümüz insanı; bağnaz, gerçekleri görme yetisi ya da isteği bulunmayan ve yeniliklere kapalı olarak değerlendiriyoruz.

Elbette ideolojinin tarihsel olarak kazandığı anlamlar ve aldığı biçimler anlattığım kadarıyla sınırlı değil, hatta özet geçtiğimi söyleyebilirim, zaten dünyanın giderek daha parçalı ve bireylerin daha irrasyonel yaşamaya başladığı bu dünyada, hiçbir kavramın eski içeriği ile kalması da beklenemezdi.

Öte yandan, bilgiyi elinde tutan ve buna tek başına güçleri yetmeyecek olsa bile toplumun değişmesi dönüşmesi, akılcı bir form alması gerektiğine inanan ideologlar hala var. Büyük anlatılar tabii ki yıllar önce çok daha güçlü ve etkiliydi, ama günümüzde de tamamen yokolmuş değil. Sözün özü, ideolojiler topluma dair bir iddia idi, varolanı değiştirme arzusuydu, bu arzunun hiçbir biçimde ölmeyeceğini bildiğimize göre, –çok zayıflamış olabilirler ama– ideolojilerin ölümünü ilan etmek için biraz fazla erken olabilir.

Yani, seçime beş kala siyasette gördüğümüz bu karmaşık manzara, ideolojilerin öldüğünü değil, yanyana dizilmiş çeşitlemeler şeklinde form değiştirerek varolmaya devam ettiklerini gösteriyor olabilir. Bu da çünkü bir tür iddia, bu da toplumu değiştirme amacının göstergesi. Bakalım, bu yeni formun bulacağı karşılık ne olacak…

#İdeoloji
#Dönem