Daha önce de dönem dönem tartışılan idam cezasının geri getirilmesi, son günlerde kayıp çocuklar vakalarındaki artış nedeniyle yeniden gündeme geldi. Kaybolduktan sonra öldürülmüş halde bulunan 4 yaşındaki Leyla Aldemir ve 8 yaşındaki Eylül Yağlıdere’nin cansız bedenleri tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Çocuk kaçırma, istismar ve öldürme suçlarına daha yüksek cezaların -haklı olarak- gelmesini isteyenler arasında idamı önerenler başı çekti.
Doğrudur, insanın yüreğini parçalayan bu tür olaylar karşısında “öldürülmeli bu sapıklar, nefes almalarına bile izin verilmemeli” diyesi geliyor insanın. Elhak, özellikle hayvanlara ve çocuklara işkence edenlere, onları suistimal edenlere, canice katledenlere ne ceza verilirse verilsin, yeterli olmaz gibi hissediyorsunuz öfkeyle.
Üstelik, bu sapkın zihniyetin hakkıyla cezalandırılmamasının bir nevi cesaretlendirme anlamına geleceği, dolayısıyla yeni çocuk kaçırma, öldürme vakalarına kapı aralayacağı düşüncesi de yabana atılır türden değil. Elbette, cezaların caydırıcı olması, bu cürmü işleyenlere yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödeyeceklerinin bildirilmesi gerekiyor.
Ama idam cezası, bin kere düşünülüp bir kere alınması gereken kararlardan biri. Bir kere, idam cezasının sözkonusu suçu engellemede işlevsel olabileceğine dair bir veri yok. Bazı suçlara idam cezası uygulanan pek çok ülke var; ama aynı ülkelerde aynı suçların cezası idam edilmek olduğu için azaldığına yönelik hiçbir gösterge yok. Zaten mental olarak sağlıklı insanların bu suçları işlemeyeceği ortada, bu tür canavarlar için idam cezası caydırıcı olabilir mi, pek sanmıyorum doğrusu.
İkincisi, yanlış hüküm sonucu idam cezası verilen birinin sonradan masum olduğunun ortaya çıkması gibi bir tehlike var. Suçu kanıtlarla sabit görüldüğü halde, bir kişinin o suçu işlememiş olabileceği ihtimalini bilebilmek için kahin olmak da, CSI serileri müdavimi olmak da gerekmiyor. Bu konuda Türkiye tarihinde de, dünyada da mebzul miktarda örnek var. Hatta bizde filmi bile çekildi: “Pardon”.
Dolayısıyla mesele, bir masumun bile haksız yere kurban edilmemesiyse, Türkiye kaç gündür, tek bir çocuğu bile zarar görmesin diye hop oturup hop kalkıyorsa, olması gereken geri dönülmez hatalar yapmayı kanunlaştırmak mı olmalıdır, yoksa ceza infaz sistemini düzelterek yeni sapıklıkların önüne geçmek mi olmalıdır sorusunun cevabı açık.
İdam, Avrupa Birliği Uyum Yasaları’na da aykırı. Gerçi Avrupa’nın yüzyıllar boyunca medeniyet adına üst üste koyduğu her türlü değere ihanet edercesine yabancılara karşı gün be gün giderek ırkçılaşması; Almanya ve Hollanda’nın başı çektiği bazı üye ülkelerin Türkiye’ye ancak düşmanlık kelimesiyle tanımlanacak yaklaşımları göz önüne alındığında, Avrupa’ya uyum filan gibi fikirler önemsizleşiyor.
Sahiden de, mültecilere yaklaşımlarına bakıldığında, bu konuda bizim Avrupa’dan öğreneceğimiz bir şeyimizin olmadığı, ama Avrupa’nın bizden öğreneceği çok şeyi olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Türkiye’nin, Avrupa’dan gelecek tavsiye adlı diplomatik ukalalıklara kesinlikle ihtiyacı yok.
Ama idam, bir toplumun yapısıyla ve geleceğiyle ilgili perspektifi de gösteren temel konulardan biri. Rasyonel ilkelerle yönetilen, şeffaf ve modern bir işleyişe sahip olan, iyi kötü bir demokrasisi bulunan, otoriter yönetimlere ya da diktatörlere sahip olmayan pek çok ülkede idam cezası uygulanmıyor.
Onun yerine, suçla ciddi şekilde mücadele ediliyor, mesela bazı suçlar sözkonusu olduğunda mahkemelere iyi hal indirimi yetkisi sağlanmıyor; suç oluşmadan önlemek adına ne yapılabilecekse onlar yapılıyor. Önleyici çalışmalar kapsamında, kamuoyu bilgilendiriliyor, aileler bilinçlendiriliyor, çocuklara bir tehlike karşısında nasıl davranması gerektiği öğretiliyor vesair. Olması gereken de bu, Avrupa öyle istediği için değil, ama Türkiye’ye böylesi yakışacağı için.
İslamcılar arasında ise, “İslam’a göre kısasta hayat vardır, o halde idam yasası çıkarılmalıdır ki adalet yerini bulsun” gibi romantik gerekçeler öne sürenler var. Oysa, İslam’a göre, bir suçluya ceza verilebilmesi için, cezayı gerektiren fiilin işlenmesine müsait ortamın da ortadan kaldırılması gerekir.
Sanki İslam’ın tüm kuralları uygulanıyormuş da “kısas” kalmış gibi davrananlar alınacak; ama İslam kurallarının uygulanabilmesi için önce tüm organ ve hücreleriyle birer İslam toplumu olmak gerekiyor. Bunu yapabiliyor mu İslam toplumları, bunu yapabildi mi Türkiye?
Hem belki böylesi daha İslamidir, hiç düşündünüz mü?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.