Hopa İmam Hatip Lisesi mezunu. Lisansını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi-Gazetecilik bölümünde, Yüksek Lisansı’nı Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü-Sosyoloji bölümünde tamamladı. Aynı bölümde doktora yapıyor. Üniversite yıllarında çalışmaya başladığı Yeni Şafak’ta köşe yazıyor.
Beyazların nefret suçları işlemesine, terör eylemleri yapmasına zemin hazırlayacak denli etkili bu delilik atmosferi; 11 Eylül’den sonra başlatılan ve günümüze dek durmaksızın, ara verilmeksizin, şiddeti hafifletilmeksizin tekrarlanan İslamofobi söyleminin kitlelerin kılcal damarlarına dek sirayet ettirilmesiyle kuruldu. İkinci neden ise Doğu’dan Batı’ya doğru olan göçün, Ortadoğu’nun karışması, ülkelerin istikrarsızlığa ve iç savaşlara sürüklenmesi nedeniyle artması, mültecilerin Batı’ya akın etmeye başlamasıydı.
Bu durum, özelde Avrupa’nın, genelde tüm Batı’nın ayarını bozdu, siyaset kurumunu dahi çökertti, diyebiliriz. Bugüne dek Batı tarafından kurulan tüm çok kültürlülük, çok renklilik, çok inançlılık tezleri yokolma noktasına geldi. Bu değerleri savunan siyasetlerin halktaki karşılığı giderek azalıyor; meydan ırkçı, yabancı düşmanı, nefret dolu siyasi aktörlere kalıyor. Batı’nın görece aklı başında, demokrat kesimleri de elbette bundan rahatsız ve mesele önde gelen yayın organlarında kamuya açık bir şekilde tartışılıyor.
Ancak hiçbir tartışma ve çözüm önerisi, Avrupa siyasetindeki öfke politikasının durdurulmasına yetmiyor. Göç ve AB karşıtlığı her yıl giderek yükseliyor. Son 20 yıl içinde Avrupa’da popülist partiler oylarını yüzde 20 oranında arttırarak, yüzde 30’ların üstüne çıkarttı. Üstelik sağ popülizmin artması, sadece göçmenlere yönelik ırkçılığın artmasına neden olmadı, Avrupa’daki ulus-devletler arasında yeni gerginlikler oluşmaya başladı.
Sözgelimi iki ay önce Türkiye’ye yönelik salvosuyla da hatırlayacağımız İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, mültecilere “insan eti” diyebilecek denli ırkçı ve AB karşıtı konuşmalarıyla Başbakan Giuseppe Conti’den rol çalıyor. Partisi Lega, seçimlerden üçüncü olarak çıkan Salvini, en son bir röportajında “Almanya’da yüzbinlerce göçmene yer olduğunu söyleyen Merkel’in sosyal çatışma riskini önemsemediğini” söylemişti.
Avusturya’da da durum farklı değil. Başbakan Kurz mültecileri Avusturya’dan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor. Hükümet üyelerinden “iltica sorunu daha uzun süre çözülemez” yollu açıklamalar geliyor. Aynı hükümetin İçişleri Bakanı Herbert Kickl ise, mültecileri kamplara kapatmak istediği için Nazilerden alıntı yapmakla suçlanmıştı. Almanya’daki aşırı sağcı AFD de, ilk kez 12.6’lık oy oranı ve 94 milletvekiliyle ana muhalefet partisi olarak 2017’nin eylül ayında parlamentoya girdi. Kamuoyu yoklamalarında, bu partinin taraftarlarının sürekli arttığı görülüyor.
Fransa’da da benzer sonuçlar var. 2017’de Macron’a karşı kaybeden Le Pen Ulusal Cephe olan partisinin adını Ulusal Birleşme olarak değiştirdi ve Le Pen şimdilik oyun dışı kalmış gibi gözüküyor olsa da, araştırmalarda, anketlerde Le Pen’in yeğeni olan Marion Marechal’ın başkanlığa getirildiği bu yeni isimli eski ırkçı partinin giderek oylarını yükselttiği görülüyor. Macron’un Fransa’nın zaten nüvesinde varolan yabancı aleyhtarlığı ve Avrupa antipatisine bir süreliğine ket vurduğu ama bunun sonsuza dek sürmeyeceği ise, uzmanların Fransa ile ilgili gelecek tahminleri arasında bulunuyor.
Hollanda’yı da aşırı sağcı, ırkçı Geertz Wilder’ın hem Türkiye, hem Müslümanlar, hem de göçmenlere yönelik ipe sapa gelmez sözleriyle tanıyoruz. Wilders’ın Özgürlük Partisi geçen seçimde Allahtan yüzde 13’lük oy oranıyla ikinci parti olabildi, ama Thierry Baudet’in Demokrasi Forumu adlı yeni partisinin Geert Wilders’ın partisiyle aynı çizgiyi izlediğini ve bu partinin anketlerde Özgürlük Partisi’ni geride bıraktığını söyleyelim.
Çoğu kişi için dünyanın en huzurlu ve barışçıl ülkelerinden biri sayılan İsveç’te de geçtiğimiz Eylül ayındaki seçim sonuçları herkesi çok şaşırtmıştı. Seçimde popülist ve göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi 19.2 oy oranı ile ikinci parti olarak, 2014’e oranla oyunu 5 puan birden yükseltmişti. Danimarka da İsveç’ten beri değil.
Avrupa siyasetinde durum buyken, insanın duyduğu anda kanını donduracak denli vahşi söylemlerin dillendirildiği göçmen karşıtı popülist sağ siyasetin hemen tüm Avrupa ülkelerinde ikinci sıraya yükselerek merkeze oynadığı olduğu ortadayken, gelecekten umutlu olmak da, Müslümanlara yönelik nefret suçlarının azalacağını ummak da mümkün gözükmüyor. 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında bir dünya savaşına neden olacak denli yükselen anti-semitist politikalar, nefret söylemi, görünen o ki bu kez Anti-İslamizm şeklinde bu kez Müslümanlara ve göçmenlere yöneltiliyor. Merkel’in onca umutsuz çabasına rağmen AB’nin de sonunun fiili olarak gelmekte olduğunu söylemeye ise bilmem gerek var mı?
Umalım da, aşırı sağ popülizm ve nefret siyaseti Avrupa’ya yeni bir toplu delilik yaşatmasın; dünyanın başına yeni bir bela daha sarmasın…
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.