AK Parti-MHP ittifakı ve sıkı nedenleri

04:0012/01/2018, Cuma
G: 18/09/2019, Çarşamba
Özlem Albayrak

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, 2019 seçimlerinde Erdoğan’ı destekleme kararı aldıklarını söylemesi medyadan ve siyasetten çeşitli tepkiler aldı. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel MHP’nin kapısına “tasfiye sürecindeyiz” yazısını astığını belirterek, Bahçeli’nin açıklamalarını “tükenişin geldiği son nokta” diye değerlendirdi. Devlet Bahçeli’ye yönelik ilk salvo değildi ama bu. Daha önce, 7 Haziran seçimlerinden sonra Bahçeli’nin kurulacak koalisyon hükümetinde yer almayı reddetmesi, 1 Kasım seçimlerinin

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, 2019 seçimlerinde Erdoğan’ı destekleme kararı aldıklarını söylemesi medyadan ve siyasetten çeşitli tepkiler aldı. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel MHP’nin kapısına “tasfiye sürecindeyiz” yazısını astığını belirterek, Bahçeli’nin açıklamalarını “tükenişin geldiği son nokta” diye değerlendirdi. Devlet Bahçeli’ye yönelik ilk salvo değildi ama bu. Daha önce, 7 Haziran seçimlerinden sonra Bahçeli’nin kurulacak koalisyon hükümetinde yer almayı reddetmesi, 1 Kasım seçimlerinin önü açmak, dolayısıyla Erdoğan’ın isteğini yerine getirmek olarak değerlendirildi. Hakeza Cumhurbaşkanlığı sistem değişimini öngören 16 Nisan referandumunda MHP’nin AK Parti’ye destek vermesi de sağdan soldan dozu kaçmış eleştirilere neden oldu; hatta MHP’nin AK Parti’nin yedek lastiği, arka bahçesi haline geldiği bile söylendi.


Bu minvalde Bahçeli’ye atış yaparken “ver Bilal’i al iktidarı” lafı ise dillerden hiç düşmüyor. Oysa hiç unutulmaması gereken, Bahçeli’nin de unutmadığını düşündüğüm bir başka konu daha var. FETÖ, MHP’ye defalarca kumpas kurdu, Bahçeli’yi çeşitli yollarla alaşağı etmeye çalıştı. 2016’daki MHP kurultayı vasıtasıyla Bahçeli’yi hedef alan FETÖ, O’nun yerine Akşener’i getirmek için büyük bir çaba harcadı. Bunlar, devlet sırrı ya da kimsenin bilmediği şeyler değil. Vakti zamanında MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da, FETÖ’nin MHP’yi defalarca dizayn etme girişiminde bulunduğunu çeşitli konuşmalarında açıkça söyledi. MHP’nin başında Bahçeli gibi dirayetli bir lider bulunmasaydı, bunu çoktan başarmıştı da.

Durum buyken ve FETÖ’yle savaşan tek parti AK Parti, tek kişi de Erdoğan’ken; Bahçeli, Erdoğan’la ittifak yapmayacaktı da, bizzat kendi varlığına karşı vaziyet alan FETÖ’ye karşı HDP’yle mi ittifak yapacaktı; yoksa tüm argümanları FETÖ’nünkileriyle aynı olan CHP’yle mi? Ne bekleniyordu yani? Devlet Bahçeli’nin, FETÖ’ye boyun eğip MHP liderliğini elleriyle Meral Akşener’e teslim etmesi filan mı?

Öte yandan, iki partinin, açıktan ya da gizliden ittifak kurması durumuna ilk kez şahitlik etmiyor Türkiye. Bunun için çok geriye gitmeye de lüzum yok, Demirtaş’ın HDP’siyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin “seni başkan yaptırmayacağız”da kurduğu derin ittifak ne çabuk unutuldu. Kılıçdaroğlu’nun, Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyet değerlerini savunması öngörülmüş koskoca Kemalist CHP’yi, Demirtaş’ın karizmatik söylemlerle havalandırdığı, Kandil’in siyasetteki uzantısı olan HDP’nin kuyruğuna takarak neredeyse terör destekleyicisi durumuna düşürdüğü günlerin üzerinden çok geçmedi. Üstelik Kılıçdaroğlu bundan nedamet getirmiş filan da değil, kimseye hesap verme zorunluluğu olmadığı için yaptığını yapmaya aynen devam ediyor. Şafak Pavey’in 7 Haziran seçimlerinden sonra havaalanında karşılaştığı Selahattin Demirtaş’a “birlikte iyi salladık” demesi, Demirtaş’ın da buna “hep birlikte daha iyisini başarırız” diye cevap vermesinin bir anlamının, bir arka planının olmadığına filan mı inanmamız bekleniyor?

Herşey bir yana Türkiye, önceki yılın 15 Temmuz’unda büyük bir badire atlattı, ölüm kalım mücadelesi verdi. Meselenin sadece Erdoğan-FETÖ çatışmasına indirilemeyecek ölçüde derin bir yönünün olduğu da, aslında o darbe girişimi sırasında anlaşıldı. Vatanseverliğine kimsenin tek söz edemeyeceği Devlet Bahçeli’nin 15 Temmuz’u bir vatan savunması olarak algılamasında ve sırf bu nedenle bile olsa Erdoğan’ın yanında durma kararı almasında, MHPlilerin taşıdığı ülkü nazar noktasından asla bir çelişki yok aksine, tutarlılık var.

2019 seçimlerinde MHP-AK Parti ittifakına eleştiri yöneltenlerin bir argümanı da, bu birleşmenin AK Parti’nin Kürt oylarını düşüreceği yönünde. İttifakın bu açıdan sonuçlarını elbette zamanı gelince göreceğiz, ama dört bir yandan çevrilmiş görüntüsü veren, tam sınırının altında bir PKK devleti kurulmaya çalışılan, komşu ülkeleri giderek daha istikrarsız hale gelen; hemen bütün terör örgütlerinin tehdidi altında bulunan Türkiye’nin abartmış olmak istemem ama bugün neredeyse “birarada kalma, tek parça olarak varlığını sürdürme” gibi bir önceliği bulunmakta. FETÖ tehdidi bitmiş değil, küresel politika planlayıcıları Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Müslüman ülkelerin de içinde bulunduğu, İsrail yanlısı bir şer eksenini şimdiden oluşturdular bile. Bu çirkin ittifakların boşuna yapıldığını düşünmüyor herhalde kimse, değil mi? Bahçeli’nin Erdoğan’la ittifak kurma kararı, buradan bakıldığında bile normal değil mi?

Bendeniz, AK Parti-MHP ittifakının Kürt seçmende nasıl bir etki oluşturacağını kavramanın çok da zor olmayacağını düşünmekteyim. Aynı Kürt seçmen, Türkiye’nin güneyinde emperyalistlerin maşası olmuş bir PKK devletini onaylıyorsa; evet Kürt oyları tehlikeye girebilir. Ama Diyarbakırlıların neredeyse hiçbirinin, Demirtaş polis tarafından evinden alınırken, bırakın protestoyu sokağa bile çıkmaya tenezzül etmemesi, Batı’da pişirilmiş “proje” yapılanmalardan o kadar da memnun kalmadığına yorulabilir herhalde.

Kürt oyları konusunda o kadar da endişelenmeyi gerektirecek bir durum yoktur belki de.

#Politika
#AK Parti
#MHP
#HDP