31 Mart gecesi seçim sonuçlarını takip ederken aklımdan geçen ilk cümle, sandıklardan hiçbir parti için büyük bir zafer ya da büyük bir hezimet çıkmadığı oldu. Nitekim 31 Mart’ta ne AK Parti 2014 belediye seçimlerinde aldığı oy oranlarının çok gerisine düştü, ne de CHP büyük bir patlama gerçekleştirdi. AK Parti ve MHP ittifakı 24 Haziran’da alınan yüzde 53’ün çok altına gerilemedi; Millet İttifakı ise ortalama yüzde 34 olan oy oranını HDP’nin desteğiyle yüzde 37’ye çıkardı. Dolayısıyla 31 Mart’ta oy oranlarındaki iki ya da üç puanlık oynamalar dışında büyük kayıplar ya da kazançlar sözkonusu olmadı...
31 Mart yerel seçimlerini tanımlayacak ikinci sıfat ise değişim. Çünkü seçim gecesi 25 şehir el değiştirdi, gitmez denilen şehirler gitti, kazanılamaz denilenler kazanıldı. AK Parti Güneydoğu’da HDP’nin üç önemli şehrini alırken; müzmin sahil partisi CHP, uzun yıllardır ilk kez olarak Anadolu’dan birkaç şehri kazanabildi. 2014’te 8 şehrin belediye başkanlığını alan MHP ise, bu kez biri büyükşehir olmak üzere 11 şehirde ipi göğüsledi.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra, geçtiğimiz yıl iki ana ittifakla genel seçimlere gidilmiş ve öngörülebilir sonuçlar alınmıştı. Bu yıl da benzer şekilde iki ittifak olarak yerel seçimlere gidildi, ama sonuçlar pek çok kişi için öngörülebilir değildi. Çoğu kişi 31 Mart’ta Cumhur İttfakı’ndan MHP’nin zararlı çıkacağını varsayarken, tam tersi oldu. MHP ve CHP bu ikili sistemden kazançlı çıktı, AK Parti 7 belediyeyi ittifak ortağı MHP’ye, 7 belediyeyi de CHP’ye bırakmak zorunda kaldı. Bunun nedenine gelince, AK Parti geleneği 25 yıldır İstanbul başta olmak üzere şehirlerin kahir ekseriyetini yönetiyor, aynı AK Parti 2002 yılından bu yana da ülkeyi yönetiyor; bu durumda AK Parti’ye bir yıpranma payı bırakılmak zorunda. Ancak AK Parti, o kadar güçlü ve halkta öylesine sağlam bir karşılığı olan bir parti ki; 2014 yılından bu yana arzu edilen oy oranlarını yakalayamamasına rağmen, ciddi/göze çarpan bir düşüş de yaşamıyor. Türk siyasi tarihi, önce çok başarılı olan ama daha sonra tek bir seçimle sandığa gömülen partilerin ölüleriyle doluyken; AK Parti uzun süre iktidarda olmanın verdiği yıpranmaya ek olarak, ekonomi gibi, iç çekişmeler gibi, dış saldırılar gibi çeşitli zayıflatıcı unsurlara rağmen, son 5 yıldır hala bu ülkenin açık ara birinci partisi kalarak yıpranmaya direniyor. Görkemli bir başarı bu…
Öte yandan 25 yıldır AK Parti’de olan gözbebeği İstanbul ve başkent Ankara’nın –geçici sonuçlara göre- CHP’ye geçmesi ise, İstanbul’da sonuç değişebilecek olmasına rağmen, bunun bir ihtimal olarak belirmesi bile; hem parti içinde hem de seçmende hayal kırıklığı yaratmış durumda. Güneydoğu’da Ağrı, Şırnak, Bitlis gibi kürt nüfusun yoğun olduğu şehirlerin AK Parti’ye geçmesi; bu şehirlerdeki vatandaşlarımızın ideolojiyi ve kimlik politikalarını değil, hizmeti seçmesi ise; bu bölgenin insanına önyargıyla bakanların bir kez daha düşünmesini sağlayacak seçim hoşluklarından biriydi…
MHP ve CHP’nin bu seçimlerden neden avantajlı çıktığına gelince; Cumhur İttifakı hem AK Parti’nin hem de MHP’nin tabanlarını birbirine yaklaştırdı, en azından daha sempatik kıldı, diyebiliriz. Normal şartlarda AK Parti seçmeni olan, AK Parti’den vazgeçse bile CHP’ye hiçbir zaman oy vermeyecek olan muhafazakar kitle; şimdiye dek başkasına vereceği oyun vebal anlamına geleceğine düşündüğü ve başka bir alternatif de bulamadığı için kerhen AK Parti’ye oy veriyordu. Ama MHP’yle ittifak seçmenin bu yönelimini değiştirmiş olabilir. AK Parti’nin bir kısım muhafazakar seçmeni, hem AK Parti’ye kızgınlığını gösterecek, hem de AK Parti’ye zarar vermeyeceğini düşünerek, ittifak ortağı olan MHP’ye yönelmiş gibi gözüküyor. Aynı anda hem AK Parti’ye bir ders vermek, hem de vicdan azabı hissetmemek için. Yani MHP, AK Parti’ye kırgın ama oyunun sorumluluğunu da hisseden seçmenin oy yabana gitmesin diye yöneldiği adres olabilir. İkincisi, Devlet Bahçeli’nin ülkenin bekası adına partisinin çıkarlarını ikinci plana itebilecek denli kalender bir duruş sergilemesi, muhafazakar seçmende ekstra bir sempati de yaratmış olabilir.
CHP ise son 5 yıldır yapmaya çalışıp başaramadığı “Erdoğan karşıtlarını konsolide etme” amacını, yaptığı -gizli ya da açık, siyasi parti formunda ya da değil- ittifaklarla başarmış gözüküyor. Beş benzemezin ortak noktası olarak “Erdoğan düşmanlığı”nı temsil eden CHP, ittifak sistemi sayesinde az olanın oylarının çok olana akmasını sağlayarak Ankara’da ve İstanbul’da –YSK kesin sonuçları henüz açıklamamış olsa da- en azından başa baş gelebildi. İyi ki Erdoğan var, değil mi?
İkincisi, CHP bir süredir muhafazakar dindar seçmeni incitmeme politikası güdüyor, CHP’nin kemik seçmeni de partisinden hiçbir şart ve ahvalde vazgeçmiyor, dolayısıyla CHP kan kaybetmeden minik adımlarla muhafazakar seçmene yaklaşarak oyunu peyderpey yükseltiyor. Orta Anadolu’da kazandığı şehirler ise, Kılıçdaroğlu’nun geldiği günden bu yana sürdürdüğü bu politikanın meyvelerini vermeye başladığını gösteriyor. “CHP bunda ne kadar samimi?” sorusunu tartışmak ise şu şartlarda biraz tali kalıyor.
İyi Parti ise, dün Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül’ün de sosyal medyada değindiği gibi, amacı Cumhur İttifakı’na kaybettirmek olan bir proje partisiydi. Rolünü oynadı, oyları böldü, önceki gün itibariyle de işlevi bitti…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.