Küresel hercümerc içinde en açmaz görünen sorunların çözümüne, en azından bu krizlerin neresinden/nasıl tutulması gerektiğine ilişkin yaklaşımlar bile üzerinden atlanıp geçilen, fark edilmeyen cümlelere dönüşe-biliyor…
Hatta kendi Dışişleri Bakanınızın tespitlerini, çıkış yollarına ilişkin, yeni, şümullü, açık haber değeri olan okumalarını dahi ıskalayabiliyorsunuz…
Filistin’de yaşanan İsrail soykırımı üzerinize doğru sıçramaya başladığında, Tahran’da yaşanan suikastla birlikte Lübnan ve Suriye’ye doğru atağa kalktığında, Amerikan Kongresi’ndeki alkışlar Ortadoğu kuzularının sessizliğiyle buluştuğunda, aslında çözümün olaylarda değil, tüm bölgede olduğunu daha çok fark etmeye başlıyorsunuz. Çözüm bulamadığınızda parçadan uzaklaşmak, sorunun bütünde olduğunu gösteriyor. Tabii göz müsaitse…
***
Herkes gibi Ankara da, İsrail’in sınırsız “cesaretinin” arkasında ABD olduğunu görüyor. Görüyor ama bir farkla; Amerika’nın siyonizme yaklaşımını “şartlanmışlık” olarak tesbit ediyor ve bu doğru esasında kangrenin de sebebi. Çünkü ‘şartlanmışlık’, yaklaşımınız ne kadar doğru, sabırlı ve iyi niyetli olursa olsun, muhatabınızın ‘çıldırtıcı’ bir körlük ve sağırlıkla sizi dondurması demek…
Hırsızın çalarken çekilmiş fotoğrafını gösterdiğinizde bile, “sizin makinanız yanlış çekmiş” yanıtını alıyorsunuz ve ağır bir çaresizlik çukuruna yuvarlanıyorsunuz…
***
Böylesi halde çözüm bulmak da, bulamadığınız durumda çözüm üretmek de mümkün görünmüyor. Hakan Fidan’ın geçtiğimiz perşembe günü verdiği bir röportajda, ‘sınırlı’ tuttuğu da anlaşılan, ama “nedir” diye üzerine gidilmeyen bir cümlesini açılışa alarak Türkiye’nin yürüttüğü “bölgesel” adımlara giriş yapalım, aynı zamanda ‘tehlikenin’ tarifidir…
Bölgenin ve dünyanın zaten savaşlar üzerinde yaşadığı, çok sayıda irili ufaklı ülkenin iç çalkantılarla, dünyanın ekonomik belirsizliklerle boğuştuğu bir dönemde, Sayın Fidan’ın “duvara toslamak ve büyük bir kriz” olarak beklediği nedir? Keşke sorulsaydı.
Bakan’ın kısa süre önce olası bir ‘3’üncü büyük savaşa’ atıf yaptığı da anımsandığında, çözümün dahi “düzenin duvara toslamasıyla” tarif edildiği muhtemel durum nedir?
Bu işin birinci kısmı…
***
İkinci kısım da, sorunlara tek tek değil, kökten ve toptan, kapsayıcı çözüm bakışıyla yaklaşmakla ilgili…
Ortadoğu ‘genelinde’ bu ne/nasıl olabilir?
Yine hatırlatalım; Türkiye-Suriye normalleşme girişimlerinin geliştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, bir seri bölge ülkesinin ve kimi bölge dışı ülkelerin bu adımları desteklediğini paylaşmış hatta bir liste de çıkarmıştık; Mısır, Irak, BAE, S. Arabistan, Katar, zaten Türkiye, Rusya ve Çin gibi…
Buna Sayın Fidan’ın yurt dışına yaptığı ziyaretlerdeki konuşmalarının satır aralarında yaptığı bazı göndermeler eklenmiş, ben dâhil sayısı iki-üçü geçmeyen gazeteci de, “burada yeni bir şey mi var” mealinde yazılarıyla ilavelerde bulunmuştu. (“Dışişleri Bakanı Fidan’dan bölgede yeni ‘güvenlik ittifakı’ çıkışı”, 31/07, S.Ergin, Hürriyet.)
Bu kadar açık söylenmesi ilktir. Henüz bedenlenmemiştir ama ilerleme var demektir, çözücüdür. Geniş kapsamlıdır!
Özüne bakıldığında; bölgenin kaderi haline gelmiş iç çatışmalara ve daha önemlisi, dışarıdan yapılan girişimlere set çekme potansiyeli vadettiği ortadadır. Bölgenin bağımsızlaşması üzerinedir ve dahi “güvenlik” dendiğinde, üniforma da olacağından hayli tartışmayı ve tuzağı da üzerine çekeceği aşikârdır.
İşte bölgenin tümü için bir çözüm/çıkış yolu olarak özgün aklın kurulduğu da, bir samimi davet olduğu da ortadır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.