Olimpiyat ortaçağı, İsrail’e ‘girmek’, Ortadoğu koalisyonu…

04:0031/07/2024, Çarşamba
G: 31/07/2024, Çarşamba
Nedret Ersanel

Pazar akşamı Fransa İçişleri Bakanı’na “veba virüsü” gönderilmesi Batı’nın vesikalığını ancak bu kadar iyi kareleştirebilirdi… Olimpiyatların açılış seremonisi ‘ortaçağa dönüşün’ en açık sembolizmini oluşturdu ve-dahî mevcut dünya haliyle ancak bu kadar uyumlu olabilirdi… Her türlü rezilliğin temize çekilip, kutsandığı ve organizasyon yetkililerine göre ‘farklılıklara hoşgörü’ bağlamında sunulduğu “temalar” şu kadar yalın gerçekliğe denk düşüyor; Paris’te vur patlasın çal oynasın çıldırılırken,


Pazar akşamı Fransa İçişleri Bakanı’na “veba virüsü” gönderilmesi Batı’nın vesikalığını ancak bu kadar iyi kareleştirebilirdi…

Olimpiyatların açılış seremonisi ‘ortaçağa dönüşün’ en açık sembolizmini oluşturdu ve-dahî mevcut dünya haliyle ancak bu kadar uyumlu olabilirdi…

Her türlü rezilliğin temize çekilip, kutsandığı ve organizasyon yetkililerine göre ‘farklılıklara hoşgörü’ bağlamında sunulduğu “temalar” şu kadar yalın gerçekliğe denk düşüyor;
Paris’te vur patlasın çal oynasın çıldırılırken, sadece bir kaç yüz kilometre kuzeyde binlerce çocuk yaşta genç doğranıyordu…
Bu
“farkında olmama”
hali tam da
Marie Antoinette’le
anlatılabilirdi, o dahi “başı elinde” sahnedeki yerini aldı. Tepki çeken açılışın her elementi o denli mide kaldırıcı ama yine o kadar açıklayıcı ki, hesaplanarak yapılmadığına inanmak zor…

***

Mesela, LGBT gösterisi! Bunun, ‘Son Yemek’ tablosuyla birlikte işlenmesi bu konulara meraklı kesim açısından daha derin anlamlar da üretti ama ‘orijinalinde’ masada oturanlardan birinin “erkek mi kadın mı” olduğu tartışmaları özelinde de okunabilir; öykünün başladığı ve günümüzde bağlandığı yer açısından da manidar sayılabilir…

Gelgelelim, LGBT meselesi Türkiye’de de kısa süre önce hayli tartışılmıştı ve “herkesin kendi hayatı kardeşim, ne karışıyorsunuz” sığlığında getirilen savunu, şimdi bütün dünyadaki evlere nasıl böyle kolayca sokulduğuyla yüzleşmiş oldu. Yani içimize karıştılar. Bunun küresel bir proje olduğuna yönelik okumalar da çok, ayrı bahistir, ancak tekrarlayayım; LBGT lobisi, Yahudi lobisini bile aşar ya da
İsrail lobisi alt şube statüsündedir…

***

Kadrajı açtığınızda;
Olimpiyat görüntülerini gerçekleştiren ve eleştiren ülkelerin, küresel Doğu-Batı cephelerinin üzerine oturduğu da gözlemleniyor
. Dersi buradan alabiliriz; sadece Avrupa veya Amerika’yla sınırlanmış (kısa geçmişte Beyaz Saray ve Türkiye dahil Amerikan elçiliklerinde de LBGT bayraklarının “resmi” olarak asıldığını hatırlayalım) bir rezillik deyip geçemeyiz buna. Bulaşıcılığı besleniyor ve malûm, pandemi çağındayız…

Kendileri dışındaki dünyanın nasıl olması gerektiği konusunda bir yönetici elitinin fikri olsa da, Batı’nın “etraflarında” ne olduğunun farkındalığını yitirdiğini görmüş bulunuyoruz. Çok önemlidir, bir anlamıyla, ‘kendi kuyusunu kazma’ sayabiliriz…

Netanyahu’nun Kongre’de alkışlarla karşılanmasını, kendisine kırmızı halılar serilmesini de, ki normaldir; ‘kan izini göstermez’, aynı kontekste yerleştirebiliriz. Dünyanın gözleri önündedir!

Alkış-kıyamet tezahüratlar, elbirliğiyle bebeklerin katledilmesini hiç görmemekle, Fransa’da fare istilası altında-veba odur, sırtına beş kıtayı temsil eden halkalardan olimpiyat bayrağı/pelerini dolamış mahşerin atlılarını, ‘ekmek yoksa pasta yesinler’ metaforunu, açılış öncesi sabotajları, her türlü cinsel deformasyonu yüceltmeyi, pedofiliyi, gösterileri eleştiren Katolik kilisesinin aynı günahları binlerce kez işlemiş olmasını ama dünyanın Batı’yı artık nasıl gördüğünü fark etmeme hali.. Felaketleri buradadır. Fransa özelinde de, Avrupa özelinde de, ABD dahil Batı genelinde de..
‘Giyotin’ler böyle kurulur…

Cumhurbaşkanı’nın dört gün önce dillendirdiği, “2’nci Dünya Savaşı’nın galiplerinin ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik çıkarlarını korumak amacıyla kurulan kürsesel sistem miadını doldurmaya başlamıştır” sözlerinin Batı sosyolojisi ve kültürü bağlamında da nasıl bir çürümeye denk geldiği işte yukarıdaki “haldir”…

Uzatmayalım, Rönesans kabullerinin dibini dahi kazır bu gidiş ve çıktılarını da, yani “insanın yüceltilmesini, meydan okumasını”, ‘secularisme’yi de beraberinde götürür. E, daha nasıl orta-çağ olur ki?

Yani konu sadece “Avrupa’da sağ yükseliyor”a hapsedilemeyeceği gibi, kısa süre öncesine kadar Batı’nın lanetlediği “otokratların” küresel krizleri çözme kapasiteleriyle şimdi yüzleşildiği gibi, o sağ içinde daha sağduyulu bir Batı arayanların çıkma ihtimalini besler.
Batı yıktığı faşizmin/Nazizmin kendisine dönüşürken, şimdiki sağ makûl kalır…

Hasılı; korkuları, hırçınlıkları aslında Batı değerlerinin sendelemesi/tökezlemesi değil, düzenlerinin/pastalarının elden gitme ihtimalidir…

***

Gelelim Türkiye-İsrail “ilişkilerinde” yaşanan son duruma…

Cumhurbaşkanı’nın, “oraya da gideriz” çıkışıyla gelişen, Tel Aviv’in Ankara’ya “Saddam”ı, Ankara’nın Tel Aviv’e “Hitler”i gösterdiği aşamaya…

Batı bağlantılı politikaların yıllar sonra önümüze hangi faturalarla geldiğinin örneklerinden biri bu. Irak’ı da vermemek gerekiyordu, Libya’yı da, yani Saddam’ı da Kaddafi’yi de…

Suriye’de yaşanan da oydu. Amerikan aklıyla çıkılan yolun yarattığı açmazlar konusunda ders almamanın sıkıntıları bunlar. Şimdi
Şam’la normalleşme girişimleri, bölgede belli bir ‘ortaklığın’ tezahürü üzerinden gelişiyor…

Mısır, Irak, BAE, Katar, S. Arabistan, Rusya, Çin ve tabii Türkiye, Suriye ile normalleşmeyi destekliyorlar. İsrail’in Gazze’den sonra Kuzeye yürümesi de bu akımı teşvik ediyor…

İşin garibi Avrupa ülkeleri içinde de buna katılan, en azından Suriye ile normalleşmek isteyen ülkeler bulunuyor. Örneğin İtalya. ABD’nin Suriye politikası yalnızlaşıyor.
Gazze soykırımının paydaşı olan ABD bu vesileyle de bölgede daha da eğri/eğreti görünüyor.

ABD’de de bu konuda kalem oynatan ikazlar görünür olmaya başladı. Suriye politikasının gözen geçirilmesi, Amerika’nın bölgeden atılması ihtimali, Türkiye’nin Suriye’de ‘son perdeyi’ açmak üzere olduğu vurgulanıyor. (‘Erdogan’s outreach to Assad may signal final curtain on Syria War’, 29/07, Responsible Statecraft.)

İşte Cumhurbaşkanı’nın İsrail’e yönelik son çıkışı bu konjonktürü hem arkalıyor hem baskısını artırıyor. Yoksa savaş filan ilan etmiyor.

#İsrail
#Paris Olimpiyat Oyunları
#Türkiye
#Nedret Ersanel